Kasımpaşa kıyıları dersane!
Bu hüseynî şarkıyı pek severim. Güftesi de bir zamanların meşhur bir şairine ait: Oktay Rifat Horozcu!
Bestekârı hem batı mûsıkisini, hem de Türk mûsıkisini iyi hazmetmiş önemli bir isim: Yalçın Tura.
Epeydir duymamıştım, dün nedense, kulağıma çalındı. O andan beri habire zihnimde dönüp duruyor. “Dersane” miydi, “tersane” mi?
Kasımpaşa kıyıları tersane
Bir yâr sevdim alimallah bir tane!
Bu bir tulumbacı, yani külhanbey türküsü. Elbette “tersane”! Şimdi “tersane” kelimesinin manasını bilmeyen yığınla vatandaş vardır. O da dershane gibi bir şey!
Dershanede ne yapılır? Öğretim yapılır.
Tersanede peki? Orada da gemi yapılır!
Demek ki çok fazla fark yokmuş! Dershanecilik de gemicilik gibi bir şey!
Türkiye’de dershane gemisi neredeyse yarım asırdır hayli yol katetti. Okyanus ötesine kadar uzandı. Yüzbinlerce insana istihdam sağladı, milyonlarca talebeyi rahle-i tedrisinden geçirdi.
Birçok öğrenci, lisesi ile değil, dershanesi ile tanınıyor. “Filan dershanede okumuş, feşmekan dershanenin çıkardığı birinci...”
Dershane aslına bakarsanız, Millî Eğitim’in okullarının inkârı anlamına geliyor. Meşrutiyet’in Maarif Nazırı ne demişti: “Mektepler olması maaarifi ne güzel idare ederdim.”
Mektepleri o zamanın maarif nazırı kaldıramadı ama, cumhuriyetin milli eğitim bakanları düpedüz kaldırdı. Lisenin son bir yılı bütün öğrenciler raporlu. Sorun bakalım neredeler?
Dershanede!
Dershane çarkı ilkmektepten başlıyor, üniversiteye kadar gidiyor. Üniversiteden sonra da KPSS olarak devam ediyor.
Eğer bir ülkede sağlıklı bir öğretim varsa, dershanelerin bu kadar başat olması mümkün değil. Demek ki, ilk madde, öğretim sisteminin ıslahı. Millî Eğitim’de ciddi reform şart!
Millî Eğitim habire okul açıyor. Habire öğretmen tayin ediyor. Ne eğitim muhtevası üzerinde yoğunlaşılıyor ne de öğretmenlerin kalitesi sorgulanıyor. Eğitim sendikalarımız, maşallah en idealist söylemle başlayanları bile, araziye uymuş. Tayinler, nakiller, ücretler, avantajlar...
Dershaneler eninde sonunda kapatılmalı, yahut asgariye indirilmeli. Fakat bu nasıl yapılmalı?
Eğer liberal bir sistem içinde iseniz, dershaneleri yönetmelikle, şununla bununla kapatamazsınız. İhtiyaç varsa dershaneler de var olur. Ama zecri tedbirlere başvurursanız o başka.
Son günlerde bu mu yapılıyor?
Orası tam net değil. Fakat buna rağmen, dershane cephesi müthiş bir tepki veriyor. Ülkemizin yetiştirdiği nadir teşkilatlanma dehalarından Fethullah Hocamızın çok sert açıklamalar yaptığı söyleniyor. Camiasına “hacet namazı” tavsiye ettiği iddia ediliyor. Yani bütün imkânlar, yollar tükendi, artık namaz ve niyaza dönelim demek istiyor.
Gerçekten öyle mi?
Biz hocamın hoşgörüsünün, çok kuşatıcı olduğunu biliriz. 28 Şubat’ta okulları kapatılacağı zaman, darbeci generallere büyük bir hoşgörü göstermiş ve “alın anahtarlarını” demişti. Hocamın hoşgörüsü, diyaloglar yoluyla papazları ve hahamları dahi kuşatmıştı.
Mavi Marmara olayında herkes İsrail’in anut siyasetini lânetlerken, o büyük bir mülayemet göstermişti.
Biliyorsunuz, müslüman müslümana hoşgörüyle yaklaşır, küfre karşı ise şedit olur. (Hocam âyet mealini benden daha iyi bilir.)
Hocamın bazı ifadeleri bu bakımdan yorumlanmaya muhtaç. Mesela 28 Şubat’ın ağır zamanında onu bazıları Necmeddin Hoca aleyhinde konuşturmuştu. Rahmetli hoca, müminane bir ferasetle cevap vermedi.
Şimdi de ağır sözler söylediği iddia ediliyor.
“Fethullah Hoca’nın bütün başarıları, hilmle, mülayemetle istihsal edilmiştir desem”, hata mı etmiş olurum? Sanmam!
Bu meselede de “hilm” ihtiyar edilmeli. Selim olarak selâmete varmalı!
Yoksa gemileri yakan Erzurumlu ile Kasımpaşalı’nın düellosu dosta hüzün, düşmana sürur verir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.