Cemal Uşşak Cemaat Adına İçtihad Mı Yapıyor?
Son günlerde şüphesiz en çok konuşulan konuların başında bizzat Fethullah Gülen Hocaefendi’nin teklifi ile vücud bulan ve Alevilerin de bir kısmının onayı ile hayata geçirilen cami-cemevi projesi geliyor. Alevilerin önemli kanaat önderlerinden Prof.Dr. İzzettin Doğan’ın destek verdiği cami ile cemevinin ortasına aşevi yapılması ricası da hüsn-ü kabul görmüş ve projeye böyle hayata geçirilmek şartı ile start verilmiştir. Şimdi bunun etrafında tartışmalar yapılıyor. Dileriz bu tartışmalar yıkmaya değil yapmaya yönelik olur, hayra vesile olur. İlk açıklama Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan geliyor, “Bu bir devlet projesi değil, sivil inisiyatiftir” diyerek siyaset açısından olayı yorumluyor. Anlaşılan o ki, cemaat tarafından başlatılan bu projeye hükümet ihtiyatla yaklaşıyor. Ne kadar haklı oldukları çok geçmeden anlaşılıyor. Ankara’nın Mamak ilçesinde temeli atılan cami-cemevi kompleksinin ilk işaret fişekleri Habertürk televizyonunda patlatıyor. Gülen hareketinin sözcüsü durumunda olan Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın Başkan Yardımcısı ve cemaatin önde gelenlerinden, benim de şahsen tanıdığım ve sevdiğim Sayın Cemal Uşşak, katıldığı programda olayı yorumluyor. Tuhaflıklar burada ard arda geliveriyor. Efendim Uşşak, hükümete ilk golü atıyor kendince, “Cami ve cemevi inşa edildiğinde devlet camiye imam tayin edecek, herhalde cemevini kenarda bırakmayacak.”
Peki Sayın Uşşak, cemevine de imam mı tayin edilecek? Yok canım olur mu, tabii dede tayin edilecek. Böylece Cemal Uşşak kaşımaya başlıyor. Ardından işi içtihad yapmaya kadar götürüyor. Lütfen bakınız ince zekaya, “Namaz da bir zikirdir, Allah’ı anmadır, Sünniler camide namazla Allah’ı zikretsinler, Aleviler de cemevinde saz çalarak, semah yaparak Allah’ı zikretsinler, aslolan Allah’ı anmak değil midir? Hem bakınız Kadiriler, Nakşibendiler ve Mevleviler de zikir yaparlarken ney ya da tef çalmıyorlar mı? Aleviler de böyle zikrediyorlar işte.”
Sayın Uşşak bu söylediklerinize sahi, siz inanıyor musunuz, yoksa cemaat adına zorlayarak mı bu yorumları yapıyorsunuz? Hangi Kadiri ya da Nakşibendi ya da Mevlevi o zikirlerin namaz yerine geçtiğini söyleyip, namazı terkediyor? Namaz İslâmın 5 şartından biridir, bunun yerine geçecek bir ibadeti Peygamberimiz bize tavsiye etti de 1400 yıldır haberimiz mi yok?
Ve yanlışınıza Anadolu’daki bazı uygulamaları dayanak gösteriyorsunuz. Tokat’ta, Amasya’da, Ordu’da ve diğer bazı şehirlerde hatta aynı binalarda hem cami, hem cemevi olduğunu söylüyorsunuz. Bu dediğiniz doğru, yanlış olan cemevini camiye alternatif olarak göstermektir. Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr. Mehmet Görmez de daha ilk göreve geldiği günlerde bunun altını kalın çizgilerle çizmiş ve demişti ki:
“İslâm dinine bir tek ibadethane vardır, o da camidir. Bunun aksini söylemeye ve yapmaya ne Mehmet Görmez’in gücü yeter, ne de Diyanet’in!”
Haaa, o zaman bu yara kanasın mı sürekli, hayır! Çözümü tekke ve zaviyelerin kapatılmasını sağlayan kanunu yürürlükten kaldırmak ve tümünün açılmasını sağlamaktır. O zaman cemevleri de bir zaviye olarak açılır ve devlet de o statüde başka dergahlara ve zaviyelere de gereken yardımı yapar. Bu teklife CHP’nin de katılacağını umuyorum. Zaten Atatürk devrimleri yerli yerine oturmuş ve bugün tüm tekkeler ve zaviyelerde fiilen açıktır. Bu defakto durumu kanunlara da yansıtmak cemevleri problemini kökünden çözecektir. Buna benzer bir durum türbelerin kapatılması kanunu sırasında yaşanmış ve “Bu vatanı bize armağan eden padişahların türbeleri nasıl kapatılır?” diye adeta isyan eden Hamdullah Suphi’ye inkılapların sahibi şu cevabı vermiştir:
“10 yıl sonra gel, hepsini sana vereyim!”
Yani “Şimdi devrim yaptık, 10 yıl, geçmişi unutturmak için buna ihtiyacımız var” demektedir. Bu olay da Hamdullah Suphi’nin inkılaplara ilk başkaldırışı olmuştur. Ve zoraki diplomat olarak yurt dışına gönderilerek cezalandırılacaktır.
Şimdi başa dönüyoruz ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın yaptığı tespiti bir kere daha onaylıyoruz:
Cami de, cemevi de bizimdir, ama birbirinin eşiti ya da alternatifi değildir!
İslâmın ve imanın şartları üzerinde mutabık kaldığımız ve tevhidi bir kardeşliğin sarıp sarmaladığı Sünni-Alevi kardeşliğini kim istemez ki?
Şüphesiz birlikten kuvvet doğar!