Yaşar Nuri Öztürk’ten mesaj...
Yolu derli-toplu bir dini eğitim verilen kurumlardan herhangi birisinden geçmemiş olan birçok kişinin dini bilgilerinin kaynağı, ağırlıklı olarak Kur’ân Kurslarıdır.
Tatillerde, birkaç gün ya da birkaç hafta, bazen kaçarak; ama ilk ve orta okul talebelerinin çoğunun bir şekilde uğradığı yerlerdi Kur’ân Kursları.
Şimdi de aşağı-yukarı böyledir.
O kurslarda elif-ba öğrenilir, Kur’ân-ı Kerim okunması sökülmeye çalışılır; bu arada bazı dualar ve ardından kısa sureler ezberlenir, abdest ve namaz hususunda eğitim alınırdı, halen de alınır...
Ciddi Kur’ân Kurslarında okuyup hafız olanlar ve Medrese eğitimi alarak; veya yolları İmam-Hatip Lisesi ya da İlahiyat Fakültelerine düşüp, dini bilgilerini geliştirme şansına sahip olanlar vardır.
Ama medrese, İmam‑Hatip ya da İlahiyatla yolu kesişmemiş insanların kahir ekseriyeti açısından, dini bilgilerin temeli yine de Kur’ân kurslarındandır.
Belki eksiktir, kusurludur da biraz; ama öyledir.
çevrenize baktığınızda, çoğu insanın, küçüklüklerinde Kur’ân Kurslarında öğrendikleri ile yetindiklerini ve üzerine çoğu zaman az-çok birşeyler koyarak, hayatlarını sürdürdüklerini görürsünüz.
Bunlar bilinerek, hangi vesileyle olursa olsun, Kur’ân Kursları hakkında ileri-geri laflar etmek, en azından insaf sahibi olmamaktır.
Konya’da bir Kur’ân Kursu’nda meydana gelen ve 18 kişinin hayatına mal olan facia, yanlışı ve doğrusu ile medyanın gündeminde epeyce yer aldı.
Kursun kaçak olduğu iddialarından başlayıp, LPG işini yapan firmanın ihmallerine kadar bir sürü şey yazılıp çizildi.
Kur’ân Kursularına zaten karşı olanlar, faciayı bahane ederek, mal bulmuş mağribi gibi saldırmaya başladılar.
Akli selim sahipleri ise, ‘böyle bir olayın hemen her yerde olabileceğini’ anlatmaya çalıştılar.
Yaşar Nuri öztürk’ten farklı bir çıkış geldi, konu ile ilgili olarak.
6 Ağustos tarihli Hürriyet.com.tr’deki yazısının başlığı “Kur’ân kursları ile aldatma” idi, Yaşar Nuri öztürk’ün.
Yazının bir bölümü şöyle:
“Kur’ân’ı özgün metniyle okuyup anlayacak ve bunu bilimsel bir meslek olarak yürütecek insanların eğitileceği yer Kur’ân kursu değil, İmam-Hatip okulu ve ilahiyat fakültesidir. Nitekim bizler de oralardan başlayarak yetişip İslam din ilimlerinde yetki sahibi olduk.
Kur’ân kursunun hedefi, çocuklara veya halka, Kur’ân’ın temel mesajlarını tanıtmak ve belletmektir. Bugün bu yapılmıyor. Bunun yerine Arapçılık ve Arapçacılık eğitimi yaptırılıyor. Bunun Kur’ân’la, Kur’ân mesajıyla ne ilgisi vardır?”
Y. Nuri öztürk’e göre, Diyanet’in açtığı 7 bin 36 ve ‘izinsiz olarak açılan’ bin sekiz yüz on yedi Kur’ân kursunda, toplam 249 bin 973 öğrenciye Arapçılık ve Arapçacılık eğitim-öğretimi veriliyormuş.
Bunun sebebini de şöyle açıklıyor:
“Eğer o kurslar, adlarına yakışır bir hizmet verselerdi, eğer onlar Kur’ân’dan bir şeyler öğretseydi, bu ülkenin anayasal din kurumu olan Diyanet, İslam fıkhının tüm verilerini inkar edip dine yalan söyleterek ana dilde ibadete yıllarca karşı çıkar mıydı?”
Kur’ân kursları ile ilgili bir meseleyi, getirip ‘ana dilde ibadet’ konusuna bağlamak, doğrusu tuhaf bir durum!
Bir dönem milletvekilliğinden sonra siyaseti iyice sevdiği anlaşılan HYP Genel Başkanı Y. N. öztürk, ‘ana dilde ibadet’ vurgusuyla, bir yerlere mesaj yolluyor olmalı. Türkiye’de, kimsenin böyle bir problemi yok çünkü. önceleri Y.N.öztürk’ün de yoktu...
Ama bir İlahiyat profesörünün, bir din aliminin yani; Kur’ân kurslarının önündeki engellerin kaldırılması ve daha düzgün hizmet verir hale getirilmeleri yönünde mesaj vermesi, daha uygun olmaz mıydı?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.