Palalı Saldırganı Taksim Gezi Parkı'nda Asalım!
İçişleri Bakanı Muammer Güler tüm vali ve üniversite rektörlerini Eylül ayında başlatılacak yeni Gezi olayları için uyarıyor. Hedef bu defa Gezi zekâlıları nakavt etmek. Adamlar iyice gemiyi azıya aldılar, köpeksiz köyde eli değneksiz geziyorlar. İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü Gezi olayları sırasında ele geçirilen binlerce kutu ilacı “ilaç takip sistemi” ile izleyerek hangi devlet hastanelerinden ve eczanelerden alındığını tesbit etmiş.
Yani hırsızlık ilaçlar! Bu duruma İstanbul Tabip Odası bakın nasıl tepki veriyor:
"Bu açıklamaları yapan yetkililere bir kez daha hekim olduklarını; hekimliğin ve sağlık hizmetinin önceliğinin hasta yararı olduğunu hatırlatırız.
Kamu hastaneleri de, bu hastanelerdeki 'devlet malı' ilaç ve tıbbi malzemeler de yurttaşların vergilerinden sağlanmakta ve yine yurttaşların sağlık hizmetine sunulmak üzere alınmaktadır. Eğer yurttaşlar hastanelere erişmekte zorluk yaşıyorsa, aynı ilaca ve tıbbi malzemeye sokakta, parkta acil olarak ihtiyaç duyuyorsa aynı ilacın hastanede mi, parkta mı kullanıldığının bir önemi yoktur.
Sadece kamu hastanelerindeki değil, kamu- özel yeryüzündeki tüm ilaçlar ve tıbbi malzemeler o an için acil ihtiyacı olan insanlar içindir. Acil hasta için kullanıldığı sürece işlem meşrudur."
İyice hırsız ev sahibini bastırırmış. Adamlar utanmadan sıkılmadan “Bu ilaçlar milletindir, ha hastanede, ha Taksim Gezi Parkı’nda kullanılmış ne fark eder” diyorlar, vallahi helal olsun, bu kadar arsız, yüzsüz bir açıklama okumadım bugüne kadar.
Taksim’de Gezi olayları sırasında etrafı yakıp yıkan, koca koca kaldırım taşlarını öldürmek kastı ile polise atan, ambulansları molotoflayanlardan kaç tanesi yaralandı da gittiği hastaneden geri çevrildi?
Bakın Mısır’a... Rabiatül Adeviye Meydanı’ndaki son şehidimiz Esma Bilteci yaralı olarak tam 8 hastaneden geri çevrilmişti. Esma’nın yakınlarına verilen cevap hep aynıydı:
“Yeni hükümet, Rabiatül Adeviye Meydanı’nda gelecek yaralıları tedavi etmemizi yasakladı.”
Burada ise değil, böyle hastaneye almamak, neredeyse teröristlere yaktıkları araç başına ödül verilecekti. Polisin gözaltına aldığı az sayıda eşkıya da mahkemenin bir kapısından girip diğerinden çıktılar, orada da birer kahraman muamelesi gördüler. Birazdan sabrı taşıp dükkânını korumak için sokağa fırlayan ve medyanın linç kampanyası açtığı Sabri Çelebi’ye de geleceğiz.
Üstüne üstlük Tabipçiler Türk Diş Hekimleri Birliği’nce düzenlenen Dünya Diş Hekimleri Kongresi’nde Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nu yuhalatmışlar. “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganları da havalarda uçuşmuş.
Şimdi geliyoruz Sabri Çelebi’ye. Bu arkadaş Taksim ve Beyoğlu’ndaki bir esnaf prototipi. Gün kazanıp, gün yiyen, büyük bir ihtimalle dükkân kiraları Taksim ve Beyoğlu’nun efsunlu adı ile paraşütle havalara uçmuş ve “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden büfe çalıştıran bir esnaf. İki ay o bölgede yaprak kımıldamadığı gibi bir de Taksim’de birilerinin günde 3 kez karnını doyurduğu “karnı tok, sırtı pek” hain taifesi de arada bir yiyip-içip kudurup esnafa saldırıyor, camlarını çerçevelerini indiriyor. Polis mi, o da eli kolu bağlı aciz bırakılmış. Sonunda Sabri kardeşimiz, çelebiliği bırakıp dönerci büfesinden kaptığı uzun ince döner bıçağı ile sokağa fırlamış. Vallahi, billahi az yapmış. Lütfen empati kurun, kendinizi onun yerine koyun, neler yapmazsınız o eşkıya sürüsüne. Sabri Çelebi’yi düşünün, o anda normal mi bu adam? Normal olunabilir mi? Gezi zekâlılar normal miydi ki Çelebi normal olsun ve onlar alkışlarla Taksim’de baştacı edilirken bizim Sabri Çelebi medyanın linç kampanyası ile karşılaşır. İlk anda İstanbul 30. Sulh Ceza Mahkemesi kendisini bırakır. Ama medyaya bir kurban lazımdır, o da bulunur hemen. Büfeci Sabri Çelebi ve garsonu Şehmuz Kırmızı. Birden masum bir dükkân sahibinden bir Frankeştayn üretilir. Palalı geldi, palalı gitti, vurdu-kırdı, astı-kesti!
Sabri’den koskoca bir cani profili çıkarılır. Bunu yaparken hiç Allah’tan korkmaz alçaklar. Bu adamın eşi vardır, çocuğu vardır hiç düşünmezler. Öyle bir saldırırlar ki, mahkeme tekrar tutuklama talep eder. O da suçlu olduğu için değil, bu linçten korktuğu için can havliyle eşinin ülkesi Fas’a gider. Allaaah... Savcı 27 yılla cezalandırılmasını ister. Adam yok ya... Belki de bu 27 yıl bile medyanın uydurmasıdır. Ellerine geçirseler adamı sorgusuz-sualsiz Taksim’de Gezi Parkı’nda asacaklar, hızlarını alamayıp indirip bir daha asacaklar. Bu ne kin arkadaş, sizde hiç utanma-arlanma duygusu yok mudur?
Bakınız Sabri Çelebi için görüş aldıkları bir emekli emniyet müdürünün söylediklerine:
Emekli Emniyet Müdürü Feramuz Erdin olayı şöyle yorumladı:
“Elinde pala ile insanlara saldıran o şahıs, 6136 Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Yasası’na muhalefet suçunu işliyor. Polis, bu şahsı durdurmak için yasanın kendine verdiği yetkiyi sonuna kadar kullanır. Önce uyarır, durmazsa her türlü zor kullanımı uygulayabilir. Mukavemet sürerse silah kullanma yetkisine sahiptir. Bir kişinin sokağın ortasında elinde pala ile dolaşması ve bunu insanlara sallaması suçtur. Polisin de bunu farkeder etmez gereğini yapması gerekir. Ancak kamera görüntülerine göre ilk bakışta maalesef yapılmıyor. Böyle bir kişiye müsamahalı davranırsanız sizden güç alır ve daha da saldırganlaşır. Onun için anında müdahale edilmeliydi. Toplumsal olaylarda her zaman bu tipte polisin gölgesinde olaya taraf olan kişiler çıkmıştır. Maalesef genellikle de polis bu kişilere karşı yumuşak yaklaşım sergilemiştir. Ancak bu hareket tarzı polisin imajına geçmişte olduğu gibi bugün de zarar veriyor.”
Polis, Çelebi için silah kullanmalı imiş. A benim asilzadem, polisin böyle bir yetkisi var idiyse elin masum esnafına değil de 500 aracı ateşe veren, 25 binayı yakan, kaldırım taşları ile polise ölüm kusan, sapanlarla demir bilyeler atan azgınlar ordusuna karşı bunu kullansaydı ya. O zaman neredeydi senin aklın?
Ve Sabri Çelebi, Fas’tan dönüp, mahkemeye teslim oldu. İlk sorgusundan sonra da tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Aman, aman ne yaygara. Şeytanın avukatlığını yapanlar neyse de TGRT gibi bir kanalda bile aklıselim sahibi Fuat Kozluklu, Çelebi’ye saldırıyor. Fesuphanallah! Sayın Kozluklu, şeytanın avukatlığı sana mı kaldı? Sen de mi vicdanını tatile çıkardın?
Neyse ki, bütün bu yaylım ateşinin üzerine bir rahmet bulutu gelip yağmur yağdırmaya başlıyor; alın size bir hukukçudan son noktayı koyan billur sözler:
Yargıtay Cumhuriyet eski Savcısı Ahmet Gündel, Gezi yargılamalarında bir terslik olduğunu belirterek, "Türkiye'yi çeşitli bölgelerde yakıp yıkan, bir sürü polis araçlarını ve sivil araçları tahrip eden kamu ve şahsi binalarını tahrip eden yüzlerce örgüt mensubu hakkında çok ciddi bir işlem yapılmadı ama Gezi Parkı olaylarında palayla kendini savunan ve havaya ateş açarak kendi canlı güvenliğini sağlamaya çalışan esnaf birtakım medyanın kampanya başlatarak hedef göstermesi sonucu tutuklandı. Önemli olan birtakım örgüt mensuplarının Türkiye’yi tahrip etmeye yönelik eylemlerinin karşılıksız cezasız kalmamasıdır. Dikkatlerin palalı esnafın üzerine çekerek, Gezi olaylarının vahametinin ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Gezi olaylarının asıl amacı hükümeti ortadan kaldırmaya veya hükümeti görev yapamaz hale getirmektir.”
Son söz ne diyelim, memleketine, yuvana, ekmek teknene hoş geldin Sabri Çelebi!