"Zaman Kardeşlik Zaman'ı Mı Yoksa "Kalleşlik Zaman'ı Mı?"
Fethullah hocamızın son beddua kaseti gündeme bomba gibi düştü. Hoca, AK Parti ile yürüttüğü iktidar savaşında artık bir intihar eylemcisi gibi hareket ediyor. Şimdi o dehşet konuşmayı okuyup üzerinde konuşalım:
“Eğer hakikaten bu olumsuz şeylerin üzerine giden arkadaşlar, kimse onlar tanımıyorum, binde birini bile tanımıyorum. Bu işin üzerine “Hukukun ve aynı zamanda sistemin, dinin ve aynı zamanda demokrasinin gerektirdiği şeyler bunlardır.” deyip arınma adına, yıkanma adına, temizlenme adına, kirlerin öbür tarafta kalmasına meydan vermemek adına bir şey yaparken dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa… bize de nisbet ediyorlar, dolayısıyla ben bizi de onların içinde görerek diyorum, dinin ruhuna aykırı bir şey yapmışlarsa, yaptıkları şey Kur’an’ın temel disiplinlerine aykırıysa, Sünnet-i Sahiha’ya aykırıysa, İslam’ın hukukuna aykırıysa, modern hukuka aykırıysa, günümüz demokratik telakkilere aykırıysa.. Allah bizi de onları da yerlerin dibine batırsın, evlerine ateş salsın, yuvalarını başlarına yıksın. Ama öyle değilse, hırsızı görmeden hırsızı yakalayanın üzerine gidenler, cinayeti görmeyip de masum insanlara cürüm atmak suretiyle onları karalamaya çalışanlar.. Allah onların evlerine ateşler salsın, yuvalarını yıksın, birliklerini bozsun, duygularını sinelerinde bıraksın, önlerini kessin, bir şey olmaya imkan vermesin.”
Ezcümle Fethullah Hocamız diyor ki:
- Eğer biz sizin dediğiniz gibi isek Allah bizim ocağımıza ateş düşürsün, yok siz bizim dediğimiz gibi iseniz Allah sizin ocağınıza ateş düşürsün!
Ama beddua kısmı AK Parti’ye yönelince Hoca öyle bir kükrüyor ki televizyon yerinden fırlıyor adeta, deprem oluyor sanıyoruz. Daha önceleri pek çok kasetinde “sakın Müslümanlar için beddua etmeyiniz” diye telkinde bulunan Fethullah Hoca acaba neden şirazeden çıkıyor?
Şimdi hocamızın 40 yıllık mücadele dönemine bir bakıyoruz. Beddua etmesi gereken nice olay yaşanmış ve hocamız susmuş:
● 12 Eylül dönemi yaşanmış, 600.000 insan zindanlarda binlerce insan işkence tezgâhlarında sakatlanmış, yüzlercesi asılmış, kalanlar kan kusmuşlar, ocaklarına ateş düşmüş, hocada “tık” yok.
● 28 Şubat dönemi gelmiş, başörtülü öğrenciler üniversitelere alınmamış, Erbakan iktidarı süngünün ucunda, Sincan’da tanklar yürüyor, Erbakan direnirken Fethullah Hoca ona saldırıyor:
- Bırak git! Bir de darbecilere yaranmak için “başörtüsü füruattır” gerekçesini ileri sürüyor. Yine haşere takımında “tık” yok.
● Erdoğan iktidara geliyor, darbeciler yargılanıyor, Silivri, Hasdal ve Sincan’a dolduruluyor. Hoca’dan “tık” değil, ama “tok” bir ses yükseliyor:
- İçim kan ağlıyor, elimden gelse, Silivri’nin, Hasdal’ın, Sincan’ın kapılarını açar o paşaları serbest bırakırım.
Fethullah Hoca, nerede ise Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’na paşalar için “En iyi darbeci ödülü” verdirecek.
● Hakeza Taksim Gezi olaylarında camilerimizi meyhane ve bara çevirenler karşısında da Hoca’dan “tık” değil, ama “tok” bir ses yükseliyor:
- Onlara çapulcular demeyiniz, kalpleri kırılır!
● Amerika’nın piçleri Irak’ı işgal ediyor, 1 milyon Müslüman şehit, yüzbinlerce bacımızın ırzına geçiliyor Hoca’dan “tık” yok.
● Beşar Esat, Suriye’de 150.000 Müslümanı katlediyor Hoca’dan “tık” yok.
● Mısır’da Sisi denilen Yahudi artığı, kuklası Rabia Meydanı’nda binlerce Müslümanı katlediyor Hoca’dan “tık” yok. Libya’da aynısı oluyor “tık” yok.
● Afganistan’da ABD işgal orduları ortalığı kasıp kavururken Hoca’dan “tık” yok.
● İsrail denilen ahtapot; Filistin’de, Gazze’de Müslüman kardeşlerimizi boğazlarken, bebekler tüm dünyanın gözleri önünde açbî-ilaç ölüme terk edilirken Hoca’dan yine “tık” değil, ama “tok” bir ses yükseliyor:
- İsrail’de ölen çocuklara üzülüyorum.
● Yine İsrail, Mavi Marmara’da 9 Müslümanı şehit ederken yine sizden “tık” çıkmayacak ve “tok” bir ses yükselecektir:
- Siz, ey Mavi Marmaracılar, yola çıkarken otorite olan İsrail’den izin aldınız mı?
Hocam, Türkiye’de ve dünyada Müslümanlar kan kusarken yapmadığınız bedduayı dershaneler kapatılırken yapıyorsunuz. Bu saydıklarım yanında “Dershaneler füruat bile değildir” hocam.
Hocam, doğrusu yaşadıklarımıza inanamıyoruz. Zaman “Kardeşlik ZAMAN’ı mı, yoksa kalleşlik ZAMAN’ı mı?”