Ulusal ve uluslararası planda ‘savaş’ ve ‘savaş oyunla
Sadece generaller değil, stratejistler ve de sivil generaller bile, ‘ateşli silahlarla yapılan savaş’ olmadığı zaman da, sürekli, ‘savaş’ teorileri ile meşgul olurlar.. Genelde, ‘Mavi Kuvvetler’ ve ‘Kırmızı Kuvvetler’ diye isimlendirilen karşıt güç odakları, birbirlerine karşı topyekun savaş teorileri geliştirirler, bunun için kafa yorarlar, savunma mekanizmaları ve savaş akademileri oluştururlar; başta medya olmak üzere, psikolojik veya maddî her türlü menfaatler gözetlenerek, güçleri devreye sokulacak yığınla savaş planları hazırlarlar..
Bu, sadece uluslararası planda değil, ulusal planda da böyledir. İşleri budur, onların..
Bu açıdan, mesela, ‘Ergenekon’ oluşumunu da basit bir ‘çeteleşme’ olarak görmemek gerekir.. Bu, ‘İttihad- Terakkî Cemiyeti’nin bugüne kadar uzanan ve belirli bir ideolojiden ziyade, iktidar hastalığına mübtelâ ve güce tapınmayı esas alan ve gücü elinde tutmak için her entrikayı mübah gören, her manevrayı yapabilecek bir anlayışın devamıdır.. Bu yüzden, sadece iç siyasette değil, uluslararası boyutlarda ve hattâ, hattâ kanundışı oluşumlarla, Mafia babalarıyla, bazı tarikat hareketleriyle, bir takım dinî içerikli cereyanlarla, mason localarıyla, Rotary ve Lions kulüpleriyle, ‘travesti’ dernekleri vs. benzerleriyle bile irtibatları olan ve toplumun her yönüyle ilgilenen bir sosyal organizasyon projesi sözkonusudur. Bu durum, ömürleri savaş anlayışı ve savaş oyunları/manevraları içinde geçen ve dünyayı tepeden inmeci tavırlarla yönlendirmek isteyenler açısından hiç de şaşırtıcı değildir..
Düşünelim ki, son iç gelişmeler arasında, Harbokulu öğrencilerine bile çengel atma denemelerinde epeyce mesafe aldığı anlaşılan ve hattâ A.N. Sezer gibilere, akıl vermekte ve yol göstermekte fiilî danışmanlık yaptığı iddiaları gündeme gelen (İ.S) ve (D.P) gibi tiplerin, bütün bir ömür boyu içinde oldukları darbeci hareketleri bilinirken; MGK. tarafından bile özel ödeneklerle desteklendiklerine dair iddialar dün medyada yer alıyordu.. Em. Gen. Veli Küçük’ün evinde çıkan ve Şubat-2000 tarihli, 27 sahifelik hala belgelerdeki bilgilerden ayrı olarak, özellikle em. Org. Tuncer Kılınç’ın MGK Gen. Sekreterliği döneminde, ‘Türkiye’de gelişen Sovyetçi solu, yeni bir doktrinle bölüp parçalamak için’ ve de, ‘devlet içindeki kadrolar arasında bir gözcülük ve filtrasyon vazifesi yapmak ve siyasî gündemi yönlendirmek üzere..’ gibi vazifelerle ‘Toplumla İlişkiler Başkanlığı’ (TİB) bütçesinden, İP'e para aktarıldığı da gündeme gelmişti. (Girdiği her seçimde, binde 1’i bile aşamayan bir partinin gündemde o kadar etkin gözükmesi, başka türlü nasıl izah edilebilir?)
Evet, bunların herbirisi, gerçekte ‘savaş oyunları’nın ‘ulusal’ çapta gözükse de, uluslararası uzantılarının bulunacağı ihtimalini de gündeme getirmektedir.
Konuyu, ‘ulusal’ çapta olduğu gibi, uluslararası planda da, benzer şekilde çok geniş bir yelpazede ele alabiliriz. Onun içindir ki, G. Soros gibi bir uluslararası dolar spekülatörü bile, ummadığınız bir yerden, gizli entrikaların başoyuncularından birisi olarak, kocaman bir devletin muhatabı ve hattâ temsilcisi olarak bile karşınıza çıkabilmektedir..
YENİ BİR ‘DüNYA SAVAŞI’NIN AYAK SESLERİ GELİRKEN..
Dünyadaki son gelişmeleri de bu planda ele alabiliriz.
Rusya’nın Gürcistan müdahalesi, Sovyetler’in çöküşünden sonraki ilk sınır ötesi askerî harekat olması hasebiyle, dünya dengelerini daha bir sarstı..
Sarkozy, Rusya’ya, ‘AB ile ilişkilerin bozulabilir..’ diye ihtarlar çekerken.. Angela Merkel, Rusya Devlet Başk. (Putin’in gölgesi) Medvedev’le görüştükten hemen sonra, Tiflis’e gidiyor ve Saakashvili’ye, ‘Sizi NATO’ya alacağız..’ sözü veriyor..
Amerikan Dışbakanı Condoleezza Rice ise, ‘Rusya’nın ateşle oynadığını, ama, Gürcistan üzerinde oyun oynamasına izin vermiyeceklerini’ ihtar ile ‘nasıl ki, bir günde girdiysen, öyle de çıkabilirsin!’ diyor. Amerika’nın, Irak’a 20 günde girdiklerini, ama, 5 yıl geçtiği halde çıkamadıklarını ve oluk-oluk insan kanı akıttıklarını hatırlamadan..
Küçücük bir G. Ossetia bölgesi için Rusya savaşı göze alabiliyorsa, Rice da, ‘küçücük bir Gürcistan’ı bahane ederek, Rusya’yı geri oturtmak için, NATO’nun bir dünya savaşını göze alabileceğini’ bu vesileyle NATO ülkelerine de dikte ediyor.. Medvedev ise, ‘canımızı yakanın canını yakarız..’ diyor..
Bu durumda, Türkiye, iki arada-bir derede.. Bir taraftan, NATO üyesi olması hasebiyle, NATO’nun hedeflerine, sadece askerî değil, hiçbir alanda aykırı davranamıyacağı açık..
Diğer taraftan, Kafkaslar’ın iki büyük ülkesi olan Rusya ve İran’la komşu..
Bunun içindir ki, Akdeniz’in uluslararası sularında Amerika ve İsrail’le deniz manevraları yaparken.. Gürcistan’a gıda ve tıbbî malzeme yardımı götüreceği iddiasıyla Karadeniz’e geçmek isteyen Amerikan gemisine, ‘1936-Montreux Andlaşması’na dayanarak, savaş tehdidinin yoğunlaştığı dönemlerde geçiş izni vermemekte direniyor ve Karadeniz’de sürekli bir donanma bulundurmak isteyen NATO’ya da aynı gerekçeyle izin vermek istemiyor.. Amerikan çevreleri, bunu, 2003’deki ‘1 Mart Tezkeresi’ durumunun tekrar ortaya çıkacağı hatırlatmasıyla, Türkiye’nin de cezalandırılması gerektiğinden dem vuruyor.
Türkiye, özel jeo-politik konumu itibariyle Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, İran gibi Kafkas ülkeleriyle de iyi ilişkiler kurmaya ve Ermenistan’la olan pürüzleri de gidermeye çalışıyor..
Bu arada, Tayyîb Erdoğan’ın bir ‘Kafkas İttifakı’ndan sözetmesi ve bu yolda hızlı diplomatik teşebbüslere girişmesi bile, bazı rahatsızlıkları da beraberinde getireceğe benzemekte.. Baykal partisinin Gen. Başk. Yard. (eski büyükelçi) Onur öymen, ‘Kafkas İttifakı’ oluşturulması çabalarına, ‘Rusya’yı güçlendireceği’ (dolayısiyle, NATO’yu zayıflatacağı) gerekçesiyle karşı çıkıyor.. Ve, ‘Bu eşyanın tabiatına aykırı. Birbirine kanlı bıçaklı ülkelerin, birbirinin topraklarını işgal eden ülkelerin bir pakt etrafında birleşebileceklerini düşünmek akla aykırı.. (…) Batı ülkelerinin de 15 yıldan beri savundukları temel düşünce, bu ülkelerin bir kere daha büyük bir devletin nüfuzu altına girmemeleri, kendi bağımsızlıklarını tam anlamıyla kazanmaları, kendi ayakları altında durmaları yönündedir. (…) Rusya öteden beri o bölgenin kendi arka bahçesi olduğunu ifade ediyor. (…) Şimdi siz bu pakt fikriyle (…) Rusya'nın yayılma politikasına yol açıyorsunuz.’ (Yeni Şafak, 19.08.08) diyor, öymen..
Bu görüşler üzerinde düşünülebilir.. Ama, Amerika ve NATO’nun Gürcistan’ı iskele başı olarak kullanmak istemesine değinmiyor öymen ve ne yapılması gerektiğini de söyleyemiyor.
‘Ulusal ve uluslararası’ çapta ‘savaş oyunları’nın böylesine giriftleştiği bir zaman diliminde, hiçbir şey yapmadan, eli böğründe şaşkın şaşkın bakmak mı, çare?
Fatih’e nisbet olunan söz uyarıcıdır: ‘Hazır ol ceng’u cidâle; sulh’u salâh ister isen..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.