Latif Erdoğan

Latif Erdoğan

Hüzün ve ahlâk

Hüzün ve ahlâk

HÜZÜN - Muhterem Hocam Fethullah Gülen’in rahatsızlığını duydum. İçimi büyük bir hüzün sardı. Kendisine başkaca ulaşma imkanım olmadığından geçmiş olsun dileklerimi buradan arzı uygun buldum. Neler söylemeliyim, diye düşünürken Zat-ı Alilerinin 1959 yılında, Edirne’de iken, muazzez babasının hastalığı sebebiyle yazdığı şiir imdadıma yetişti. Kendi el yazılarıyla aynen takdim ediyorum:

AHLAK - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir konuşmasında “Ahlaklı nesil yetiştireceğiz” ifadesini kullandı. Bu ifadeyi vesile ederek ahlak üzerine bir şeyler söyleme ihtiyacını duydum. Araya başka konular girince yazı biraz gecikti. Fakat konunun güncelliği devam ediyor ve edecek..

Ahlak, insanın kendi mahiyetine uyanarak, yaradılış gayesine uygun davranışlar sergilemesidir.

İnsan, fıtratı itibariyle kerimdir. İyiyi kötüden temyiz kabiliyetine sahiptir. İyilik ve kötülük onun içsel yapısında farklı ve zıt tepkiler oluşturur. Bu tepkilerin öğretici tecrübesiyle de insan, davranışlarını, harici bir etkiye ihtiyaç duymaksızın iyi ya da kötü olarak nitelendirir. İyi onu mutlu, kötü de mutsuz eder.

Ne ki, bu hissediş, algılayış ve tanımlayış, hayatın bütününe yayılacak oranda yoğun değildir. Ayrıca insan, nisyanla, unutkanlıkla maluldür. Dolayısıyla kötüyle arasına rezerv koymak ve daim iyiden yana tercih kullanmak hususunda sürekli uyarıcıya ihtiyacı vardır. Hem insan sosyal bir varlıktır. Dolayısıyla içinde yaşadığı toplum adına da söz konusu iyiliklerin ve kötülüklerin tespiti ve belli kurallara bağlanması zaruridir. Hatta insan, bütün insanlığın elemiyle elemli, sevinciyle mesut olacak derecede, kendi neviyle alakalı bir varlıktır. Bu sebeple de iyi ve kötünün kurallaşması tüm insanlık için elzem bir durum arz etmektedir. Bunun da ötesinde, insanın bütün varlıkla da bir çeşit alakası vardır. Öyleyse iyi-kötü problemi bütün varlığı kuşatacak kapsamda ele alınmalıdır. İç içe bu alakalar nedeniyledir ki, insanın bireysel sezişleri, algılamaları iyi ve kötü problemini çözmeye yeterli değildir ve bu konuda dıştan bilgilendirilmeye ihtiyaç kaçınılmazdır. İşte bu noktada, vahiy öğretileri devreye girer. Hem fıtrat kuralları hem de din kuralları insana iyi ve kötüyü tanıtır, tarif eder. Bu genel tarif ve tanıtım içinde iyi, ilahi buyrukların tümü, kötü, ilahi yasakların bütünüdür.
Bu tür bir ahlak yapılanmasıdır ki, kalıcı ve sağlam temeller üzerine kurulur. Davranışların neticeleri, dünya hayatıyla da sınırlı kalmaz ve ötelere taşınır. İnanç, gizli- açık iyilikleri teşvik ederken, kötülüklerden de kaçındırma misyonunu kullanır. Ve yine inanç, bizlere iyilikleri yapma, kötülükleri terk etmede somut örnekler gösterir; peygamberleri ve onların izinden giden talihlileri bizler için birer rehber yapar. Sürekliliği ebede uzanan bu temrinler sayesindedir ki insan, geçici olmak durumundaki psikolojik yaptırımların ya da sosyolojik baskıların ötesinde, çok daha güçlü ve cezp edici bir ahlak alanına girmiş olur; bir süre sonra da ahlak onda değişmez bir karakter haline dönüşür. Buna, insanın ikinci bir fıtrat kazanması denilir.
İnsan, taklit eden bir varlıktır. Ahlak alanında da onun bu özelliği değişmez. Dolayısıyla insan, yüce ahlak sahiplerini taklit ede ede, yüce ahlakla tanış olur; sonra da taklitten tahkike geçiş yapar, yüce ahlakı kazanır. Böylesi bir süreci ise ona, ancak dini veriler yaşatır.

Potansiyel bağlamda, her insan iyi ahlakla donanımlıdır. Ne ki, dış etkenler insandaki bu potansiyelin yaşanır olmasına her zaman elverişli değildir. İlahi emir ve yasaklar, insanı bu olumsuz etkilerden kurtararak bilinçlendirir; onu kendi mahiyetine uyandırır. Böylece insan, kendini keşfederek , potansiyel güzel ahlakını fiili hale getirme şansını elde eder.

İnsan, kainat kitabını okurken, Cenab-ı Hakk’ın icraatını yakından görür. Bu müşahede onu ilahi ahlakı öğrenmeye götürür. Kendisinin yaratılmış bir varlık olduğunu asla unutmayarak, acizliğini, fakirliğini, hiçliğini daima hatırda tutarak ilahi ahlakı kendisine örnek edinir. Böylece beşeri ahlakını aşkın ahlaka taşır, yüce ve yüksek ahlakı elde eder.

Ve yine insan, kainat kitabını okurken, her şeydeki, nizamı, intizamı, ahengi görür ve bu müşahedeler onu kozmik disipline dehalete teşvik eder. İnsan, ahlaki öğretileri yerine getirmekle söz konusu dehalet gerçekleşmiş olur. Bu da insanı, bütün bir kainatla bütünleşme oranında güçlü ve anlamlı kılar. İnsan, maddi yapısı yönüyle kainata oranla bir atom bile değilken, bu dehalet onu bütün bir kainat haline getirir. Kozmik disiplin bilinci, onun bütün yüklerini omzundan alıcı ve onu kuşlar gibi hafif hale getirici işlev de görür. “Kadere inanan kederden kurtulur” gerçeğini yaşayanlardan biri olma, ona sonsuz huzur ve mutluluk bahşeder.

İnsan, kainat kitabını okurken, bütün varlıkların birbiriyle nasıl yardımlaştıklarını, birbirlerine nasıl yardım ellerini uzattıklarını müşahede ile, ahlakta ayrı bir boyuta sıçrar. Başkasına yardımcı olma, kendi değerlerini başkasıyla paylaşma  onun için fıtri bir hal alır. Yardımlaşma onun için bir yükümlülükten çok, varlığa ermiş bulunmanın tabii bir sonucu anlamına gelir.  

İnsan, varlıkta müşahede ettiği şefkati, merhameti, sevgiyi de öyle değerlendirir; kendisini bu tür ahlaki ilkelerle donanımlı kılmaya; var olanı daha da inkişaf ettirmeye çalışır.

Güzel ahlakın, saflaşmış, durulaşmış ve bütün olumsuzluklardan arındırılmış keyfiyetine edep denilir. Edep ise, ancak terbiye ile, eğitim ile elde edilir. Her insan, ferdiyeti yönüyle ayrı bir karaktere sahip olduğu için de, bireylerin terbiyesinde, genel ilkeler yanında hususi yöntemlerin kullanılması kaçınılmazdır. Ayrıca edep, nefis, kalp, ruh, vicdan ve diğer duyguların bütününde dengeli yaşanılması gereken bir olgudur. Bu da, terbiyede bütüncül olmayı şart kılar. Böylesi bir şartı yerine getirebilmek ise, ancak ilahi öğretilerle mümkündür. Bu mümkünü vaki kılacak da ancak Kur’an’dır. Kur’an, okunurken insanı terbiye eden tek ve en üstün kitaptır.

Peygamber Efendimizin ahlakının Kur’an oluşu; terbiye ve edepte Kur’an’ın eşsizliğinin ebedi örneğidir. Kur’an nasıl ki Peygamberimize ait bir mucizedir; O’nun Peygamberliğini tasdik eder; Peygamberimiz de ulaştığı aşkın ahlakla Kur’an’ın bir mucizesidir; onun Allah kelamı olduğunu doğrular, diğer bütün pedagojik yaklaşımlara üstünlüğünü tasdik eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Latif Erdoğan Arşivi