Kılıçdaroğlu ile ABD Büyükelçisi neler konuşmuştur?
Tam Kılıçdaroğlu’nun Kasım’da yapacağı Washington gezisinin, “planlanan düzeyde temas organizasyonu sağlanamadığı” gerekçesiyle iptal olduğu açıklanmıştı ki, CHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı konuşulan Mustafa Sarıgül’ün “bir dizi temas” için Washington’a gideceği duyuruldu.
Sarıgül’ün hedefinin sadece “İBB Başkanlığı” değil, “CHP Genel Başkanlığı” olduğunu bilmeyen yok. Bilinen bir başka şey de şu: Türkiye’de iktidara talip olanların yolları bir şekilde Washington’a uğruyor. Bunun tek istisnası Erbakan Hoca idi, başına gelenleri gördük. İşte Sarıgül, “atlama taşı” olarak kullanmak istediği İBB Başkanlığı ve sonrasında “Türk solu”na iktidar getirmeyi umduğu CHP Başkanlığı için “icazet mercii” olarak gördüğü Washington’a yönelmiş durumda.
Şimdi vaziyet böyleyken Kılıçdaroğlu ne yapsın? Garibimin işi zor. “Türkiye’nin ana muhalefet partisinin lideri” olarak “icazet mercii” Washington’da muhatap bulamıyor, ama daha partisinin üyesi bile olmadan partisinden İBB Başkan adayı olacağı konuşulan Sarıgül, ABD gezisini kotarıyor.
Tabiî ki “asla tek ata oynamayan ABD”nin “yarım elma, gönül alma” kabilinden bir hamle yapması, oturduğu koltuğun altından kayıverdiğini çaresizce izleyen Kılıçdaroğlu’nun da “madara olmuş” görüntüsünden kurtulmak için “farklı bir poz” vermesi gerekiyordu.
O pozu gördük. Basında “Kulisleri Sallayacak Sır Görüşme” başlığıyla verildi. Meğer Kılıçdaroğlu, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile, “yakın arkadaşlarının bile haberi olmadan” 2,5 saat görüşmüş. Hatta kendi tercümanını da götürmemiş. Öylece gitmiş, kendisini ABD Büyükelçisinin şartlarına teslim etmiş.
Bu “sır görüşme”de neler konuşulduğuna dair açıklama yapılmadı. Ancak, biz de Kılıçdaroğlu’nun performansını, Sarıgül’ün Genel Başkanlık koltuğuna yürüdüğünü görüyor ve “ABD’nin genel stratejisi”nden az-çok haberdarsak, ne kadar “sır gibi” saklansa da, görüşmeye dair “gerçeğe yakın tahminler”de bulunabiliriz diye düşünüyorum. Hadi bir tahminde bulunalım.
— Hello Bayım, ben Kemal...
— Gel Kemalciim, gel. Yav merak edip duruyodum Türkiye’nin ana muhalefet lideri nasıl bişey diye. Ortalıkta görünmeyi pek sevmiyon galiba?
— Utanıyom yaa; çekiniyom işte. Ağzımı açsam gaf-maf yapıyom, halkın içine çıksam yürüyen merdivene tersten biniyom da... O yüzden yani... Belkim susarsam düşündüğümü sanırlar da “düşünmeden oy veren kemikleşmişler”e ilaveten bikaç oy-moy daha alırım diye susuyom işte.
— Biz susan adam sevmeyiz Kemalciim. Hem çok konuşacaan, hem boş konuşacaan. Sende “boş” kısmı tamam da, “çok” kısmı eksik. Duyanlar “ne de çok şey biliyomuş” diyecekler; onlar ağzına bakarken, sen eline verdiğimiz listeyi icra edeceen.
— O kolay da, siz beni gözden çıkardınız galiba aabii ya!... Şu bizim Sarıoğlanı merkeze çağırmışsınız da... Benim neyim eksik ondan aabii ya? Valla billa ben de konuşabiliyom aslında. Önceleri tartışmışlığım vardır Gökçek oğlanlan falan. Ama, tabii... Yani şey... Ne diiceemi önceden bi bilsem, onu konuşmakta sorun olmaz yani...
— O kolay Kemalciim. Biz ne diiceeni de, ne yapcaanı da söyleriz. Sen onu düşünme. Hatta heç düşünmesen de olur. Ama, yani senden umduğumuzu bulamazsak diye Sarıoğlana da bi elma şekeri verelim dedik.
— Valla aabii, kıyaksınız yaa. Böyük devlet olmak böyle oluyo demek ki. Ama bak, ölümü gör, ben Sarıoğlandan daha iyiyimdir. Çünkü Sarıoğlan sandığınız kadar cesur deel. Asla siyasi risk almaz, bunun için de asla büyük bir başarı kazanamaz. Ama ben cesurum. Çok şey bilmiyom da ondan yani. Yeter ki etiketimi sökmeyin, koltuğumu çekmeyin, ne derseniz tamam.
— Bi sus ya, bi sus!... Dellendirme insanı. Dirinden bile fayda yokken, biz needelim senin ölünü? Sen hazırlıklı ol. Hele şu Sarıoğlanı bi ölçelim, tartalım, endazesini alalım. Bize ne kadar sadık kalacak? Bi bakmamız lazım.
— Aman aabii, beni bitiriyo musunuz yani şimdi?
— Boş boş konuşma Kemalciim. Biz kimseyi bitirmeyiz. Bize “bi gıdımlık fayda”sı olacak herkesi her zaman kullanırız. Posasını bile değerlendirir, birilerinin üzerine atarız, meşgul etmek için.
— Aabii, çok şakacısınız ya?
— Öyle sanmaya devam et. Bu arada kendini biraz geliştir. Mesela üslerimiz hakkında ileri-geri konuştuğun oluyor. Hoş değil. Biraz bize şirinlik yap. Kendini ispat et.
— Tamam aabii, merak etmeyin. Ben onları Tayyib’e muhalefet olsun diye söylüyodum. Sizi üzdümse affedin, bi daha olmaz. Yeter ki Sarıoğlanı önümden çekin, bi de ne diiceemi, ne yapcaamı bana söyleyin, gerisi kolay.
— Sarıoğlanı takma kafana. Bize “yeni bir vitrin malzemesi” lazımdı, bakalım hakedecek mi? Hadi koçum, sen şimdi işine bak. Tıpkı konuştuğumuz gibi, tamam mı?
— Tamam aabii, emrin olur!
Ne dersiniz, sizce diyalog bu minval üzere midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.