NATO’nun gündemi; Ukrayna krizi ve IŞİD tehdidi
Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki heyetin temsil ettiği NATO Zirvesi “yeni stratejik rotasını belirlemek” üzere toplanmış olsa da, ‘Ukrayna krizi’ ile ‘Irak Şam İslam Devleti’ (IŞİD) örgütüyle mücadele gündemin en önemli maddeleri oldu.
NATO’nun temel misyonunda bir değişiklik olmasa da klasik anlamdaki savunma stratejileri değişiyor.
Doğu blokunun çökmesi ve soğuk savaşın bitmesiyle beraber NATO’nun etki ve ilgi alanları şartlara göre değişerek Rusya ile işbirliği çerçevesinde ortaklıklar geliştirildi. Böylece NATO, hedef aldığı Sovyet tehdidini siyasal ve askerî stratejilerle ve kan dökülmeden ortadan kaldırmıştı.
Ancak; son yıllarda Kırım’ın Rusya tarafından işgali ile Ukrayna’daki Rus yanlısı ayrılıkçılara verilen destek, Rusya ile Batı ülkelerinin karşı karşıya gelmesine sebep oldu.
Bu olumsuz gelişmeler karşısında; NATO’yu jeopolitik ve jeostratejik bakımdan yeni kararlar alarak yeniden Soğuk Savaş dönemindeki gibi ‘üyelerini Rusya’ya karşı koruma’ refleksini geliştirmeye sevk etti.
Bu yeni dönemde güçlendirilecek ortaklıklar, Akdeniz ve Körfez ülkeleri yerine Doğu Avrupa ve Ortadoğu’ya öncelik verilecek.
Rusya’nın Ukrayna topraklarını kısmen işgal etmesi, Polonya başta olmak üzere Doğu Avrupa ülkeleri ile 2004 yılından beri NATO üyesi olmalarına rağmen üç Baltık cumhuriyetini de ciddi ölçüde kaygılandırıyor.
Rusya, aynı Ukrayna gibi dağılan Sovyetler Birliği’nin eski cumhuriyetleri olan bu üç Baltık ülkesini kendi arka bahçesi olarak görüyor ve NATO’nun bu Cumhuriyetler üzerinden Rusya’ya doğru genişlemesinden rahatsızlık duymaktadır.
Bu sebeple Başkan Barack Obama, NATO zirvesine katılmadan önce Estonya’nın başkenti Talinn’de Estonya, Letonya ve Litvanya cumhurbaşkanlarıyla bir araya geldi.
Olası Rus saldırganlığına karşı NATO’nun kendilerini koruyacağını söyleyerek güvence verdi.
NATO, Rusya tehditleri karşısında nükleer silahını Baltık ülkeleri ile Ukrayna’ya yerleştirmek ve bu sayede Rusya’yı işgal ve saldırılarından vazgeçirmeyi hedefliyor.
Rusya ise aynı şekilde NATO’ya karşı pozisyon almaya ve yeni bir askeri doktrini benimsemeye hazırlanıyor.
Nitekim; NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Rusya’ya, askerlerini Ukrayna sınırından çekmesini, Ukrayna’ya silah akışını ve savaşçıların girişini durdurmasını, Ukrayna’daki silahlı ayrılıkçılara desteğe son vermesine yönelik çağrılarını tekrarlayarak uyardı.
Bütün bunlar yeni bir diplomasi ile çözüme kavuşturulamaz ise Ukrayna üzerinden yeni bir dünya savaşı yaşanması ihtimaller dahilindedir.
Böyle bir savaş sonrasında “dünya denklemini dengede tutacak siyasi ve askeri yapı ne olacak?” sorusundan önce “bu savaş insanlığa vereceği kayıplar? ve bu savaşı kim kazanacak?” sorularına cevap aranmalıdır…
IŞİD KÜRESEL BİR TEHDİT Mİ?
Zirvede ikinci ve en önemli gündem maddesi ‘Irak Şam İslam Devleti’ (IŞİD) oldu.
Yapılan bilgilendirmeye göre; “bölgesel bir tehdit olmaktan çıkan IŞİD, Amerika, Avrupa ve Türkiye için çok tehlikeli bir tehdit haline geldi… Ve bu örgütle mücadele için uluslararası işbirliği gerekiyor…” görüşüne yer verildi.
28 Ağustos 2008’de açıklanan ABD Savunma Belgesi’nde, “köktendinci ideolojilerin uluslararası devlet sistemini değiştirme arayışında olduğu” uyarısı yapılarak, bu hareketlere karşı mücadelede dünyada “yönetimsiz bölgeleri” azaltmak ve köktendinci düşmanların yataklarını yok etmek için müttefik ülkelerle askeri işbirliğini artırmak gerekliliği vurgulanmıştı.
Bu görüş, IŞİD üzerinden NATO’nun gündemine alındı… Amerika; Avrupa ve Ortadoğu’daki müttefiklerinin, bölgede dengeleri iyice bozan IŞİD’e karşı daha kapsamlı bir operasyon başlatılması kabul gördü.
Burada üç önemli soruya cevap aranmalı.
IŞİD gerçekten küresel bir tehdit mi?
Bu sorunu cevabı evetse;
Neden bu güce ulaşmadan bertaraf edilmedi?
IŞİD kimlerin desteğiyle bu güce ulaştı?
IŞİD; bölgeyi yeniden kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek için egemen güçlerin kurdurup güçlendirdiği bir örgüt mü?
Ayrıca;
IŞİD tehdidini ortadan kaldırmak amacıyla Irak ve Suriye’ye yapılacak hava operasyonları Şam yönetimine yarar mı?
Diğer bir soru ise;
IŞİD üzerinden ABD, Fransa ve Almanya’nın Irak Bölgesel Kürt yönetimine verilen silahlar yarın NATO üyesi Türkiye’ye karşı kullanılır mı?
Bu soruların cevaplarını zaman içinde yaşayarak öğreneceğiz. Ama bilinen bir gerçek var; “Suriye’deki iç savaşa sebep olan ve kendi halkını yok etmeye yönelen diktatör Esad kısa zamanda durdurulmaz ise bölgede radikal unsurlar güç bulacak” şeklindeki Türkiye’nin uyarısı dikkate alınmış olsaydı, hem bu kadar Suriyeli ölmeyecekti hem de bu radikal unsurlar NATO gündemini meşgul etmemiş olamayacaktı.
Anlaşılan o ki; örgütün etkisiz hale getirilebilmesi için Irak ve Suriye’ye bir hava saldırısının başlatılması an meselesidir.
Fakat bu operasyonlar İsrail devlet terörüne karşı yapılmayacağı gibi Suriye’deki zalim diktatör Esad’ın kendi halkını öldürmeye yönelik saldırılarını durdurmak içinde yapılmayacak.
Kendilerinin kurup yada kurdurtup, güçlendirdiği taşeron bir örgüt üzerinden bölge yeniden şekillendirilmesi için bir başlangıç olacaktır.
Hedef ise tüm Ortadoğu ve İslam dünyasıdır.
IŞİD gibi taşeronlar ise işgal ve saldırılar için kullanılacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.