Muhafazakar ahlak nedir?
Toplumun değerleri ve İslami inancı doğrultusunda oluşmuş ahlakı muhafazakar ahlak olarak tanımlıyorlar. Değer ve ahlak anlayışı, kişinin dünya görüşü ve inancına göre şekillenir. Ahlak kavramına bir Müslüman’ın bakış açısıyla bir komünist, laik veya feministin bakış açısı aynı değildir. Bu bağlamda muhafazakar ahlak sahibine göre seküler Kemalist, komünist ve gayr-i Müslim birisinin ahlak anlayışı çürümüş ve batıldır.
Muhafazakarlığın statükoya hizmet etmesi, belirli bir dünya görüşü öngören kutsal metni ve Das Kapitali olmamasından dolayı bu kavrama hiçbir zaman sıcak bakmadım ve kendimi muhafazakar olarak isimlendirmediğim gibi, inanç referansları İslam olanların bu kavramı sahiplenmelerine de hoş bakmadım. Ama siyasiler, bir sıfat olarak bu kavramı kullanıyorlar.
“Düşünen bir Muhafazakâr görmüştür ki, güçlü bir toplumda süreklilik ve değişim üzerinde uzlaşma sağlanmalı, her ikisi de kabul görmelidir. Muhafazakârlar, yeryüzünde mistik/kutsal bir İlerleme olduğundan kuşku duysalar da, toplumsal gelişmeye karşı değillerdir. Bir toplum, bazı açılardan ilerleme kat ettiğinde, genellikle başka açılardan da gerileme içindedir. Muhafazakârlar, sağlıklı bir toplumun iki güçten etkilendiğini bilirler; bu iki güç, Samuel Taylor Coleridge’in ifadeleriyle, Süreklilik ve İlerlemedir.” (Russel Kirk)
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381)
“İnsanları Allah’a çağıran, iyi iş yapan ve “Ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet,33)
Hal böyleyken benim kendimi, başka kavramlarla izah etmeme ve tanımlama gerek var mı?
Şimdi gelelim asıl meselemize. Deniz Baykal’ın kasetinin servis edildiği günlerde, eşini aldatmanın toplumsal ahlaka ağır bir darbe indirme olduğunu beyan eden Sayın Tayyib Erdoğan, o günlerde şunları söylemişti:
“Milleti ayakta tutan en önemli güç toplumsal ahlaktır. Bunun üzerinde spekülasyona girenler var. Bunun üzerinden mağduru oynayanlar var. Kusura bakmasınlar, böyle bir anlayışı kabul etmemiz mümkün değildir. Eşlerine ihanet edenleri biz hiçbir zaman mağdur olarak göremeyiz. Bu durum, muhafazakar toplumun ahlak değerlerinde bir erozyon başlangıcıdır ki, tehlike buradadır, sıkıntı buradadır”
Ahmet Hakan’ın “Sadece uçkura odaklı muhafazakar ahlak” başlıklı yazısını görünce zannettim ki, Deniz Baykal’ın kasetinden hareketle, ey Başbakan; dün Deniz Baykal’ı eşine ihanetle suçlarken, bugün paralel güç Deniz Baykal’a da kumpas kurmuş” diyecek. Ama demiyor. Peki ne diyor Ahmet Hakan? Kendisini hakim ve savcı konumuna odaklamış, Tayyib Bey de ana suçlu. Karar verilmiş, hüküm biçilmiş. İşte yazdıkları:
“Görüyor musunuz? Mesele uçkur olunca nasıl da ağızlar doldurularak “ahlak, milli değerler, erozyon, muhafazakar ahlak, milleti ayakta tutan güç” nutukları atılıyor. Mesele hırsızlık olunca ne türden nutuklar atıldığı ise ortada. Sonuç? Eşini aldatırsan buz gibi ahlaksız olursun. Milletin parasını çalarsan bal gibi mağdur olursun. Muhafazakar ahlak denilen şey galiba budur.”
Allah’a ve O’nun dinine iman eden bir Müslüman zina yapmaz, hırsızlığı da onaylamaz. Her ikisi de haramdır. Eşini aldatmanın bir diğer adı, nikah bağı olmaksızın iki yabancının bir araya gelerek gayr-i meşru ilişkiye girmesidir. Eğer dürüst ve adil olacaksak şunu söyleyebiliriz: Sayın Başbakan, Deniz Baykal’ın kasetinin yayınlandığı dönemde sarf ettiği o sözleri söylememiş olsaydı, bugün söylediği “Deniz Baykal’a da kumpas kurmuşlar” sözünün bir anlamı olurdu. O zaman inanarak öyle söyleyip şimdi paralel güce kızarak “bunlar Milli Orduya, bunlar Deniz Baykal’a da kumpas kurmuşlar” derseniz, kusura bakmayın bunun inandırıcılığı olmaz.
Ahmet Hakan’ın yanıldığı nokta ise şurası: Eğer diyorsa ki, eşini aldatmak nasıl ihanetse, ahlaksızlıksa, hırsızlık da aynı şekilde haksızlık, ahlaksızlık ve şerefsizliktir. Bu durumda Hakan’a katılırım. Ama, “sana ne kardeşim elin özel hayatından, sen çaldığın paranın hesabını ver” demek istiyorsa, ki yazısının siyak ve sibakı o şekildedir, o zaman sen kimsin be adam demezler mi? Kriminal ortamda hazırlandığı bal gibi aşikar olan bir montaj kasete dayanarak bu ülkenin Başbakanına hırsız demeye cüret ettiğine göre, sırtını sağlam kayalara dayamış. “Başbakan istifa! Korosuna o da katılmış. Ne diyeyim ki? Eski Türkiye’nin ne kadar liboş, demokrat, Kemalist ve vesayetçisi varsa hepsi aynı nakarata gerdan kırıyor. “Küresel güç AK Parti’nin ipini çekti” demiştim, bir yazımda. Sırtımızda taşıdığımız, bakan ve vekil yaptığımız bazı kişiler nasıl da savruldular?
Toplumsal algıda değişen bir şey yok. Operasyonun AK Parti ve liderini bitirmeye yönelik olduğunu gören milletimiz, ne paralel gücün söylediklerine ve ne de muhalefetin dillendirdiklerine pirim vermiyor. Pirim verenler, zaten bugüne kadar iktidara oy vermeyip bundan sonra da vermeyecek olanlardır. Yani tüm çabalara rağmen AK Parti’nin oylarında bir düşüş gözlemlenmediği gibi, kendilerini yırtan muhalefetin oylarında da bir yükseliş yok. İşte onları kahreden de budur. Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.