Gezi zekalıların her hamlesi AK Parti'ye aşıdır!
İşaret fişeği CHP milletvekili ve Silivri sakinlerinden Mustafa Balbay tarafından atılmıştı. Eylül ayında yeni olaylar olacaktı, işledikleri suça verilen cezayı bir türlü hazmedemeyen cumhuriyetin seçkinleri “Madem biz yandık, her yeri de yakmalıyız!” düşüncesini şiar edinerek yola koyuldular. Taksim Gezi Parkı eylemleri ilk umutlarının çiçek açtığı bir bahçeydi. Orada doğrusu iyi bir sınav verdiler. Yurtdışındaki ihanet odakları ile el ele, organize bir eylem otaya koyarak günlerce Türkiye’yi salladılar. Küresel faiz lobisinin hesabı Türkiye’yi daha iyi sömürmek, bu çarkın işleyişini bozan AK Parti iktidarını cezalandırmaktı. Yerli işbirlikçilerin ise tek hesapları vardı, bugüne kadar kendilerini memleketin sahibi görüp, ensesinde boza pişirdikleri Anadolu insanının bozdukları düzenlerini yeniden kurmak! Üstelik bu hıyaneti yaparlarken de “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sloganını kullanıyorlardı. Bu kafanın sahipleri ülkeyi teslim aldıkları gün, tek parti hegemonyasına sokmuşlar ve 27 yıl demir yumrukla yönetmişlerdi. Onlar için halk istedikleri zaman vergi vermek zorunda olan sağmal bir inekti, bir de onların iktidarlarına bekçilik ve hizmetçilik yapsın diye evlatlarını askere göndereceklerdi. O zaman nüfusun % 85’i köylerde oturuyordu. Ayağında çarığı, öldüğünde de gömülecek 2 metre kefen bezi yoktu garibimin. Ama inkılapların sahibi “Köylü bu milletin efendisidir!” diyerek gönül almayı da ihmal etmiyordu. O günlerde devlet iki öküzünden birisini metazori aldığı için ikinci öküzün yerine kendisini bağlayıp tarlasında çift süren köylüler sıkça görülür olmuştu. Kendileri camiye hiç uğramazlar, ama orada ezanın nasıl okunacağına, hutbenin nasıl verileceğine bile onlar karar verirlerdi. Ve okullarımızda okutulan kitaplarda cumhuriyetle idare edildiğimiz yazılı idi. Cumhuriyet idaresinin “Halkın kendi kendisini yönetmesi” olduğu söyleniyordu. İşte bu yönetim tarzında bir çarpıklık olduğunu farkeden Anadolu halkı sonunda 1950’de tüm baraj kapaklarını patlatıp % 50 oyla Demokrat Parti’yi iktidara taşımıştı. O günden sonra da bir daha bu cumhuriyet tacirleri iktidar yüzü göremediler. Tabii ihtilal dönemleri hariç. Her ihtilal döneminde baraja yeni kapaklar yapılacak, ama Anadolu halkını kendi inisiyatiflerini kullanmaktan bir türlü vazgeçiremeyeceklerdi. 28 Şubat’a da aynı azgın taife Sincan’da tankları yürütüp, halkın iktidarına kan kusturuyor adeta. Bugün onlarda mahkemede “Erbakan’ı ne kadar sevdiklerini, aslında bir kötü niyetlerinin olmadığını, sadece şaka yaptıklarını” söylemekle meşguller. Son olarak Anadolu halkı AK Parti diyecek ve 3 dönem oyları artarak bir fidandan çınara uzanan yeni bir siyasi hamle güç kazanacaktır.
Bu arada yine şer odakları göstermelik Cumhuriyet Mitingleri yaparak ve halka korku salmayı bir kere daha deneyecektir. Ardından iktidardaki AK Parti’yi kapatma tehdidini bile yapacaklar, bu siyasi katl hamlesi direkten dönecektir. Son umutları olan Balyoz ve Ergenekon terör örgütünün deşifre olması ile hüsrana kapılan ihanet şebekeleri, dış destekli son bir hamle ile Taksim Gezi’de ortaya çıkacaklar ve orada da umduklarını bulamayacaklardır. Zira karşılarında Anadolu insanının dua zırhını kuşanmış bir Kasımpaşalı Erdoğan vardır. Bu adam tıpkı Anadolu’nun kapısını İslama açan Alparslan gibi “Biz kefenimizle yola çıktık!” demektedir. Yani ilham kaynağı Alparslan’dır!
Son deneme Galatasaray-Beşiktaş maçında yapıldı ve bir kere daha “Takke düştü, kel göründü”. Maçın oynanacağı gün İşçi Partisi’nin yayın organı Aydınlık sahada Gezi eylemlerinin tekrarlanacağının müjdesini veriyor ve bunlara rağmen o sahada güvenlikten sorumlu olan Beşiktaş kulübü gerekli tedbirleri almıyor, özel güvenlikçilerin de yarısı o gün yoklar. Gezi zekalılar maçın sonuna doğru ellerinde muşta ve bıçaklarla sahaya hücum ediyorlar. Düşünsenize bütün bunlar Balkan Savaşı’nda aldığımız yenilgi üzerine renklerini siyah-beyaz yaparak matemini dünyaya ilan eden Beşiktaş’ın sahasında cereyan ediyor.
Bu Gezi zekalılar şunun farkına varamıyorlar. Her hamleleri AK Parti’ye bir aşı mesabesindedir. Biliyorsunuz aşı, bir vücuda o hastalığın zayıflatılmış bir virüsünü vermektir. Vücudumuz o mikroba karşı direnç göstererek bağışıklık kazanmamızı sağlar. Karşı tarafın her hamlesi Erdoğan’ın ve iktidarının daha sağlamlaşması için bir fırsat olmaktadır. Bunlara alışığız da bizi yaralayan İhsan Dağı gibi Zaman gazetesi yazarları. Hazret “Bir maçı yönetemeyen, ülkeyi yönetemez” buyurmuş. Bu zat-ı muhteremin eşi de AK Parti milletvekili, yani o ülkeyi yönetemeyen partinin milletvekili ve akşam da evde tencere o milletvekilinin maaşı ile kaynıyor.
İlahi İhsan Dağı, iki ayak üstüne düşmüşsünüz de haberiniz yok. Cemaatçilik böyle bir şey işte, insanın aklını başından alır!