Fatih Akkaya

Fatih Akkaya

Birileri MEB’in Tarlasını Sürüyor

Birileri MEB’in Tarlasını Sürüyor

Kısa adı Öğretmen Akademisi Vakfı olan ÖRAV’ı biliyorsunuz.

Geçtiğimiz aylarda bir dizi haberimiz olmuştu bu vakıfla ilgili.

Yine gündemimizde ÖRAV.

Meseleye gelmeden önce bu vakıfla ilgili bilgilerimizi tazeleyelim:

Garanti Bankası’nın kurduğu bir vakıf bu.

(Gezi olayları sırasında ‘ben de çapulcuyum’ diyerek, sokakları savaş alanına çeviren eylemcilerin yanında yer alan Banka.)

Banka, Milli Eğitim Bakanlığı ile 20 Haziran 2008’de 5 yıllığına imzaladıkları protokolün gereği olarak kuruyor ÖRAV’ı.

Protokol çerçevesinde Banka, bu vakıf eliyle MEB’in izin ve bilgisi dahilinde Bakanlık idareci ve öğretmenlerine yönelik eğitim seminerleri düzenledi, 5 yıl boyunca.

Garanti hayrına yapmadı elbet bu işi.

Masraflar vergiden düşüldü…

Daha da önemlisi koca eğitim camiasında “en bildik / en akredite banka” konumu elde edildi.

Buraya kadar herşey normal!

Anormal olan, vakfın yani Gezici Garanti’nin geçtiğimiz 20 Haziran’da süresi dolan protokolü bir oldu bitti ile uzatmaya çalışmasıydı.

ÖRAV’ın 20 Haziran’da sona eren protokolü ilerleyen tarihlerde yeni seminerler programlayarak uzatmaya çalıştığını Habervaktim ortaya çıkarmıştı.

Haberlerimiz üzerine Bakanlık sözleşmenin 20 Haziran’da sona ereceğini ve uzatılmayacağını açıklamıştı.

Nitekim öyle de oldu, sözleşme uzatılmadı.

MEB’in ÖRAV/Garanti ikilisiyle ilişkisi 20 Haziran’da resmen sona erdi.

ÖRAV’DAN MEB’İ BAYPAS

Buna rağmen Vakıf, protokol çerçevesinde yürüttüğü faaliyetlere, bugün hiçbir yasal dayanağı olmadığı halde kaldığı yerden devam ediyor.

Ve bu ne cürettir ki, ÖRAV bunu Bakanlığı baypas ederek yapıyor.

26-27 Ekim’de Mersin, İstanbul, Hakkari, İzmir, Giresun ve Samsun’da;

2-3 Kasım’da Rize, Bolu, Balıkesir, Erzincan, Eskişehir, Kırklareli ve Çanakkale’de;

16-17 Kasım’da da İstanbul, Ankara, Şanlıurfa, Bursa, Manisa ve Denizli’de MEB idareci ve öğretmenlerine yönelik “seminerler” düzenlendi.

Bakanlığın ne bilgisi var ne de izni.

Vakıf adeta, MEB içinde bir Genel Müdürlük gibi faaliyet yürütüyor.

“Şu şu öğretmen ve idareciler şu şu tarihlerde şu okulda olacak” diyor, öyle oluyor.

Bakanlık idareci ve öğretmenleri vakfın “seminer”ini MEB emri gibi algılayıp, o hafta sonu işlerini güçlerini bırakıp, ek dersleri için mazeret bildirip Gezicilerin o faaliyetinde hazır bulunuyor.

Ne garip değil mi?

Geziciler, Bakanlık personeline yönelik illegal seminerler düzenliyor.

Bir Bakanlık yetkilisi de çıkıp bu vakfa “ne yapıyorsun sen” demiyor.

Kimse bu illegalitenin farkına var(a)mıyor!

Bu ne başı boşluk böyle beyler?

Birileri tarlanızı sürüyor, uyanın.

 

Değerli okur,

Üzülerek söylüyorum ki;

MEB’de gündemdeki dershane düzenlemesinde de bir başı boşluk sözkonusu.

Yapılmak istenen ne, tam olarak bilen yok Bakanlıkta!

Bugüne kadar ara ara birşeyler söyleniyordu fakat, netlikten uzaktı hepsi de… Yer yer de çelişkiler içeriyordu.

Şimdi ortaya bir taslak atıldı…

Yalanlanmakla birlikte, taslağın gerçekte ne olup ne olmadığı net bir şekilde ortaya konulmuyor.

Konulmak mı istenmiyor yoksa işin başında gözükenler de mi hakim değil konuya, tereddütlüyüm.

Günlerdir birşeyler tartışılıyor, bir kamplaşma sözkonusu, Müslümanlar adeta birbirine girmiş durumda.

İlle de böyle mi olmalıydı?

Ne ise yapılmak istenen, bu açıkça ortaya konsa…

İtiraz eden varsa, dinlerse…

Gerekçeleri anlatılsa…

Karşı çıkanlar işi duygusallığa kaydırıyorsa, “çocuklarımızın geleceği için en hayırlısı bu kardeşim” tavrıyla gönüller alınmaya çalışılsa…

Daha mı dirençle karşılaşılıyor, “doğru olanın bu olduğu” inancın ağır basacağından, umursamazsın zaten o tepkileri…

Ve yaparsın.

Sonuçta, hangi işte yüzde yüz mutabakat sağlanabilir ki?..

 

Yine “Hizmet”in tavrını da anlamakta güçlük çekiyorum.

Ne bu şiddet bu celal?

Nerde o dilden düşmeyen hoşgörü?

Siz ki Çevik Bir’in bir çıkışına “okulların anahtarını teslim etmeyi” önerebilmiş; Merve Hanım’a “had bildiren” Ecevit’i bile anlamaya çalışmış insanlarsınız.

28 Şubat sürecinde başörtüsü konusunda takınılan tavır da hafızalardaki yerini koruyor.

İsrail’in Mavi Marmara katliamı sonrası bile önce nasıl özeleştiri yapmıştık, unuttuk mu?

Peşin hükümlerden arınarak, Hükümet’in ne yapmak istediğini tam olarak anlamaya çalışsak; gerekçeleri neler, onlar üzerine sağduyulu bir şekilde kafa yorsak birşeyler mi kaybetmiş oluruz!

Lütfen sakin olalım.

Lütfen lütfen.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Akkaya Arşivi