Hocam, Yangın Söndürmek İstiyorsanız Benzin Dökmeyiniz Yeter!
Günlerdir Fethullah Hoca’nın ABD’den cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e gönderdiği mektup konuşuluyor. Görünüşte ortalıkta bir yangın olduğunun altı çizilmekte ve onu söndürmek için Hoca’nın her türlü fedakarlığı yapmaktan kaçınmayacağı söylenmekte. Peki, gerçekten öyle mi? Mektubun tamamını dikkatle okuyan akıl sahipleri şüphesiz iyi niyetli bir girişim gibi görülen bu mektup olayının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı Abdullah Gül’e şikayet etme, araya nifak tohumları ekme düşüncesinin bir tezahürü olduğunu göreceklerdir.
Buyrun mektuptan iki paragraf:
“Başkaları ‘Hizmet, Hareket, Cemaat veya Camia’ gibi farklı isimlendirmelerde bulunsalar da aslında her tür, her anlayış, her renk ve her desenden insanın (camide bir araya gelip beraberce saf tutan inananlar misüllü) bir makuliyette ve bir mantıkiyette buluşmalarının şahs-ı manevisi olarak gördüğüm adanmış ruhların faaliyetlerinin ve müesseselerinin hedef alınması karşısında çok mahzunum.”
..................
“Zat-ı devletleriniz gibi kıymetli dostların himmet ve himayesiyle sürekli genişleyen hizmet hareketinin -maalesef- önünü kesmeye matuf gayretler olduğu aşikar hale geldi. Bu yakışıksız engelleme faaliyetlerinin -önceden olmamakla birlikte- hareketin büyümesi ve genişlemesiyle eş zamanlı olarak arttığı görülmektedir. Böyle hatarlı düşünce ve çirkin işlerin önü alınmazsa yarın Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri muhiblerinin, Süleyman Efendi’nin talebelerinin, İlim Yayma Cemiyeti’nin, Menzil mensuplarının ve diğer meşreplerin/mesleklerin de aynı muameleye maruz kalmayacağı nasıl söylenebilir?!.”
Bir yandan Abdullah Gül’e masumiyet elbisesi giydirirken diğer yandan yürütmenin başı Başbakan Erdoğan, adı zikredilmeden hedef tahtasına oturtuluyor. Öyle ya hizmet hareketine bu kumpasları kim kuruyor? Başbakan Erdoğan. Peki neden 10 yıldır onların her istediklerini yapmış da bugün size sırtını dönmekten çekinir hale gelmiş? Hoca oraya hiç basmıyor. Çünkü orası bataklık. Siz kafirleri dost edinir, İsrail’i otorite görür, onların üzerini çizdiği Erdoğan’ı yıkmak için gönüllü olarak sıraya girerseniz tabii o da size karşı temkinli olmaya başlayacaktır. Hocam, aynaya bakın ve hatayı önce kendinizde arayın.
Bakınız, yazdığınız mektup bile ihanet kokuyor. İktidarın menfi bakışı sadece sizin üzerinde iken, Erdoğan’a karşı cepheyi genişletmek adına “sırada Menzil cemaati, Süleymancılar ve İlim Yayma var” gibi kötü niyet işareti veren sözler sarf ediyorsunuz. Onlar sizin gibi dinlerarası diyalog demediler, İsrail’i otorite olarak görmediler ki Hocam İsrail’de ölen çocuklara değil, Filistin’de, Gazze’de anneleri babaları öldürülen, yetim kalan, sakat kalan çocuklara ağlıyorlar. Onlar darbeci Kenan Evren’e, Çevik Bir’e ve darbe şakşakçısı Emin Çölaşan’a alkış mektupları yazmadılar Hocam! Kendisini rehber edindiğinizi söylediğiniz Bediüzzaman Said Nursi de böyle bir yol izlemedi. Esir düştüğü Rus Çarı karşısında eğilmemek için ölümü tercih ettiğini bize siz öğretmediniz mi Hocam?
Bugün İsrail’in zulmünü otorite olarak tanımlayan ve onların gönlünü fetheden zat-ı aliniz Sayın Cumhurbaşkanımıza yazdığınız mektupta cemaate karşı yürütülen kara propagandanın durdurulması ve cemaatin bürokratlarına karşı yapılan tayinlerin önlenmesini talep ediyorsunuz. Karşılığında da hizmet hareketinin yürüttüğü savaşı durdurabileceğinizin müjdesini veriyorsunuz.
Buyrun o satırlara:
“Zamanla içtimai hayat içinde birçok insanın hadiseye dahil olması neticesinde maalesef yer yer nezaket ölçülerinin dışına çıkan bir üslup ile çok çirkin söz ve karşılıklı isnatların gündemde olması hasebiyle bunun önüne geçilmesi gerektiği akl-ı selim sahiplerinin öncelikli bir zaruret olarak gördüğü bir husus. Özellikle bir kesim medya kuruluşlarında kara propaganda sayılabilecek yayınlar sona ererse, dost ve arkadaşlarımın da sükutu tercih edecekleri kanaatindeyim. Fakir’in de bu meselenin önünü kesmek için elinden geleni yapacağını bilmenizi isterim. Sürekli çirkin şeyler neşreden bir kesimin o kötü neşriyatının durması hususunda Zat-ı alinizin de ciddi etkili adımlar atacağınıza, yeniden akl-ı selime dönüşü sağlayacağınıza inanıyorum ve sizden bunu kemal-i samimiyetle istirham ediyorum.”
Hocam, sizden tek dileğimiz var: Allah rızası için yangına benzin dökmeyin, susun yeter! Susun, susun, susun, ne olur susun. Konuştukça batıyorsunuz çünkü. Sizin kurduğunuz ve 40 yılda bir fidandan çınara ulaştırdığınız bu yapı bizim Hocam, artık sizin değil bizim... Bu çınarı kurutmaya, ya da gölgesinde ırz düşmanı ABD, ya da bebek katili İsrail askerlerinin altında gölgelenmesine siz izin veremezsiniz.
Mektubunuzda artık ahiretin kapısında olduğunuzu söylüyorsunuz. Doğrudur, Hocam, son noktayı böyle mi koymalı idiniz? Billurdan inşa ettiğiniz şatoları, kaleleri kendi elinizle yine kendi ellerinizle kırıyorsunuz, yazık..