Dünkü karalama mı yanlıştı, bugünkü aklama mı?
Hukukta adalet, siyasette güvenilirlik kalmazsa, durum vahim demektir. Gerçi “kaynağını vahiyden almayan hukuk”tan adalet, siyasetten de güvenilirlik beklemek yanlış; ancak “adalet”i ve “eminlik/güvenilirlik”i önceleyip lanse ederek toplumun “yönetim”ine ya da “hizmet”ine talip olanları tanıma, tanımlama, değerlendirme açısından, bu iki kavram çok önemli.
Başbakan Erdoğan ile görüşen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, “yargı”ya dair önemli ipuçları verdi. 5.7.2012’de kaldırılan “Özel Yetkili Mahkemeler”in, ilgili yasanın “ellerindeki işler bitene kadar yargılamaya devam edecekleri”ne dair 2. maddesi hükmü uyarınca, kaldırıldıktan sonra da tasarrufları olmuştu. Bu hüküm gereği “Özel Yetkili Mahkemeler”ce sonuçlandırılan birçok dava var. Feyzioğlu, mezkur “2. maddenin kaldırılması”nı istiyor. Dediğine göre, Başbakan da buna olumlu bakıyor.
Bu, şu demek:
“Özel Yetkili Mahkemeler”in yargılamalarına son verilecek. “Özel Yetkili Mahkemeler”ce verilmiş olup, henüz “Yargıtay aşamasında olan davalar” tümüyle bozulacak. Kesinleşmiş hüküm giyenler ise “yeniden yargılanacak.” Bu kapsamda “Balyoz ve Ergenekon davaları” yeniden görülecek. Bunu sağlamak için, mezkur 2. madde kaldırılacak, Balyoz davası için ise, madde eklenecek.
Feyzioğlu’nun bu teklifini Başbakan kabul edip, TBB ile birlikte çalışması için Adalet Bakanı’na talimat vermiş. TBB ile Adalet Bakanlığı bugün itibariyle “ortak çalışma”ya başlayacak.
Feyzioğlu’nun bir cümlesi çok manidar: “Herkesin adil yargılanma hakkını savunmak zorundayız. Haksızlık kime yapılırsa yapılsın, siyasi bir menfaat gözetmeksizin durmak lazımdır, duruşumuz bu.”
Bu sözüyle Feyzioğlu alenen yalan söylüyor. Çünkü daha önce, örneğin başörtüsü konusundaki “duruş”unu görmüştük. Danıştay’ın başörtülü avukatların duruşmalara katılmasına ilişkin olumlu kararı üzerine, bunu kabullenmediğini açıklamıştı. Hatta Başbakan, “Bir taraftan inançlara saygıdan bahsedeceksin, öbür taraftan inancının gereğini yerine getirenlere karşı böyle bir tavrın içine gireceksin.... İşine gelince evet, işine gelmezse hayır” diyerek Feyzioğlu’nun tutumunu eleştirmişti. Şimdi ortak çalışma kararı almışlar!
Feyzioğlu, “inanan insanın hakları”na karşı hep “karşı duruş” gösterdi; yasağın devamından yana oldu. Şimdi sormazlar mı: Sıra “müslümanların hak ve hukuku”na gelince “adalet”i hatırlamayacak, haksızlık yapan senden ise kabullenip savunacaksın; ama “derin güçlerin tasfiyesi” sözkonusu olduğunda, onların zihniyetiyle uyumlaşıyorsun diye onları “hukuk adına” savunup, “adil yargılama” isteyeceksin.
Eğer Feyzioğlu samimiyse, hemen ve derhal başörtüsü, Kur’an kursları, din dersleri ve benzeri hususlarda daha önceki görüşlerinden döndüğünü, artık bunları savunduğunu ilan etsin. Bir de, “yeniden yargılama”yı, mesela Salih Mirzabeyoğlu için de istesin. Bunları yapmazsa, “yalan söylüyor, yanlı davranıyor” demektir.
Şimdi, “Cemaat’in küresel güçlerle işbirliği yaparak Hükümet’e operasyon yapması” gerekçesiyle, “Cemaat’le işbirliği içinde verilen yargı hükümleri ve idari kararlar” geri mi alınacak yani?
Hale bakın? Pireye kızınca yorgan yakan misali, Hükümet de Cemaat’e kızıp “Derin Vesayetin köhne unsurları”nı tasfiye eden gelişmeleri tersine çevirirse, bunu nasıl anlamlandırabiliriz? Hem de, daha düne kadar Hükümet’e ve Başbakan’a demediğini bırakmayan yasakçı TBB Başkanı’nın teklifi üzerine... Bu arada şu soruyu sorduk mu kendimize: “Düşmanımın düşmanı niye illâ da dostum olsun ki?”
Bu arada öyle bir husus var ki, değinmeden geçemeyeceğim. Feyzioğlu diyor ki: “Geçici 2. madde kaldırıldığı gün Özel Yetkili Mahkemelerce verilmiş olan tüm hükümler düşer.”
Madem öyle...
“İstiklal Mahkemeleri” de özel yetkili mahkemelerdi. O halde, şimdi bu mahkemelerin verdiği bütün kararlar iptal edilmeli ve hüküm giyenlerin hakları iade edilmeli değil mi? Ya da DGM’lerin kararları...
Yine, “özel zamanlar ve şartlar” altında, mesela “12 Eylül Darbesi”, “28 Şubat Süreci” gibi dönemlerde, “yasama”, “yürütme” ve “yargı” erkleri “cuntacıların isteklerine göre” ve “hiçbir hak ve hukuk tanınmadan” karar verdiklerinden, bu dönemlerde verilen mahkeme kararlarının tümü “özel yetkili” statüsünde değerlendirilip iptal edilmeli değil mi? Bu kapsamda, “İslamcı örgüt” adıyla yargılanıp ceza alanların da yeniden yargılanması gerekmez mi?
Şimdi “28 Şubatçılar”, “Ergenekoncular”, “Balyozcular”, “KCK”lılar falan, hepsi çıkıyor... “Terör örgütü PKK” çoktan “dokunulamaz”laştı. “Apo” dersen, dışarıdaymış gibi içeriden örgüt yönetip “Kürdistan liderliği” yapıyor...
“Cemaat’in bilmem hangi hırsı”ndan ve “Hükümet’in bilmem hangi hesabı”ndan dolayı bu zamana kadar “şer bildiğimiz bütün odaklar” Ak parti tarafından “ak”lanırsa... Milletin artık “adalet”e de, “ak”lığa da inancı kalır mı? “Ak”ın bir “ok” olup benliğine saplandığını düşünmez mi?
Dünkü karalama mı yanlıştı, bugünkü aklama mı? Dün yapılanlar bugün reddedilecekse, bundan sonrasına nasıl güveneceğiz de yapılanların ciddiyetine inanacağız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.