Üç yumrukta put kırılır!
Hani babasına dedi ki; "Ey babacığım, niye işitemeyen, göremeyen ve sana hiçbir yararı olmayan putlara tapıyorsun."[1]
Açıklama:
Mükemmel bir davet üslubuyla karşı karşıyayız… Davet eden İbrahim aleyhisselam, davet edilen de puta tapan babası… babasının ateşe girmek istemesine göz yummayan ve babasının ahiretini düşünen bir davetçi evlat…
-“Zaten müşrik bir adam! Zaten kafirlerden! Benim ne işim olabilir ki!” Deyip de davetinden vaz geçmeyen bir davetçi…
İbrahim aleyhisselamın katında sıradan bir taş olan o put, babasının katında çok değerli bir ilah… İbrahim aleyhisselam o taş yığıntısının babası katındaki değerini bildiği için “babacığım niçin bu taşa tapıyorsun?” demedi.
Davette ikna metoduna ters düşen hikmetsiz bir davranış olacağını biliyordu. Davette önceliğe Seyyid Kutub’un dediği gibi;
“Hz. İbrahim, işte bu tatlı dille babasına yaklaşıyor. Onu yüce Allah'ın kendisini erdirdiği, bilgisi ile donattığı iyiliğe, hayırlı yola erdirmeyi deniyor. Ona "babacığım"gibi buram buram sevgi tüten bir seslenişle kendisine sesleniyor.”
Babacığım diye hitap etmesi sanki şu mesajı veriyordu babasına;
1. Aynı düşünmesek bile ben şimdiden seni cehennemin karanlığına terk etmiş değilim.
2. Ben senin iyiliğini düşünüyorum. İsteseydim ne halin varsa gör derdim.
3. Allah çok şefkatli, putlara tapmaktan vaz geçersen seni bağışlar.
4. Sana karşı saygısızlık yapmıyorum. Gibi mesajlar veriyordu…
Babacığım hitabından sonraki davet uslubuna baktığımızda babasının katında ilah konumunda olan o taş yığınının değerini adım adım düşürdüğünü görüyoruz.
Öncelikle;
“Ey babacığım, niye işitemeyen…”…
“ işitmeyen” kelimesini kullanıyor… “işitmeyen” kelimesinde şu mesajlar gizli;
Babacım yaptığın duaları ve isteklerini taptığın ilah işitmiyor. Yani sen ilah edindiğin o putun huzuruna boşuna çıkıyorsun. Zamanın boşuna gider. İşitmeyen birinin huzurunda kendisine karşı konuşmak komik bir durum. Sen komik duruma düşmemelisin.
“Ey babacığım, niye… göremeyen…” babasının gözündeki ilahın değerini ilk kelimeyle düşürmüş oldu. Bu kez biraz daha düşürmek istedi ve işitmeyen kelimesinin yanına görmeyen kelimesini ekledi;
“Ey babacığım, niye… göremeyen…” yani sen onun huzuruna çıkıyorsun ya, o seni görmüyor. Yani ha gitmişsin yanına ha gitmemişsin. Duvara selam vermek gibi bir şey bu… ne huzurunda iki büklüm olmanı görüyor, ne el açtığını görüyor ne de varlığının farkında… yani sıradan bir taş! Görmeye bile gücü yetmeyen.
"Ey babacığım, niye… sana hiçbir yararı olmayan…” Evet… Bu cümleyle de babasına sondan bir önceki mesajı vermiş oldu;
Yani; “babacığım! İlah edindiğin o taş yığını ne seni işitiyor ne de görüyor. Ama belki gitmediğinde başına bir bela geleceğini düşünüyorsan bil ki o sana huzuruna çıktın diye ne fayda verir, ondan uzaklaştın diye ne de zarar verir. O senden haberdar değil baba!”
Bu üç aşamadan sonra İbrahim aleyhisselam kendi katında sıradan bir taş olan o putun babasının da katında sıradan bir taş durumuna getirdikten sonra altın yumruğa geçtiğini görüyoruz;
“Ey babacığım niye… putlara tapıyorsun.”
Davette harika bir uslup öğrenmiş olduk bu kıssada…
Bu kez yine babasını zırcahil yerine koymadığını görüyoruz;
"Ey babacığım, sana gelmemiş olan bir bilgi bana geldi...”
Yani, senin bilgilerin de var. Sen cahilsin demiyorum. Ama bana öyle bir bilgi geldi ki bu bilgi sende yok. Dışarıdan kazanılan bir bilgi olmadığı için kendini o bilgiden mahrum kalmış bir cahil yerine koyma…
O halde bana uy da seni düz yola ileteyim." Ve mükemmel bir son…
[1] Meryem. 42
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.