Müslümanları kutuplaştırmayın
Cuma’yı Cumartesi’ne bağlayan gece, çalışma odamdan biraz dinlenmek üzere salona geçip televizyonu açıyorum. Kanallarda ne var ne yok bakarken Hilal TV’de buluyorum kendimi.
Canlı yayın. Kalabalık bir izleyicinin önünde “Vahiy Penceresinden Kur’an Halkaları”, “Büyük Kopuş 4” konulu programda Sayın Mustafa İslamoğlu konuşuyor.
Programı biraz izledikten sonra, canım söylenenlere, uslûp ve muhtevaya epeyce sıkılıyor. Zira incitici ve kutuplaştırıcı. Tekrar çalışma odama dönüyorum. Bilgisayarın başına oturur oturmaz yeni bir email aldığımı görüyorum. Üniversiteden bir hanım talebem, az önce canımı sıkan konuyla ilgili soru sormuş. Şöyle yazmış:
“S.a hocam.. Şimdi izlediğim bir TV programında tabiinden olan Ka’b bin Akbar’ın tarihteki ilk siyonist olduğu, eski haham olup da müslüman kılıfında İslam’a çok fitne soktuğu, hadis rivâyetleri ile hadislere Tevrat’tan eklemeler yaptığı (yani hadis uydurdugu) söylendi. Ayrıca Hz. Ömer’in suikastinde de parmağı olduğu şüpheleri varmış..
Ve bu kişi sika (güvenilir s.d) râvilerden sayılırken İmam Ebu Hanife muhaddislere göre sika râvilerden değilmiş. Bizim sahih dediğimiz hadislerde böyle şaibeler olabilir mi gerçekten? Duyar duymaz size yazmak istedim. Şimdiden teşekkür ederim. Selâm ile..”
Mustafa Hoca, bu emailde dile getirilenlerin haricinde insanın canını sıkan birçok iddiada da bulundu. Rivâyet kültürü diye hadis kitaplarını epey hırpaladı meselâ. Kabir azabı yoktur, dedi. Var diyenlerle alay etti. Kader inancının hurafe olduğunu bir kez daha izleyicilerine hatırlattı. Hadisleri Kur’an’a şirk koşmaktan bahsetti. Konsorojen bir dine inanıyorlar, genetiği değiştirilmiş bir din vazediyorlar, dedi...
Ehli Sünnet inanç sisteminin aklına ve kültürüne aykırı gördüğü rükünlerini inkâr etti. Edebilir de. Ama karikatürize etmek de nereden çıktı!..
Oysa bugün yazı konum başka olacaktı. Prensip gereği Müslümanlarla uğraşmaktan kaçınıyorum. Kişilerle değil fikirlerle alakalıyım. İslâm dünyası yanıyor. Türkiye büyük bir kavganın içinde.
Ama Mustafa Hoca Ehli Sünnet ilim geleneğini de, inanç sistemini de, dinî referans kaynaklarını da, din tasavvurunu da gelenek eleştirisi diye canlı yayında diline dolayınca insan tepki vermek zarunda hissediyor kendisini.
Hoca, yaşadığımız kaosun ana nedenini “Paralel Dinler”e bağlıyor. “Paralel Dinler”, yani onun kabul etmediği, vahye aykırı gördüğü din tasavvurlarının tümü. “Paralel Dinler” eleştirilirken ben merkezli yeni bir paralel din vazettiğini farketmiyor. Ehli Sünnet’ten kopuş zaten paralel meşrepler icat etmeyi gerektirir.
Vahiyden “Büyük Kopuş” anlatılırken kendi büyük kopuşunu ıskalıyor. “Hz. Peygamber’i araçsallaştırmayın” derken “Hz. Peygamber’in misyonu”nu daraltıyor. Gelenekçi ile geleneği olan Müslümanı aynı kefeye koyuyor. “Yahudileşme” kavramsallaştırmasının içine başta Buhari ve Müslim olmak üzere bütün hadis külliyatını sokuyor.
Hurafelerle savaşmak elbette önemli. Dinde uydurma kutsallar yoktur, eyvallah. İnsanları İslâm’dan uzaklaştırmanın bir yolu, bilerek ya da bilmeyerek “kutsalları çoğaltmak”tan geçer. Kutsalları çoğaltmak, sâbit olan dinî kutsalların içini boşaltmanın da bir yoludur çünkü.
Ama unutmamak lâzım ki, üzerinde ittifak edilmiş kutsalları azaltmak da bir tahriftir. Bunu daha çok din mühendisliğine inanan laik kesimlerin ve İslâm modernistlerinin söylemlerinde görmeye alışmıştık biz.
Müslümanların inanç esaslarını canlı yayında ve incitici bir uslûpla ele alırsanız küçük bir kesimi memnun edebilirsiniz. Ancak Müslümanların kahir ekseriyetini kendinizden soğutursunuz.
Küresel hegemonların Ehli Sünnet omurgayı çökertmeye çalıştığı bir vasatta Ehli Sünnet’i hurafeler üzerinden hedef seçmeniz Müslümanları birbiriyle uğraşmaya zorlar. Farklı düşünseniz de bu hikmetli bir duruş olamaz.
İslâm içi savaşların zorlandığı bir zaman diliminde bunların Ümmet’e ne faydası olacak? Lütfen biraz iz’an...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.