Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Fethullah Hoca Ne Yapmak İstiyor?

Fethullah Hoca Ne Yapmak İstiyor?

Özel dershanelerin hükümet tarafından kapatılıp, okulların daha nitelikli hale getirilmesi ve öğrenimde üniversiteye girişte parası olana üstünlük sağlayan sürecin artık son bulması ihtimali bir anda ortalığı savaş alanına çevirdi. Türkiye’de özel dershane pastasından aslan payını alan Cemaat Hareketi, işi önce zamana yayıp 2014 yılının Mayıs ayına kadar devam etme izni aldılar. Niyetleri bu arada AK Parti’yi ikna ederek özel dershanelerin devamını sağlamaktı. Hükümetin kararlı olduğunu ve 2014’ün son tarih olduğunu anladıklarında eteklerindeki taşları dökerek ellerindeki medya kuruluşları ile Erdoğan’a karşı insafsız bir kavgaya girdiler. Zaman ve Bugün gazeteleri, Samanyolu yayın grubu, Bugün TV ve Kanal Türk aynı provokatif bir üslupla, saldırıya geçti. Yayınlar Gezi olayları sırasında Ulusal Kanal, Halk TV ve Aydınlık’ın üslubunu taşıyordu. Özellikle de fakir aile çocukları “Bu dershaneler kapanırsa bizim halimiz ne olur?” diye sızlanıyordu. Oysa cemaatin dershaneleri de çok iyi paralarla öğrenci kaydediyor ve ödemeler konusunda da oldukça zalimane davranıyorlardı. 3 ulusal dershane ve ayrıca her şehirde marka haline gelmiş bir yerel dershane ile çalışan cemaat, iyi bir gelir elde ediyordu, üstelik öğretmenler de “hizmet hareketinin bir neferi olmak” aşkı ve şevki ile çok fedakârlık göstermekte ve oldukça mütevazı ücretlerle görevlerini yapıyorlardı.

Şimdi cemaatin yayın organlarına ve televizyonlarına bakınca kanım donuyor. 8 yaşında bir kız çocuğu hüngür hüngür ağlıyor ve mikrofona konuşuyor:

- Buralar kapanınca bizler ne yapacağız?

Güneydoğulu kanaat önderleri olan meleler konuşturuluyor:

- Bu okuma salonları ve etüd merkezleri kapatılırsa burada terör faaliyetleri tekrar başlar, dağa çıkışlar artar, barış süreci akamete uğrar.

O kanaat önderleri konuşurken de arka planda dağda yürüyen PKK’lı gençler fonda devamlı olarak yayınlanıyor ve anlaşılıyor ki barış sürecini AK Partili hükümet değil, Fethullah Hoca başlatmış.

Şimdi geliyoruz işin doğrusuna. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı Sky Türk 360° televizyonunda Cengiz Özdemir’in canlı yayında konuğu oluyor ve dershaneler olayının aslını açıklıyor. Şaşırıyorum, Zaman gazetesi ve Samanyolu Grubu günlerdir bir yalan rüzgârı estiriyorlarmış da haberimiz yokmuş. Hani o “Doğu ve Güneydoğu’da okuma salonları ve etüd merkezleri kapatılacak, çocuklarımız dağa çıkıp PKK’nın militanı, terörist olacaklar” diye günlerdir Samanyolu, Mehtap, Bugün ve Kanaltürk ekranlarından pompalanan kocaman bir yalanmış. Okuma salonları ve etüd merkezleri Milli Eğitim’in SODES (Sosyal Destek Programı) adı verilen ve devlet tarafından finanse edilen, isteyen tüm sivil toplum kuruluşunun hizmetinde olan bir proje. Kapatılmak şöyle dursun, yaygınlaştırılmasına çalışılan bir proje. Yani cemaatte yaptığı bu hizmetin karşılığında devletten destek ve para alıyor. Pekiii bu yalan girdabına utanmadan arlanmadan niye girdiler?

Efendim dershanelerin artık eşitsizliği artıran, parası olan çocuklara bilgi değil, sınav kazanmanın inceliklerini öğreterek parası olmayanları ezen bir sistemden çıkarmak, onları özel okullara dönüştürmek, bunu yaparken de onlara her türlü finans desteği sağlamak. Bakan Avcı, bu durumu iki yıldır özel okulların çatı kuruluşu 4 büyük dernekle koordineli olarak yürüttüklerini, kimsenin de bir şikayeti olmadığını belirterek cemaatin açtığı bu savaşın altında başka tür sebepler olabileceğinin altını çiziyor. Özel okulların yüzde 20’si hemen, yüzde 50’si bir süre sonra özel okula dönüşecek ve kimse de mağdur edilmeyecek. O özel okullardan da devlet hizmet satın alacak, maddi durumu iyi olmayan zeki halk çocuklarını sınavla alıp buralarda okutacak. Geriye kalan fiziki şartları uymayan yüzde 30’luk özel dershanede şimdilik özel açık liseye dönüştürülecek. Bakan dershanelerde 50.000 derslik olduğunu ve bunun israf edilmeyeceğini belirtiyor. Bir başka gerçeği daha açıklıyor; şu anda özel okullarla öğrenci velileri arasında 45.000 çek-senet davası mahkemelerde devam ediyormuş. Şimdi burada bir durum tespiti yapmak istiyorum, AK Parti bazı gerçekleri halka anlatmada başarısız, elindeki medya gücüne rağmen. Yani medyayı kötü kullanıyor. Dershaneler olayında yüzde 100 haklı, ama yandaş medyadan da birçok yazar, programcı AK Parti’nin kuyusunu kazıyor, CHP’nin değirmenine su taşıyor! Bu başarısızlık Gezi olaylarında da varit olmuştu. Bu vesile ile hükümet hiç olmazsa yandaş denilen medyaya çekidüzen vermelidir. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı da kanal kanal dolaşarak işin Zamancıların söylediği gibi olmadığını millete anlatmalıdır ki bu yalan rüzgârı bir tsunami, bir tayfun gibi kıyılarımızı vurmasın!

Bu arada; AK Parti Kütahya Milletvekili İdris Bal gibi bu yalana hizmet eden ve CHP milletvekili gibi davrananlara gereken uyarı yapılmalı, anladıkları dilden konuşulmalıdır. İdris Bal bal gibi değil, baldıran zehiri gibi davranmaktan menedilmelidir. Ben cemaatin dershaneler konusunda verdiği bu ağır tepkinin bir meydan savaşı görüntüsünün onlar adına bindikleri dalı kesmek olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar bu iktidardan her istediklerini alan ve adeta şımararak ve haddi aşarak MİT’in başındaki Hakan Fidan’ı alaşağı edip, orada da kendilerinden birini görmek istediler. Yani davul Recep Tayyip Erdoğan’ın boynunda, tokmak da Fethullah Hocanın ve cemaatin elinde olacaktı. Hoca, fiilen başbakan olacaktı. Milli İstihbarat Teşkilatı’na istediğini atayamayan bir başbakan olabilir miydi ve işi yavaş yavaş:

- Erdoğan, artık makamını filan adama bırak! demeye vardırıyorlardı. Bu arada Fethullah Hoca, geniş halk yığınlarının desteğini arkasına alabilmek için atağa geçiyordu. İlk hamle Ankara’da bir cami-cemevi projesi olarak ortaya çıkıyor ve Hoca, Alevilerin bir kısmının kalbini fethetmeyi başarıyordu. İkinci tuhaf açıklama ise yine Pensilvanya’dan gelecekti.

Fethullah Hoca, Taksim Gezi Parkı eylemleri ile bir isyan hareketi başlatan, 500 aracı tahrip eden, 25 binayı yakan, 6 kişinin ölümüne sebep olan ve kendilerini çapulcu olarak vasıflandıran bununla da iftihar eden Gezi zekâlıların avukatlığına soyunuyor ve Erdoğan’ı eleştiriyordu. Onlara “çapulcu” demek onurlarını zedelemekti. Gülen Hocaefendi, Mavi Marmara olayında da İsrail’den izinsiz yola çıkıldığı için hükümeti suçlamakta beis görmüyordu.

Ardından ikinci hamle ETÖ, Balyoz, Sarıkız ve Ayışığı darbe planları dolayısıyla ile mahkemede yargılanıp ceza alan paşalarla ilgili bir açıklama geliyordu. O yaşlı-başlı paşaları görünce Fethullah Hoca pek üzülüyormuş. Elinde imkân olsa Silivri, Hasdal, Sincan’ın kapılarını açacak ve tüm cuntacıları serbest bırakacakmış. Hoca, bu iş için de Hz. Peygamber’in yaptığı bir davranışı örnek gösteriyordu. Enteresandır Fethullah Hoca’mız daha önce de İsrail’de Filistinli mücahitlerin saldırısı ile ölen Yahudi çocukları için çok acı çektiğini, üzüldüğünü söylemişti. Doğrusu Hocamızın rakik bir kalbi vardı, ama yanlış yerde ağlıyordu. Mesela 28 Şubat döneminde Necmeddin Erbakan gibi bir başbakan Osman Özbek denen küfürbazın küfürlerine muhatap olurken, Milli Güvenlik Kurulu’nda cemaatin hizmet hareketini savunarak hançerlenirken, hakarete uğrarken, hiç harekete geçmeyecek ve üstüne üstlük bir televizyon kanalı ile iki muzır gazeteye (Hürriyet ve Milliyet) konuşarak Erbakan’ı ağır bir dille suçlayarak çekip gitmesini isteyecektir.

Fethullah Hoca, Erbakan’ın ateşten gömlek giydiği o günlerde hemen teslim bayrağını çekmiş ve Türkiye’deki tüm okullarını 28 Şubat cuntacılarına vermeyi teklif etmişti. Hoca, kimin malını kime veriyordu? Böyle bir teklife samimi ya da gayri samimi hakkı var mıydı?

Fethullah Hoca, bir söyleşi de Erbakan’a bir türlü ısınamadığını, onu sevemediğini söylemişti. Çok geçmeden Erbakan hem de onuru zedelenerek iktidardan uzaklaştırıldı. Yerine kurulan ve ülkemizi iflasın eşiğine getiren 55. hükümetin başbakan yardımcısı ve 56. hükümetin başbakanı Bülent Ecevit’le kanka olacak, onu sevecek ve Erbakan’dan esirgediği muhabbeti ona gösterecektir.

Bülent Ecevit, başörtülü vekil Merve Kavakçı’nın üzerine gözü dönmüş bir şekilde yürüyüp:

- Bu kadına haddini bildiriniz! diye bağırırken ardında:

- Başörtüsü füruattır! diyerek Erbakan’ı imanî noktada yalnız bırakan Fethullah Hoca’nın desteği vardır. O iman sınavında Fethullah Hocamız ve cemaati de sınıfta kalmıştır, Nesrin Ünal’ın başını açarak Meclis’e sokan MHP de!

Sonrasında da Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Hanım bir sahtekârlığı imza atarak:

- Din elden gidiyor! diye haykıracaktır. Ne garip dini korumak, sanki başörtüsü düşmanlarının görevi gibi?

Bugün dershane olayını bahane edip AK Parti ve başındaki Erdoğan’ı Firavunluk ve Karunlukla suçlayan ve “Cennetin kapısında dursalar kendilerinden başkalarını sokmazlar” diyerek sevenlerini hacet namazı kılmaya çağıran Fethullah Gülen, kendi cemaati ve dünyanın dört bir yanında gönüllü alperenler olarak çalışan Hizmet Hareketinin altına dinamit döşüyor. Nerede ise bu partiye oy verenleri tövbe istiğfara çağıracak. Baksanıza yaptığı açıklama zehir-zemberek ifadelerle dolu. Böyle giderse cemaat ister istemez kan kaybedecek, ucundan-kıyısından AK Parti de yara alacak ve buna sadece düşmanlar sevinecek. Son günlerde “Dünya kimseye kalmaz, şimdi kardeşlik zamanı” sloganı ile tüm TV ekranlarını dolduran Zaman gazetesi tiraj almak yerine 30.000 tiraj kaybetmiştir. Abone iptalleri sürerken cemaatin önde gelenleri Pensilvanya’da toplanıp durum değerlendirmesi yapmalıdır. Şurası unutulmamalıdır ki artık kanaat önderlerinin her dediğine “Bir hikmeti vardır” diye körü körüne bağlı müntesipleri yoktur. Sorgulayan, kendi kendine karar veren insanlar evleri dolduruyor. Hizmet hareketi de bizimdir, bize hizmet ediyor, AK Parti de bize hizmet ediyor, bizimdir. Bu ikisinin arasını açmaya Fethullah Hoca’nın bile hakkı yoktur. Bu hareket ilahi bir ikram olarak yeşermiştir, Fethullah Hoca esbaba tevessül etmiş bir kuldur, sonucu tayin eden Cenab-ı Hakk’tır. Hiç kimse kendisinde keramet görmesin.

Son sözü Eba Müslim-i Horasani’nin kitaplık çapında bir öğüdü söylesin:

“Zararlarından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular.

Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar!

Yakınlaştırılan düşmanlar dost olmadı.

Ama, uzaklaştırılan dost, düşman oldu!

Herkes düşman safında birleşince, yıkılmaları mukadder oldu!”

..............

Bu yazımızı çeşitli mecralarda dostlarımızla paylaşırsanız sevineceğim. Şimdiden teşekkürler...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi