Kur’ân’a kurban olmak Mısır’a sultan olmaktan evladır
Allah’ın hükmünü ve hâkimiyetini kendi hayatları için kâfi görenler, şartlar ne olursa olsun, “Hakku’l Mübin” yani apaçık hakkın üzerinde bulunurlar. “Hakku’l Mübin” üzerinde olmak, Hak davanın haklı insanı olmaktır. Allahû Teâla buyuruyor: “Sen, artık Allah’a tevekkül et; çünkü sen Hakku’l Mübin/apaçık hak üzeresin.” (Neml Sûresi/ 79) Hak ve Hukuk ile mukayyed olmak, Müslüman insanın varlık sebebidir. Hukuk, Hakk’ın çoğulu olup Allah’ın “el-Hakk” isminden gelir. Allah’ın hükmüne ve hâkimiyetine dayanmayan kanunlara, kurallara, kaidelere, yasalara ve anayasalara hukuk denilmez. “Biz de Müslümanız” dedikleri halde üstünlerin hukukunu hukukun üstünlüğüne tercih edenler, güzel köle olmanın derdine düşenlerdir. Bizim hukukumuz, bizim onurumuz, bizim siyasetimiz, bizim ticaretimiz, bizim hürriyetimiz, bizm zürriyetimiz Kur’ân’da’dır. Rabbimiz buyuruyor:
“Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin zikriniz/bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enbiya Sûresi/ 10)
“Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” ibaresinin kalblerimize ve akıllarımıza söylediği şudur: Kur’ân’a kurban olmayı Mısır’a sultan olmaya tercih etmeyecek misiniz?
Sükûtum bana bir ah giydirdi. Bizden olanlar bizden olmayanlara memleket yedirdi!
Acıdır ama şu bir gerçektir: Asrımızda ülkemizde “Ankara’nın Şerri”nden “Amerika’nın Şefaati”ne sığınanlar da dâhil Allah için yola çıkanlar, kendilerini aç kalmış çakallara çaldırdılar. Kurtlar sofrasına birlikte oturdular, aç kalmış çakalların alkışlarına aldandılar.
Ülkemizde İslâmî dirilişin ve direnişin bedelini zor ve kor zamanlarda ödemiş Müslüman meşrebleri görmezden gelerek İslâmî Hareket’in direniş tarlasında ayak izleri olmayanlara, bu ülkede devletin malını izinsiz kullanma imkânını sağlayanlar, bugün sıra kendilerini de bozuk para gibi harcamaya gelince feveran ediyorlar.
Devlet put olarak kaldıkça, ona tapanlar ya onu ya da birbirlerini yiyeceklerdir. İnsanlığı bu felaketten kurtarmak için zihinlerdeki devlet putunu yıkmak gerekir. Biz devlet için değiliz, devlet bizim içindir. İnsan ve Müslüman olarak devlet bize ve dinimize hizmet ettikçe meşrudur. Bize ve dinimize hizmet etmeyen devlet gayr-i meşrudur.
Usul ve esas, üsluba feda edilmez. Müslüman olarak usul ve esaslarını üslublarına feda edenler, kendi keyiflerine uygun bir din icad etmeye çalışanlardır. Hakeza meşru gayeye de gayr-i meşru vasıtayla varılamaz. Hedefe varmak için her yolu meşru gören makyavelistler, dâvâ-i İslâmiyyeye hizmetten beridirler. Onların yolu Harun’ların değil, Karunların yoludur.
Müslümanların bağrından çıkarak ülkesindeki dinsiz ve donsuzların sevinmelerine sebebiyet veren hocaların hocalıklarına devam etmeleri, “Uysal Koyun Mezhebi” nin saliklerinin çoğalmış olmasındandır.
Kendi derisini ve dershanesini kurtarmak hesabına ülkesini ateşe vermekten çekinmeyenlerin karakteri ve huyu, kendi yumurtasını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen Siyonist İsrail’in karakteri ve huyudur. Bu karakterin, bu huyun istikbali olmaz.
Kendi cehennemine kendi sırtında odun taşıyan hocaların şerrinden Allah’a sığınma zamanlarını yaşıyoruz. “Hangi zamanda ve hangi hadisede olursa olsun, Yakup’lara gözyaşı döktürenler, ciğerini dağlayanlar, elindeki emaneti zayi ettirecek işlere kalkışanlar beyhude uğraştıklarını yaşayarak öğrenecekler. Yusuf olabilmek oyun kurmaktan, senaryo yazmaktan değil, Cenab-ı Hakk’a kendini tercih ettirecek kadar has kul olabilmekten geçiyor. Ve hadiseler -Mısır’a sultan olmak ne ki- insanlar Hz. Yusuf gibi olabilsinler diye arkası arkasına geliyor. Mesele de, ister sarayda olalım, ister zindanda ve isterse kardeş eliyle itildiğimiz kuyunun dibinde, nerede bulunursak bulunalım Hz. Yusuf gibi davranabilmektir zaten...” Gözüyaşlı Yakub’ları sevindirenler, kuyulardan, zindanlardan, saraylardan çıkıp gelen Yusuf’lardır.
Müslümanlar arasındaki ihtilafı körüklemek için kavgayı barutla, safları ateşle, kalemleri kinle dolduruyorlar. Bu memlekette iyilik adına dikilen fidanları birbir yoluyorlar.
Kaynağını Ahkâm-ı şeriyye’den almayan kanun’dan adalet, siyasetin yerine geçirilen politika’dan da selamet beklemek, bir kıyamet alâmetidir.
Karalama ve aklama arasında gidip gelen politik partilerin yeri tarihin çöplüğüdür. İslâm’ın sahtesini icad etmekle meşgul olanlar bize yar olmazlar. Dinimizin bize emrettiği dili unutanlar, dinimize dil uzatanlardır.
Tecrübe şaha kalkmış ama ne dinleyen var ne de tanıyan. Tecrübe bir taraktır. Hayat, onu insana kel olduktan sonra verir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.