Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Pınarhisar'dan Silivri'ye, Hasdal'a Sincan'a Selam Olsun!

Pınarhisar'dan Silivri'ye, Hasdal'a Sincan'a Selam Olsun!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Pınarhisar Hükümet Meydanı’nda konuşuyor. 14 yıl önce okuduğu masum bir şiir yüzünden mahkum edilen ve “muhtar bile olamayacak” diye alnına adeta bir leke sürülen Erdoğan, konuştukça coşuyor ve kürsüden kendisine bu zulmü reva görenlere destanlık bir cevap veriyor:

"Onlar güya beni mahkum etmişlerdi, güya benim özgürlüğümü elimden almışlardı ama ben Pınarhisar'a bir mahkum olarak değil, milletimin muhabbeti ile bahtiyar olmuş, milletimin mahşeri vicdanında yargılanıp, zincirlerinden kurtulmuş bir ilim talebesi olarak, Medrese-i Yusufiye'nin bir öğrencisi olarak gelmiştim" diyen Başbakan Erdoğan, Pınarhisar'ın kendisinin hatıralarında bir zindan değil, okul olduğunu söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti:

"Pınarhisar, benim için gurbet değil vuslattır. Pınarhisar hasret değil, muhabbettir. Pınarhisar benim nezdimde yeni bir başlangıcın, taze bir başlangıcın yeniden doğuşun sembolüdür. Bugün bir kez daha Pınarhisar'a teşekkür ediyorum. Ahde vefanız için teşekkür ediyorum. Bizleri misafir ettiğiniz için, bağrınıza bastığınız, ben sizi nasıl unutmadıysam, siz de bizi unutmadığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Pınarhisar, yeni Türkiye'nin, büyük Türkiye'nin doğuşunda, Türkiye'nin özüyle ve ruhuyla buluşmasında tarihi öneme sahip bir ilçemizdir. AK Parti'nin kuruluş planlarını, burada Pınarhisar cezavinde yaptım. Orada çalıştım. Orada geleceğin planları, programları üzerinde kafa yordum. AK Parti'nin rotasını, istikametini, felsefesini işte burada Pınarhisar'da gelen mektuplarla, binlerce mektupların içerisindeki o sinyallerle aldık. Görüşmelerdeki o duygularla kaptık. Yeni Türkiye'nin, büyük Türkiye'nin ilk adımını burada Pınarhisar'da attık. Buradan yola çıktık, Allah'ın tevfiki, milletimizin hayır duası ile Pınarhisar'dan başladık, tüm Türkiye'yi hatta bölgemizi, hatta dünyayı, yeryüzünü, insanlığı kucakladık."

Başbakanın bu konuşmasını televizyondan izlerken ailece gözyaşı döküyoruz, zira Pınarhisar’a giren sadece Erdoğan değildi. 80 milyonun dünya görüşü Pınarhisar’a doldurulmak istenecek, ama onlar zindanlara sığmayarak tüm baraj kapaklarını patlatarak O’nu iktidara taşıyacaktır. Bu mutlu günümüzde daha önce Vakit gazetesinde yayınlanan “Devlet Kuşu” başlıklı yazı serisinden Erdoğan’ın Pınarhisar’dan Türkiye’ye nasıl bir özgürlük uçuşu yaptığı bölümü yeniden sizlerle paylaşmak istiyorum.

Minareler süngü

Kubbeler miğfer

Camiler kışlamız

Müminler asker

Her şey Recep Tayyip Erdoğan’ın 6 Aralık 1997’de İstanbul Belediye Başkanı iken Siirt’te okuduğu dört mısralık bu şiirle başladı. Recep Tayyip Erdoğan, nereden bilecekti ki bu şiirin okunması ile alacağı mahkûmiyetin onu taa Başbakanlığa kadar getireceğini? Bu şiirin başına konan bir devlet kuşu olduğunu bilseler, ona ne dava açarlar, ne de mahkûm ederlerdi. Hele Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş... O bilebilseydi Erdoğan hakkında militanca hazırladığı tebliğlerin onu Başbakanlığa taşıyacak unsurlar olacağını, hiç yapar mıydı? Ama farkında olmadan onun kader çizgisinde, ona hizmet eden bir figüran olmaktan kendini o da kurtaramadı. Bilseydi, Erdoğan’ı beraat ettirmek için elinden geleni yapardı. Devletin bütün kurum ve kuruluşları, hukuku zorlayarak, haksız tasarruflarıyla 28 Şubat döneminin olağanüstü şartlarını daha da olağanüstüleştirerek Pınarhisar cezaevinden bir kahraman çıkardılar! Girerken mazlum ve mahkûm, çıkarken bir kahramandı o...

Diyarbakır DGM Savcısı’nın beraat kararı istediği bir konuşmadan dolayı, Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesine göre cezalandırılması isteniyordu. Mahkûmiyet kararı 1’e karşı 2 oyla alındı. Bu bile kararın bıçaksırtı alındığını gösteriyordu.

ÖMÜR BOYU SİYASETTEN MEN EDİLMİŞTİ

“Halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik” suçunu işlediği varsayılıyordu. Ayrıca, ömür boyu siyasetten men edilmişti Erdoğan. Bir kısım medya, “O artık muhtar bile olamayacak” diye zilleri takıp oynamaya başlamıştı. Hukuk katlediliyormuş, haksız kararmış, ne gam? Erdoğan gibilerin yaşama hakları yoktu bu ülkede. Hukukun üstünlüğüne saygılı olanlar da o günün şartlarında seslerini gerektiği kadar çıkaramadılar. Ya da onları dinlemedi etkili ve yetkili makamlar.

Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Yılmaz Aktaş, Erdoğan’ın 312. maddeden cezalandırılmasını isterken, duruşma savcısı söz konusu konuşmanın insanları birlik ve beraberliğe çağırdığını söyleyerek beraat talebinde bulunuyordu.

BÜTÜN TILSIM O ŞİİRDE İDİ

Bu talebe rağmen, onu mahkûm etmekte acele ettiler. Zira onun da acelesi vardı. Başbakanlık yolunda hızla ilerleyecekti. Kader çizgisi onu bir yerlere sürüklüyordu.

3 Kasım seçimlerine 10 gün kala milletvekili adaylığı reddedilecek ve partisi hakkında da kapatma davası açılacaktı. Bütün tılsım o şiirde idi, Siirt’te okuduğu şiirde!

Diyarbakır 3 No’lu DGM, 1’e karşı 2 oyla verdiği mahkûmiyet kararının gerekçesinde neler neler diyordu. Bu konuşmayı yapan şahıs, yani Erdoğan, halkı coşturarak buhar kazanını patlatabilirdi. Buyrun ilginç benzetmelerle dolu gerekçeli kararın bir bölümüne:

“Sanık, konuşmasına, büyük Türk milliyetçisi Ziya Gökalp’in eserinden alınan Romanos Diogenos ile Alpaslan arasında yaklaşık bin yıl geride kalmış çağın gereklerine göre yazılmış atışmayı yansıtan ve Bizans İmparatoru Diojen’in, “Yaktırayım Kur’an’ı/Yıktırayım Kâbe’yi/Şarka gelen görmesin/Minareli kubbeyi” deyişine, Alpaslan’ın ağzından karşılık olarak kaleme alınan, “Minareler süngü/Kubbeler miğfer/Cami kışlamızdır/Müminler asker” şiirinin ilk kıtasını gizleyip soyutlayarak, ikinci kıtayı okumakla başlamıştır. Bu şiir, örneğin 1071 Malazgirt Savaşı yıldönümünde bir öğrenci tarafından okunsa, ancak tamamının okunması kaydıyla olağan kabul edilebilir.

“Yığınları etkileyebilme, özelliğinde mevki sahibi bir kişidir”

Sanık, anti-laik odaklaşması sebebiyle sonradan kapatılan bir siyasi partinin önde gelen isimlerindendir. Siirt’te eşi sebebiyle hemşehrilik beratı almıştır. Yığınları etkileyebilme, özelliğinde mevki sahibi bir kişidir. Hitap ettiği kitle, o partinin mensuplarından oluşan (şekilli) kısmen sempatizan ve kısmen de meraklılardan oluşan (şekilsiz) karma bir topluluktur. Adli psikolojide bu topluluk, yığın niteliğinde tanımlanmaktadır. Dini duyguları çok güçlü olan bu topluluk, birbirinin etki alanına gireceği gibi, yine adli psikolojide belirtildiği üzere lider konumundaki kişinin cesaret ve söylemine hayran kalır. Bazen bir haykırış, kişiyi sarsar, kişinin psikolojik kudreti muayyen noktaya yoğunlaşır; iradenin (nehiy) ögesi kaybolur. Yığın artık sürükleyicinin etkisi altındadır

Bundan sonra yığınların eğilim ve hareketi düşünceden ziyade inşiyaka bağlanır. Yığın artık sürükleyicinin etkisi altındadır. (Publiese) bunu buhar kazanına benzetmekte, “yığın büyüdükçe, heyecan arttıkça buhar basıncının çoğalacağını, artık enerjinin harekete dönüşümünün sübapın açılmasına kalacağını” ifade etmektedir.

...............

Sanık bu mısralarla ve daha sonra sözleriyle inanç birliğini ifade ettiğini söylüyorsa da, inanç birliği süngü ile, miğferle aynı ülkenin insanları arasında sağlanamaz, kaldı ki inananların tamamı da camiye gitmemektedir, çoğu Müslüman da namazını evinde kılar, bu insanlar da inanan yurttaşlarımızdır, bu hususlar nazara alındığında sanığın inanç birliğini sağlamak maksadıyla söylediği şeklindeki savunması inandırıcı kabul edilemez.

“BENİM REFERANSIM İSLÂM’DIR!

“Yüzde 99’unun, yani hemen hemen herkesin Müslüman olduğu bir ülkede ben Müslümanım anlamına “göğsümü gere gere söylüyorum, benim referansım İslâm’dır” sözlerinin anlamı sorulduğunda, her adımında İslâmiyet’i aradığını söyleyen sanığın cevabı, inandırıcı değildir. Herkesin Müslüman olduğu bir ülkede benim referansım İslâm’dır denilince, diğerleri zaten inananlar-inanmayanlar diye ayırdıkları laik kesimin Müslüman olmadığı, inançlı olmadığı anlamı ister istemez çıkmaktadır. Bu suretle sanık din farklılığı gözettiğini açıkça ortaya koymuştur.”

KAPILAR YÜZÜNE KAPANIYORDU

Ve bilinen süreç başlamıştı. Bütün kapılar Erdoğan’ın yüzüne birer birer kapanıyordu. Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu... O bütün kurumlardan oy çokluğu ile yüzgeri olacak, fakat milletin oy çokluğu ile ayağa kalkacaktı. Hem de ne kalkış, buz dağlarını erite erite Erdoğan yoluna devam etti. “Yiğit düştüğü yerden kalkar” derler. Sonunda Siirt’te okuduğu şiir yüzünden mahkûm olup etrafına “Çin seddi” gibi duvarlar örülen Erdoğan, takdir-i ilahi, yine Siirt’te yenilenen bir milletvekili seçimine katılıp Meclis’e girdi ve hakkı olan Başbakanlık koltuğuna oturdu. Pınarhisar’da cezaevinde sabırla kozasını ören Erdoğan’ı “gönlündeki devlet kuşu” kanatlarıyla Ankara’ya uçuruvermişti.

O, SABIRLA “KORUĞU HELVA YAPAN” BAŞBAKANDI!

“İnançlarımıza kimse müdahale  etmemeli”  Kardeşler, biz bu toplumda 80 milyonu ayırt etmeksizin seveceğiz, seviyoruz. Bizim ortak olduğumuz değerler var ve hepimiz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız, öyle mi? Bitti. Ama inançlarımıza kimse müdahale etmeyecek, etmemeli. Bitti, fikre, düşünceye kimse müdahale etmemeli ve etmeyecek. Bizim için 780 bin kilometrekarelik vatan birdir, bütündür, parçalanamaz.

(...) Biliniz ki her devrin Firavunları vardır. Her devrin Nemrutları vardır. Ama biliniz ki Firavun’un bir Musa’sı vardır. Ama biliniz ki her Nemrut’un bir İbrahim’i vardır. Durum böyle olunca bizler bir kutlu yolculuktayız.”

....................

Pınarhisar’dan Silivri’ye, Hasdal’a ve Sincan’a selam olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi