Kur’ân-ı Kerîm’i “Yol Haritamız” Edinmek
Gerçek şu ki, Hz. Adem’den bugüne kesintisiz olarak süren Hak-batıl savaşının temel dinamikleri, karakteri ve özellikleri tarihsel süreç içerisinde hep aynı kalmıştır. Bu kadim mücadele zamana, ülkeye ve değişen şartlara göre biçimsel farklılıklar arzetse de işin özü, mantığı, söylemleri ve yöntemler hiç değişmemiştir. Kur’ân-ı Kerîm, batıl taraftarlarının Hak davetçilerine karşı kullandıkları strateji ve taktikleri, plan ve tuzakları, itiraz, eleştiri ve suçlamaları örnekleriyle ortaya koyan ifşaatlarla doludur.
Evet, tarih boyunca yapılan bütün tevhidi çağrıların özü bir tek cümleye dayanır: “Lâ ilâhe illallah!” Yani sadece Allah’ı “ilah” ve “rab” kabul etmek; yalnızca O’nun otoritesine boyun eğip, bildirdiği asalara uymak; O’ndan başkasına ibadet etmemek, O’ndan başkasından yardım dilememek...
Hak davetçileri hep “Rabbim Allah’tır” diye yola çıkmış, muhataplarından da bunu onaylamalarını istemişlerdir. İşte bütün kavga ve gürültü bu hakikati reddedenlerin zorbalıklarından kaynaklanmıştır. Kur’ân’daki peygamber kıssalarının hepsi bu temel çatışmaya işaret eder: Mesela, Hz. Musa ile Firavun arasındaki mücadelenin özü, Allah’ın yegâne ilâh ve rab olduğunu kabul ya da reddetmekten ibarettir:
“Firavun dedi ki: Bırakın beni, Musa’yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarsın. Çünkü ben sizin dininizi değiştirmesinden, ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.” (Mümin 40/26)
Firavun’un resmi ideolojisi, Allah’ı sadece bir “yaratıcı” olarak kabul ediyor ama O’nun “ilahlığını” ve “rablığını”, yani bir anlamda günlük hayatı tanzim etme yetkisini reddediyordu. Resmi ideoloji, toplumun ekonomik, siyasal ve kültürel hayatına yön veren temel kural ve yasaların ancak ve ancak Firavunlarca ve onların ilah olarak benimsediği geçmiş şahsiyetlerce belirleneceğini öngörüyordu.
Musa aleyhisselam, “Rabbim Allah’tır” ilkesiyle ortaya çıkıp da kurulu düzene köklü eleştiriler yöneltince, egemen güçler açısından affedilmez bir fikir suçu işlemiş oldu. O: “Benim Rabbim yalnızca Allah’tır; yani benim gerçek efendim, mürebbim ve otoritesine kayıtsız şartsız teslim olup boyun eğeceğim yegâne sultanım O’dur. Beni terbiye eden, yetiştirip büyüten de O’dur; emir ve yasaklar koyup hayatımı tanzim etme yetkisine sahip olan da O. Dolayısıyla ben, sadece Rabbimin vahyettiği ilahi hakikatlere iman ediyor ve sizin zulüm düzeninize değil O’nun vazettiği kurallara tâbi oluyorum.”
Hz. Musa’nın bu özlü tebliği, O’nu Firavun düzeninin boy hedefi haline getirdi. Firavun ve çetesi, mevcut düzenin Musa tarafından başlatılan muhalefet hareketi sonunda yıkılmasından korkuyordu. “Sizin dininizi değiştirmesinden korkuyorum” ifadesi ile Mısır’da yürürlükte olan düzen kastediliyordu. Ruhu’l-Meani’de tefsirinde bu ifade, “hükümdarınızı değiştirmesinden korkuyorum” diye tefsir edilmiştir. Sadece bu gerekçe ile Firavun başkanlığında toplanan Ulusal Güvenlik Kurulu, rejimin ayakta kalabilmesi için, fikirlerinden başka silahları olmayan Hz. Musa ve bağlılarının güç kullanılarak ve katliam yapılarak tamamen tasfiye edilmesine karar verdi. Kurul üyelerinden mümin bir kişi:
-“Rabbim Allah’tır, dediği için adam mı öldüreceksiniz?” (Mümin 40/28) diye itiraz etti. Bunun büyük felaketlere yol açabileceğini söyledi. Ancak kurulu üyelerinin çoğu kesin bir tasfiyeden yana idiler (Bak: A’râf 7/127). Firavun, çoğunluğun görüşünü kabul etti ve Güvenlik Kurulu’ndan şu karar çıktı (A’râf 7/127):
“Onların oğullarını öldürüp kadınlarını sağ bırakacağız. Zira biz onlara karşı ezici bir güce sahibiz.”
Askeri bir güce sahip olmayan Hz. Musa, vahye teslim olan taraftarlarına şu tavsiyede bulundu:
“Allah’tan yardım dileyin ve sabırlı olun. Bilin ki, bütün bir yeryüzü Allah’a aittir; onu, kullarından kimi dilerse ona miras bırakır. Bilin ki istikbal takva bilincine sahip olanlarındır.” (A’râf 7/128)
Yalnızca Allah’ı Rab ve ilah olarak kabul edenler ise, Firavun’a şöyle haykırdılar (A’râf 7/125-126):
“...Biz zaten Rabbimize döneceğiz. Sen, yalnızca Rabbimizin bize gelen ayetlerine inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve bizi müslümanlar olarak öldür!”
Müslüman tarihçi İbn Haldun, “Geçmişler geleceğe suyun suya benzediğinden daha çok benzer” der. Eski Mısır’da Hz. Musa ve ümmetinin Firavun zulüm düzenine karşı verdiği mücadele, bugün yine Mısır’da “Rabbimiz Allah’tır” diyenlerin çağdaş Firavun rejimine karşı direnişine ne kadar da benziyor!
İşte 2008’de kaleme alıp yayınlamaya muvaffak olduğumuz Yol Haritamız Kur’ân adlı çalışmamızın konusu, Hak-batıl mücadelesinin değişmeyen esasları ve temel dinamikleri başta olmak üzere hayatın bütün alanlarında Kur’ân-ı Mübîn’in bize çizdiği “yol haritalarının” neler olduğunu anlama çabası idi.
Geçen sezon çekimleri yapılan ve 17 Eylül’de Dost TV’de her Salı, Perşembe 09.40’da (Çarşamba, Cuma 05.30’da tekrar) yayınlanacak olan “Yol Haritamız Kur’ân” programının konusu da aynı olacak.
(Dost TV iletişim: www.dosttv.com Abdullah Yıldız: www.abdullahyildiz.org ; www.twitter.com/__AbdullahYldz )
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.