Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Ey “Vaktin Çocukları”! Dünya Üç Günden İbaret!..

Ey “Vaktin Çocukları”! Dünya Üç Günden İbaret!..

Geçen haftaki “Berât: Şirke Karşı ültimatom!” başlıklı yazımda; sekülerleşen dünyada Müslüman zihinlerin zaman idrakinin de aşındığına dikkat çekmiş ve kutlu “üç Aylar” (Recep, Şaban, Ramazan) içinde yer alan kutlu gecelerin (Şaban’ın 15. gecesi idrak ettiğimiz Berât Gecesi gibi), vakit bilincimizi tazelemek için önemli bir fırsat olduğunu vurgulamıştım. Ramazan’ın iyice yaklaştığı Şaban ayının şu son günlerinde, her ânımızı mümince idrak edip yaşama çabamızın daha bir yoğunlaşması gerekiyor.
Kutlu Peygamberimiz (s.) bir Şaban ayının son gününde ashabına şöyle hitab ediyor: “Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ay'ın gölgesi üzerinize bastı. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır...” Ertesi gün başlayacak kutlu Ramazan’ı müjdeleyen sevgili Peygamberimiz (s.), bin aya yani ortalama bir insan ömrüne denk Kadir Gecesi’ne dikkat çekerek, hangi gecesi olduğu kesin belirtilmeyip her gecesi Kadir olması muhtemel bu ay’ın her gününü ve gecesini Allah’ın razı olacağı amellerle geçirmeyi, hiçbir ânını gafletle geçirmemeyi hatırlatıyor. Hadisin devamında, farz olan orucun ve farz namazların dışında nafile namaz kılmayı, hayır işlemeyi, insanlara merhametli davranmayı tavsiye ederek, “O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur. O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işleyen gibidir.” (Et-Tergîb, II, 94-95.) buyuruyor.
Evet bir farza yetmiş farz (ki çokluktan kinayedir, çok daha fazla), hatta “bir gece”ye “bin ay”!..
Seküler zihinleri allak-bullak eden, maddi değer ölçülerini altüst eden bir nisbetle karşı karşıyayız. Allah’ın lûtf u keremi ile “bir”in “bin”e hatta “bin”lere, “milyon”lara katlandığına inanan bir kıymet bilinci, bir zaman idraki, bir değer ölçüsü... Bunu ancak “mümin” ve “müslim” bir zihin kavrayabilir.
Ancak, Müslüman zihinlerin giderek sekülerleştiği, bu bağlamda Müslümanın zaman algısının da hızla aşındığı ve materyalist değer ölçülerine göre değişip yeniden şekillenmeye başladığı bir dünyada yaşıyoruz. Vaktin çocuğu (ibnü’l-vakt) olarak yaşadığı her ânı/vakti kulluk idraki ve sorumluluğu içinde geçirmeleri gereken biz Müslümanlar, tam da bu espriyi özetleyen “Vakit nakittir” atasözünün de içini boşaltıp “vakt”in değerini/bedelini “nakit”le eşitleyiverdik. Yine, merhum Ahmet Haşim’in “Müslüman Saati”nde öz(et)lediği vakti/saati Müslümanca yaşama duyarlığını da çoktan yitirdik.
Zam/ân’ı idrak için önce Kur’ân’a bakalım: İnsan zamanla değerli, anlamlı, anılır bir varlık oldu:
“İnsan anılmaya değer bir varlık bile değildi; derken üzerinden sınırsız zaman diliminin (dehr) sınırlı bir bölümü (hîn) geçti (de anılmaya değer bir varlık oldu), öyle değil mi?” (İnsan 76/1)
âdem babamız ve Havva validemizin (aleyhimüsselam) çocukları olarak yeryüzünde karar kılıp nasiplenmekte olduğumuz zaman dilimi (hîn) de oldukça sınırlı bir “ân”!.. (Bakara 2/36; A’râf/24)
Sınırlı zaman diliminin çok çok daha sınırlı, belki zerre hükmündeki kısmında ömür sürmekte olan bizler, miniminnacık yaşam süremizi sınırsızmış gibi hoyratça tüketme peşinde değil miyiz?
İşte İslâm Dini, başta namaz olmak üzere “vakitli” (Nisa 4/103) ibadetler nizamı ile insan hayatının her ânını anlamlı ve değerli kılıyor. Namaz beş vakit kılınır, oruç Ramazan ayında tutulur, hacc mevsiminde yapılır, kurban gününde kesilir... Hasılı Müslümanın her vakti programlanmıştır.
İbn Atâullah el-İskenderî, Hikem-i Atâiye’sinde, Allah “ibadetleri belli vakitlerle sınırladı ki, ‘sonra yaparım’ düşüncesi seni onları yerine getirmekten alıkoymasın. Her birine geniş vakit bıraktı ki, tercih payın kalsın” der. (Hikem-i Atâiye, çev: Prof.Dr. Abdulaziz Hatip, Nesil Yay.2008, s.194) El-İskenderi’ye göre, “Kulluk görevlerini ileride bulunacak boş bir zamana ertelemek nefsin ahmaklığındandır.”(s.43) El-hak doğru! İhmâl/savsaklama ve imhâl/erteleme insanî zaafların en yamanı ve en tamiri imkansızıdır.
Rabbimiz Kitâb’ında, insanların «Keşke benim için dönüş imkanı bulunsa da iyilerden olsam» (Zümer 39/58) diyeceği bir günün geleceğini ve işte o geri dönüşsüz günden sakınmamızı ihtar eder! O gün pişmanlık duyanlara ise şöyle der: «öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği kadar bir süre sizi yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz.» (Fatır 35/37)
Şimdi, Rabbimizin verdiği ömür bitmeden öğüt alma zamanı!.. Zira, İbnu’l-Kayyım’ın dediği gibi; “Vakit su gibi geçip gidiyor. Kimin vakti Allah için ve Allah ile ise, o bu vaktini ömür olarak kabul edebilir. Böyle olmayan ise gerçekte o vakti yaşamış sayılmaz.” Hasan-ı Basri’nin ifadesiyle; “Dünya hayatı üç gündür. Dün, yarın ve bugün. Dünkü gün elinden içindekilerle birlikte geçmiştir. Yarın ise, belki de erişemezsin. Sen, elindeki sermayen olan bugünü iyi değerlendirmeye bak.” (Hikem-i Atâiye, s.262-3)
Ramazan geliyor; ama belki erişemeyiz. Şu an Şaban’dayız; vakit ya öğle, ya ikindi, ya... “Vaktin çocuğu” olan bizler vaktin namazını vaktinde ikâme ederek ânı yaşamalı, ardından diğer vakti gözlemeliyiz vesselâm.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi