Savaş değil, Amerika ve Rusya’nın güç gösterisi!.
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Bedirhan Şâmiloğlu yazıyor: ‘Benimki biraz fazla beklenti, ama, ülkede ve dünyada olup biten her konuya kendi inanç değerlerimiz ve hak anlayışımız açısından nasıl bakmalıyız diye, bu konuları hep bazı kalem sahiblerinden bekliyoruz.. Bu ümidle dün mesela, ‘Gürcistan-Osetya’ konusunu da ele almanızı beklemiştim, değinmediniz..’
*SEç: Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki, gerçekte bir savaş sözkonusu değil, Rusya’yı bağrından Gürcistan’la rahatsız etmeye çalışan Amerika’ya karşı, Rusya’nın bir güç gösterisi sözkonusudur.. O konuya etraflıca, inşaallah yarın değinelim..
-Dilâra Pekmezci yazıyor: ‘Prof. Y.Halaçoğlu’nun T. Tarih Kurumu Başkanlığı’ndan alınması üzerine, ‘e-yediiklim@yahoogroups’ isimli bir internet sitesinde, ‘türkün onuruyla oynandı’ diye, öyle yazılar yayınlanıyor ki, şaşırtıcı.. Bir demeti, size de gönderiyorum..’
*SEç: O yazılar bana da geliyor. 15 yıldır o vazifede bulunan Halaçoğlu azledilmemiş, yeni dönem için, Prof. Ali Birinci getirilmiştir.. Bu kadar sâde bir nöbet değişiminin, bir kavmin onuruyla oynandı gibi trajik mesajlara vesile olması, yanlış.. Ayrıca, konunun, 50’den fazla kavmin yaşadığı Kafkas, Balkan ve Ortadoğu üçgenindeki halklar arasındaki kavmiyetçi dalaşmalara dönüştürülmesi, daha bir yanlış.. Söz gelimi, kendisinin ‘bir müslüman çeçen olduğunu’ belirten bir kişi, ‘Bana ne ermeni-türk kavimleri arasındaki savaştan, biz de ‘...’lardan (filan Kafkas kavminden) nefret ederiz, diyor. Bazı kavimler de, ‘at hırsızları’, vs. diye niteleniyor ki, bu gibi toptan suçlamalar, her bir toplum için günahtır, gayri-insanîdir.
Bu yazılanlara Prof. Orhan Kavuncu da bir not yazmış, ilginçti: ‘Türk ırkı diye bir ırktan söz edilebilir mi? Antropolojik anlamda büyük morfolojik ırklardan bahsediyorsak, kafatası bakımından dünyada iki ırk vardır ve topluluklar bu iki kafatası yapısından birine sahiptir. Ten rengine göre ırktan bahsediyorsak, dört ırk vardır ve topluluklar bu ırklardan birine mensuptur. Ben bu kafatası yapılarından hangisine sahip olduğumu ve ten rengim bakımından sarı mı, beyaz mı, kızıl derili ırklardan hangisine mensup olduğumu söyleyemem ama Türk'üm.’ diyordu, bu notta.. Yani, mes’eleye anadil açısından bakıyor ve kimseye bir kavmî üstünlük veya aşağılık verilmiyordu. Doğru olan da bu yaklaşımdır..
-Abdurrahman Baysoy yazıyor: ‘Ergenekon İddianâmesi’ konusuna fazla eğilmeyişinize bir mâna veremedim.. Bu örgütlenme, bir ahtapottur ki, Susurluk’a da dayanmaktadır. İçinde muvazzaf olan askerlerin de olması mümkündür. Sistem bağırsaklarını temizliyor olabilir.’
*SEç: ‘Ergenekon’ konusunu, son derece ciddîye alıyorum.. üstelik, ‘İttihad-Terakkî’nin uzantısı sayıyorum.. İddianâme ise, çok ciddî ve de, ‘n’olur, beni sulandır’ dercesine ciddiyetsizlikler iç-içe.. Bu gibi iddianâmeleri 27 Mayıs’tan beri kaç kere gördük.. Bu kez, daha tutarlı delillere dayanıyor. Yargının sonunu ise, sistem içi denge oyunları belirleyecektir.
-İbrahim Sediyanî (haksoz.net’te, Kıbrıs’la ilgili, 4 Ağust. yazım üzerine) yazıyor: KKTC, Denktaş'a makam olsun diye kurulmuş bir devlet değil. Ağzını bozan Denktaş mıdır acaba? İlter Türkmen'in ağzı temiz midir?
*SEç: O iddiayı, o zaman TC Dışbakanı olan İ. Türkmen söylüyorsa, önemlidir. Türkmen’in yazısında bir saygısızlık yoktu. Denktaş ise, bugünkü yönetim için, şerefsizler diyebilmiştir.
-İsmail İnce (habervaktim.com’da, ‘Anıt-Kabir zorlaması’ konulu yazım için) yazıyor: ‘Anıt-Kabir ziyaretlerine tepkinizin onda birini elektrik ve doğalgaz zamlarına gösterseydiniz.’ (!!?)
-Victoryripe (habervaktim.com’da, 6 Ağust. yazım için) yazıyor: ‘Anıtkabir, tabiî ki dinî tapınak değil, ama TC’nin toplumsal tapınağıdır.. Türkiye'ye gelenler, o kurala uymalıdır.’
-Nevski (habervaktim.com’da ona karşılık olarak) yazıyor: ‘İ. İ; yazar nelerden bahsediyor, sen ne yazıyorsun? Adresini ver de sana bir büst göndereyim.. Eğilirsin, önünde.. Ve siz Victoryripe, ‘Anıtkabir TC’nin toplumsal tapınağıdır..’ diyorsunuz.. Bu nasıl bir cümle?’
-Musty (habervaktim.com’da, 6 Ağust. yazısı için) yazıyor: ‘Anıt-Kabir’i, illâ, ziyaret edecek diye bir dayatma doğru olmaz. Başkalarının inancına da saygı göstermek lâzım..’
-Rota.Sakarya (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Behçet Kemal ve Kemalettin Kamu’ların putperestçe şiirleri ortadayken, hâlâ mı, ‘kişiye tapmanın yaşanmadığı’ sanılıyor?’
-İ. İnce (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Büyükanıt'a 700 bin dolarlık zırhlı araç alan, hükümet değil mi? Siz ise, Büyükanıt'ın kendisini suçluyorsunuz..’
*SEç: Dışardan bakarsanız, haklı eleştiri gibi.. Ama, mes’elenin içyüzüne gelince..
-Ali Aksu yazıyor: ‘Bir yazınızda değindiniz, Fatiha okuduğunuz Padişahlar hangileridir?’
*SEç: İlk 150 yıldaki osmanlı Padişahlarının genelde, ulvî hedefleri olduğunu düşünüyorum..
-Rıza Bozdağ, Kayseri’den yazıyor: ‘Geçenlerde ülke Tv'de yayınlanan belgesel’deki temel yanlışlara değindiniz. Onu ben de izledim.. Bu gibi belgeselleri birilerine tercüme ettirip maalesef, kontrolsüz yayınlıyorlar ve emperyalistlerin bakış açısı aktarılıyor, izleyiciye..’
-Abdulfettah İsmail yazıyor: ‘21 Temmuz tarihli Zaman’da, ‘Eski İstihbaratçı’ diye birisinin görüşleri yayınlandı.. Bu kişi, bir sürü iddialarda bulunuyor ve bu arada Molla Mansur (Güzelsoy)’un öldürüldüğünü iddia ediyordu.. Halbuki, Molla Mansur, bir hastalık sonucu İran’da vefat etmiş ve cenazesi Diyarbakır’a getirilmiştir..’
*SEç: Doğru.. Merhûm Mansur Hoca, beynindeki bir ur dolayısiyle geçirdiği bir ameliyat sonunda vefat etmişti.. ‘İstihbaratçı’ deyince, söyledikleri mutlaka doğru demek değildir.
-Konuralp Can yazıyor: ‘Geçenlerde, Mehmed âkif, Said Nursî ve Elmalılı Hamdi Efendi gibi isimlerin bile Abdulhamid’e karşı çıktığını yazdınız.. Ancak, Abdülhamid de hatasız değildi.. Yıl, 1909.. İttihad-Terakkî'nin, Selanik’ten rum, ermeni, bulgar, sabetaist, yahudi ve de müslüman isimli olsalar da İslâmla ilgisi olmayanlardan oluşturduğu bir ordu ile İstanbul üzerine yürüyor ve Padişah, ‘kardeş kanı döktürmem’ diye müdahale ettirmiyor ve onlar da onu tahttan indiriyorlar! Siyasî dehâ, bu mu? Burada bir yanlışlık yok mu?’
-Halil Erin Kırıkkale’den yazıyor: ‘22 Temmuz yazınızda, ‘zamanın halk önderleri eğer kellelerini verseydi onların yollarında yürüyenler belki daha cesaretli olurdu.' diyorsunuz. Abdulhamid konusunda yanılan, M. âkif, S. Nursî ve Elmalılı H. Efendi gibilerin bir özür beyanları olmuş mudur.. Meselâ, Rıza Tevfik kadar olsun.. Amacım karalamak değil, ama, geçmişteki hataları göremeyenler ne çukurdan çıkar, ne de kelle verecek gençler yetiştirebilir.’
*SEç: Maalesef, o isimlerin, Rıza Tevfîk gibi, hata ettiklerine dair açık bir özür beyanlarına ben hiçbir yerde rastlamadım.. Rastlayan varsa, haber ve teselli versin..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.