Küresel aktör olma yolunda
Türkiye’yi birçok parti yönetti. Çoğusu başarısız ve silikti. Birçok başbakan ve cumhurbaşkanı gelip geçti. Onlar algı dünyamızda dahi sırra kadem bastılar.
Ama Tayyip Erdoğan ve çalışma arkadaşları unutulmayacaklar arasına isimlerini kalın harflerle yazdırmayı başardılar. Beğenip beğenmemek, siyasi olarak farklı düşünmek bu gerçeği değiştirmez.
Bana bunları yazdıran Marmaray’la bir rüyanın daha gerçekleşmiş olması. Asya ve Avrupa kıtaları Boğaz’ın altından birleştirildi. Sultan Abdülmecit’in hayal ettiği, Sultan Abdülhamit’in çizimlerini yaptırdığı 153 yıllık bu ‘büyük proje’ Erdoğan hükümetine nasip oldu. Sonunda kıtanın iki yakası Boğaz’ın 62 metre altından batırma tünellerle birbirine bağlandı.
Şimdi burada şunu sormak gerekir; bu ‘rüya proje’ neden daha önce gerçekleştirilemedi? Ne değişti ki halkın algısında ‘iğnenin deliğini dahi delemez’ denilen Türkiye bu dev projeyi gerçekleştirebildi? Bu soru anlamlıdır, zira boğazın altında tünel projesi 153 sene önce tartışılmış ve o günün şartları muvacehesinde çizimleri dahi yapılmıştır. Sonradan gelenlerin ufukları mı daraldı? Niye kış uykusuna yatıldı?
AK Parti hükümetinin bunu başarmasının sırrı, bize göre; önce vizyon sahip olması, sonra da hem içeride hem dışarıda buna paralel olaraktan sistemin sınırlarını zorlayabilme cesareti gösterebilmesinde yatmaktadır. Bu yüzdendir ki, içte ve dışta oluşturulan baskılarla bu hükümet terbiye edilmek isteniyor.
Küresel sistem Türkiye’ye bu tür büyük rüyalar görmesini haram kılmıştı. Genetik yapısını küresel sistemin dizayn ettiği partiler de genel manada kendilerine biçilen rolün dışına çıkmaya cesaret edemediler. Refah Partisi buna yeltendi ama kapatıldı. Mevcut muhalif partilerin önemli kısmı hâlâ bu rüyaları göremiyorsa, sebebi; kendilerine çizilen sınırlara riayet etmeleridir.
Çok yakın geçmişte olanları kısaca hatırlatalım: Mayıs ayında üçüncü havaalanı ihalesi yapıldı, hükümet buradan kamunun kazanacağı parayı, yani devletin bütçesine girecek parayı vergisiyle beraber 70 milyar lira olarak açıkladı. 22 milyar dolarlık nükleer santral ihalesi yapıldı. 3. Boğaz Köprüsü’nün temeli atıldı. Ve yine Mayıs ayında Türkiye IMF’ye olan bütün borcunu sıfırladı ve arkasından dev bir proje olan Kanal İstanbul projesini kabul etti.
İsrail’e özür dileten ve “Dünya 5’ten daha büyüktür” kampanyası başlatan bir hükümet var iktidarda.
Tam da bunların gerçekleştiği bir demde Gezi olayları patlak verdi. Şimdilerde de Hakan Fidan üzerinden operasyonlar yapılıyor. Türkiye büyük projelere imza attıkça bu projeleri durduracak hamlelerle karşılaşıyor.
AK Parti hükümetinin elbette hataları oldu. Olacak da. Ancak ‘yiğidi öldür, hakkını teslim et’ fehvasında atılan dev adımları görmemek hakkaniyeti zedeler.
AK Parti başından berihem iç hem de dış siyasette sistem içi mücaadele etmeyi benimsedi, doğrudur. Sisteme aykırı olan taleplerini de sistem içinde kalarak sürdürdü, bu da doğrudur.
Ancak daha öncede yazdığımız gibi AK Parti yönetimindeki Türkiye güçlendikçe siyasilerin kendilerine ve halklarına olan güvenleri arttı; iç dünyalarında hayâlini kurdukları tesis edilecek yeni dünya düzeninde Türkiye’nin alması gereken pozisyonu alenen söylemeye ve bu yolda adımlar atmaya başladılar.
Yani her ne kadar baştan kabul etseler de ilelebet sistem içi kalmak istemediklerini, sisteme yön veren ülkeler arasına girmeyi planladıklarını gösterdiler.
Hükümetin gelecek vizyonu yaptığı projeler üzerinde yükseliyor. Uluslararası sistemin Türkiye karşıtı pozisyonunun nedeni de budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.