"Konya haritadan silinse ne olur" diyen hain kim?
12 Eylül 1980 darbesinin yeni bir yıldönümü gelip çattı. Yine yüreklerimiz kanayacak hatta bazı 12 Eylülzedelerin yarası hiç kabuk bağlamamıştır, sürekli kanıyor. Ateş düştüğü yeri yakarmış. O dönemde 600.000 insan hapishanelere dolduruldu, on binerce gencimiz işkence tezgahlarında ya sakat kaldılar ya da ölümlerden ölüm beğendiler.
- Nasıl istersin, elektrik mi verelim, kemiklerini mi kıralım ya da başını duvarlara vura vura mı bir ölüm istersin?
Bunların pek çoğunu o işkence tezgahlarında hayata tutunmuş, ama yandaki odadan gelen ölüm çığlıklarına da şahit olmuş arkadaşlardan dinledim. Anlatırken gayet soğukkanlı idiler... Yaşadıklarına bile sevinemiyorlardı sanki. Kenan Evren denen Firavun’un hayatının kısa bir hikâyesini yazmıştım. Üsküdar’da bir esnaf arkadaşın dükkanında oturmuş son rötuşlarını yapıyordum. Elinde baston olan 50’li yaşlarda birisi Kenan Evren başlığını görünce ne yaptığımı sordu, anlattım. Birden bire cereyana tutulmuş gibi bağırdı:
- İşkence tezgahında bel kemiğim kırıldı, sakat kaldım. O alçağın ölmesini bekliyorum. İmam, “Bu adamı nasıl bilirdiniz?” diye sorunca, “O işkenceci başı” diye bağıracağım, o günün hasreti ile yanıyorum!
Donup kalmıştım. Bizim ruhlarımıza çizik atan Evren bu Müslümanın naif bedenine imzasını atmıştı. O kan emici vampirin yıllar önce Konya’da 2. Ordu’da görev yaptığı sırada da bir başka vukuatı olduğunu yine onun 10 ciltlik hatıralarından öğreniyoruz.
Evren, hatıralarında Konya’da yaşadığı ilginç bir olayı anlatır. Daha doğrusu bir toplu katliam planını itiraf etmektedir. Sonra 12 Eylül’de de hapishanelerdeki tüm ülkücülerin öldürülmesi için şarta muallak bir ölüm emrini verdiğini de itiraf edecektir utanmadan, sıkılmadan!
“Ben gelmeden evvelki sene Mevlana’dan başlayıp Atatürk heykelinin bulunduğu meydanda son bulan gericilerin, yobazların çoğunlukta bulunduğu bir yürüyüş düzenlenmiş ve Orduevi önünden geçerken buraya karşı çirkin gösterilerde bulunulmuş. Bunu üzülerek Ordu Komutanı bana anlatmıştı. Bu sene de yine solculara karşı sağcılar tarafından bir miting ve yürüyüş düzenleneceği haberini aldık. Geçen sene cereyan eden olayları bildiğimizden Ordu Karargâhı ve Orduevi’nde geniş güvenlik önlemleri aldık. Asker getirdik ve askere mermi verdik. Ayrıca bir helikopter havadan yürüyüşü takip etmekle görevlendirildi. Yürüyüşe katılanlara da şu haberi yaydık: ‘Eğer bu yürüyüş esnasında geçen seneki gibi tecavüze varan olaylar görülecek olursa, helikopterden bomba ve makineli tüfekle müdahale edilecek. Karadaki askerlerde de mermi vardır. Ona göre hareket edilsin.’
Bunun etkisi görüldü ve yürüyüş hiçbir olay cereyan etmeden sona erdi.”
Bu itiraf bile sivillere nasıl bakıldığını göstermesi açısından dehşetengizdir. Yani bir serseri çıkıp da, şaşıp yanılıp, orduevine karşı çirkin bir hareket yapsa; oradaki binlerce insan bombalar ve makineli tüfekle imha edilecek! Bu olay, hukuk fakültelerinde enine-boyuna hukuk tarihi derslerinde okutulmalıdır, incelenmelidir. Kenan Evren’e fahri hukuk doktorası veren üniversite yöneticilerine de kocaman bir aferin(!) denilmelidir.
27 Mayıs 1960 darbesini yapan Milli Birlik Komitesi üyelerinin nerede ise tamamı hatıralarını yazmıştır. 12 Mart 1970 darbecilerinden Muhsin Batur, 12 Eylül 1980 Kenan Evren hep bu familyadandır. Bunlar kendilerini Allah’ın vatanı kurtarmak için gönderdiği özel insanlar gördükleri için ilerdeki kuşaklara bir övünç madalyası gibi hatıralarını yazmışlardır. Sırada da 28 Şubatçı paşalar, Balyozcular, Ergenekoncu paşalar var. Onlar da müebbet hapse mahkum olduklarından hatıralarını yazacak bol vakitleri olacak.
Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Vedat Bilgin, bir toplantıda 28 Şubatçı bir paşadan insanın kanını beynine sıçratan bir sözü aktarıyor:
- Konya haritadan silinse ne olur?
İnşaallah başınıza Konya kadar taş düşer de altında kalırsınız. Bütün düşmanlıkları da Konya halkının Müslümanlığına. 28 Şubatçı paşaların öngörüleri de bu değil miydi? Nüfustan 50.000 kişi eksilse ne olur ki? Yani 80 milyonu ehlileştirmek için 50.000’ini katletmek! Bunların gözlerini kan bürümüştü ve başarılı olsalar bu katliamı yapmaya ruhen ve fikren hazırdılar.
Vedat Bilgin Hoca da bu alçağın adını vermiyor ve şu anda zaten yargılandığını söylüyor. O, “Düşene bir de biz vurmamalıyız”a getiriyor sözü. Bu da bence işin suyunu çıkarmak! Merhamet etmeyene merhamet edilmez Hocam.
Ve üstelik biz biliriz ki Allah’ın koyduğu sınırlar içinde verilecek her türlü ceza da bir tür mükafattır!