Latif Erdoğan

Latif Erdoğan

Talut kim olacak?

Talut kim olacak?

“Musa’dan sonra İsrail oğullarının aristokratlarına dikkat ettin mi? O vakit onlar aralarındaki Peygambere: “Bize bir melik tayin et de biz de Allah yolunda cihat edelim” demişlerdi. O cevaben: “Ya savaşma size farz kılınır, siz de savaşmazsanız” deyince de “Ne diye Allah yolunda cihat etmeyelim ki, yurtlarından çıkarılan biz, çoluk çocuğundan ayrı düşen yine biziz” dediler. Fakat savaşma kendilerine farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, hepsi dönüverdiler. Allah o zalimleri çok iyi bilmektedir.”(2/ 246)
Direnişten mahrum ve rehavetle malul bir uyanışın büyük bedeller isteyen bir davayı gerçekleştirme imkan ve ihtimali yok denecek kadar azdır. Ayrıca, böylesi zorlu bir talebe gerekçe olarak öncesinde “fisebilillah/ Allah yolunda” denilmesine rağmen daha sonraki safhada başka gerekçeler ileri sürülmesi, birinci gerekçenin gereken ölçüde içselleştirilememiş bulunduğunun bir işaretidir. Bu durum ise ciddi bir arıza ve büyük bir boşluk demektir. “Fisebilillah”ın gerekli kıldığı ihlas ve samimiyetin, başka hiçbir gerekçe ile istenilen ölçüde oluşması ve korunması mümkün değildir. Halbuki, her yüce davayı ikame eden yüksek başarı, ancak derin bir ihlas ve ödünsüz bir samimiyetin eseridir..   

Birincide merkeze alınan gerekçenin, daha sonra ihmali ve diğer gerekçelerin merkeze çekilmesi de gösteriyor ki, söz konusu toplumda henüz yerleşik bir ideal ve zihni birliktelik oluşmamıştır. Bu durum ise çözülmeyi hızlandıran en önemli ana etkenlerden biri hatta birincisidir. Nitekim de öyle olmuş, daha ilk emirde daha önce ileri sürülen gerekçeler tümüyle unutulmuş ve çoğunluğun çözüldüğü büyük bir bozgun yaşanmıştır. Bu durum, zihni birliktelikten mahrumiyetin acı; fakat tabii bir sonucudur.  

“Fisebilillah” seviyesini tutturmuş bir cihat, mücadele ve kavganın asıl amacında ıslah vardır ve böylesi bir aksiyonda yapıcılık şuuru ön plandadır. İstirdat denilen kayıpları telafi ve geri alma hamleleri de yine bu gayeye yöneliktir. Allah yolunda olma özelliği taşımayan mücadeleler ise ancak bir ifsat ve kaos sebebidir. Birinci hal masum bir ülkünün semeresi ve süresizdir; ikinci hal ise zalim bir öfkenin neticesi ve sürelidir. Bu sebepledir ki, öfke ve intikam duygusunun galebesiyle istenildiği anlaşılan savaş talebi, kısa sürede cazibesini ve motive gücünü yitirmiş, hararetle savaş talebinde bulunan bu insanlar, talepleriyle gelen cevap arasında geçen kısa süre içinde bütün metafizik gerilimlerini kaybetmişler ve daha işin başında döneklik ederek önceki taleplerini geri çekmişlerdir.   

 Bir düşüncenin aristokrat/ elit sınıfın kabulüne mazhariyeti genel kabulü hızlandırıcı işlev görse de tek ölçüt değildir. Genel kabul görmenin yanında, bu düşüncenin bir ülkü, bir ideale dönüşmesinde ise aristokrat/ elit sınıfın kabullerinin etkisi zannedildiğinden çok daha azdır. İfsada öncülüğün tahrip gücüyle ıslaha öncülüğün tesir gücünü de bu meyanda birbiriyle karıştırmamak gerekir. İfsat bazen terk ile de halledilir. Islah ise daim amelle, değer üretmekle gerçekleşir. 

Peygamberlerinden Allah yolunda savaşmak üzere kendilerine bir melik tayin etmesini talep eden toplumun, savaş emriyle birlikte başlayan ayrışma noktalarının ikinci durağı, tayin edilen melike/ komutana olan itirazlarıdır:  

“Peygamberleri onlara dedi ki: Allah size melik olarak Talut’u tayin etti. Onlar ise: Biz melikliğe ondan daha liyakatli iken o nasıl bize melik olabilir ki? Hem fazla bir serveti de yok, dediler..” (2/247)

(Ayetteki nebi kelimesinin izdüşümüne, ilahi takdirin tensibi ile toplumun tercihini haber veren olayları; Talut kelimesinin karşılığına da seçilmiş meşru Başbakan Tayyip Erdoğan’ı koyabilirsiniz. İkisinin baş harflerinin aynı olması da güzel bir tevafuktur.)

Devam edelim: “Meliklik bizim hakkımız iken, nasıl olur da bu işe bir başkası tercih edilir?” manasına gelen bu tepkiyi insiyaki bir refleks olarak değerlendirmemiz mümkün. Liyakat gerekçesinin ayrıca tasrih edilerek açıklanmaması, dillendirilen hususun katı ve yaygın bir sınıf (mele) kanaati olduğu izlemini veriyor. Bu yerleşik kanaatin sebebi ise, geleneksel bir sosyal kabulleniş olabileceği gibi, genetik/ biyolojik üstünlük telakkisi de olabilir. Hangi saikle olursa olsun neticede, onlar kendi içlerinden birinin melik tayin edileceğini umuyor, böylesi bir netice bekliyorlardı. Ne ki, bildikleri; fakat asla düşünmedikleri bir sürpriz isim tayin edildi ve bu durum onları itiraz ve infiale sevk etti.

Diğer taraftan aynı itirazda bir başka gerekçeye de atıfta bulunuluyor ve sınıf ayırımında sermayenin gücüne dikkat çekilerek çıkarsamalı bir hükümle hükümranlığın öncelikle zengin sınıfa ait bir hak olduğu vurgusu yapılıyor.

 Maddi- manevi pek çok donanım ve özellik isteyen “meliklik” konumunu, yalnızca “biz” içeriğine sığdırılmış sınıfsal yapının varlık şartına indirgeyen bir anlayış ve zihniyetle, kolektif açılım ve hamlelerin gerçekleştirilmesi şansı yok denecek kadar azdır. Hele bu yanlış telakki, toplumsal bir megalomanlığa dönüşmüşse söz konusu şansın yitikliği kesindir. Çünkü, toplumsal megalomanlık kişisel megalomanlıkların toplamından ibaret bir zaaf durumudur. Kişisel megalomanlıklar, harici bir uyarı olmadıkça kendilerini toplumsal megalomanlığın içinde gizleyebilirler; fakat en küçük dürtülerle bile bazen kendilerini deşifre ederler. Meseleyi söz konusu “itiraz olayı” ile ilişkilendirdiğimizde karşımıza şöyle bir tablonun çıkması bu bakımdan hiç de ihtimal dışı değildir: Eğer Peygamberleri onlara kendi içlerinden birinin dahi ismini verseydi aynı oranda olmasa, aynı gerekçeler ileri sürülmese de yine itiraz gerçekleşecekti. Çünkü onlardan her biri, kişisel megalomanın doğal gereği, melikliğe kendisinin layık olduğu düşüncesindeydi..   

Böylesi bir megalomanlık ortamını ortadan kaldırmadan “itiraz” yırtılmalarını önlemek imkansızdır. Megalomanlık ortamını ortadan kaldırmak ise, ancak bireyleri ciddi bir nefis terbiyesinden geçirerek, onları “makamda, mansıpta, teveccüh-ü nasta” başkalarını kendisine tercih eder duruma getirmekle kabildir.

Ortalığın savaş alanına döndüğü şu günlerde, ayetlerin aydınlatıcı tayfları altında, her türlü toplumsal ayrışma ve yırtılmaları, gerçek sebeplere inerek tekrar gözden geçirmekte fayda var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Latif Erdoğan Arşivi