Hayat okunması gereken kitaptır
Bil ki; hayat kitabını bize Kur’an kitabı okutur. Kur’an’ın okuttuğunu okumamışsan kendini gafillerden say. Kur’an afakî ve enfüsî ayetleri önümüze kor. “Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde ayetlerimizi/delillerimizi göstereceğiz ki, Kur'ân'ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi?” (Fussilet Sûresi/53) Hayatımızı anlayabilmek, yorumlayabilmek ve neden yaşadığımızı fark edebilmek hepimiz için önem taşır. Zira hayatla kastedilenin yalnızca beslenmek, uyumak, mesleklerde çalışmak olmadığını idrak etmek gerekiyor. Onlar hayatın zorunlu bir parçalarıdır fakat hepsi değildir. Zaten hayat da sadece göründüğü gibi değildir. Onun görünmeyen yönü de mevcut olup bizi besleyen ve ayakta tutan tarafı da orasıdır. O halde hayat acaba hepimiz için neleri içermektedir? Hayatın anlamına varabilmemiz için bizlere verilen bilgileri de hazmetmek zorundayız. Nereden geliyorum, nereye gidiyorum? Bu âlemde temel vazîfem nedir? Bu misâfirhânede hangi kurallara göre yaşanır? Dünyâ ne, ötesi ne, bunların bir birine nisbeti ne? Allah, insan, kendim ve tabiat karşısında konumum ne? Bu sualler, hayâtî önem arz eden suallerdir. Bu suâllere doğru cevap bulmadan, bu cevaplara göre yaşama gayretine girmeden mutmain olmamız da, mes’ûd olmamız da mümkün değildir. “Mümkündür” diyenler, yanlış hesâbın fıtrattan döndüğünü göreceklerdir. Fıtrattan dönen hesaplar, gafletin faturalarıdır. Hayat anlaşılmadan yaşanmaz, yaşanmadan da bilinmez.
Evet, bu temel ve çok ciddî sorular karşısında, vahiyden bağımsız olarak aklın söyleyebileceği tek doğru cevap, “bilmiyorum” olacaktır. Mâlumdur ki, akıl “nasıl”ları açıklar, “niçin”leri açıklayamaz. Bu böyleyse, hayâtın mânâsını doğru kavrayabilmek için Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye, yegâne müracaat kaynağımızdır. Akıl ancak vahiy ışığında, mûteber izahlar sunabilir. Zira, “akıl göz, vahiy ışıktır.” Güneşsiz göz ne yapsın? Vahye sırt dönen insanın varacağı yer, şaşkınlıktır, bunalımdır, vahşettir. “Ahiret alemi ile göbek bağını koparmış bir dünyânın insanı ya intihâr eder, ya isyân.” Tesâdüfen başarı, tesâdüfen saâdet olmaz. Bile-isteye, fıtratı izleye izleye, sonsuzluklara kulak kesile kesile “yaşama sevinci”ne ulaşır. İyi de, fıtrat ne? Kim biliyor insan denilen bu muammâyı? İşin ustaları, “biz insanı açıklayamayız, onu siz Allah’a sorunuz” buyuruyorlar. İşte bak, büyük bir meseleyle karşı karşıyayız. Ne fıtratı çözebiliyoruz, ne Kur’ân-ı anlayabiliyoruz. Hayâtın sualleri karşısında kulağımız üzerine yata yata, “...düşünen bir kavim için” için inen Kur’an-ı hatim sürmek için okuya okuya, iki milyarlık bir dünya, el yordamına gidiyoruz. İşimiz iş, gidişimiz gidiş değil. Hayâtın suallerine cevâp, problemlerine çözüm bulamıyorsanız, hayat sizi “var” kabûl etmez, ezer geçer.
İslâm toplumu bir vahiy toplumdur. Onun karşıtı olan Batı toplumu ise bir “akıl toplumu”dur. Bir akıl toplumu olan Batı toplumunun hayatın mânâsı konusunda söyleyecek sözü yoktur. O, mensuplarını “hız ve haz” ninnîleriyle uyutmak, uyutamazsa uyuşturmakla meşgûldür. Yüz bin kişilik beşikler, eğlenceye bu kadar üstünlük boşuna mı? İnsanlık fiziğiyle yaşayıp, gönlüyle kabul ediyormuş, ne gam? “Küfür Cephesinde Yeni Bir Şey Yok.” O, insanlığı aptal yerine koyup, önüne oyuncaklar yığmaktadır. Hepsi bu kadar. Dolayısıyla vahye dayalı hayat ile vahiysiz kalan hayat aynı değildir. Esas olan vahiye dayalı bir hayat yaşamaktır. Hayatı okuyarak, anlayarak yaşamaktır. çünkü hayat okunarak, anlaşılarak yaşanır
Hayatın kendisi bir kitaptır. Onu doğru okumak gerekir. Hayat kitabını yaşını ve aşını, eşini ve işini bulan herkes okuyabilir. Hayat; kundakla kefen, beşikle mezar arasına gerilmiş bir yaydır. Hayat, dönüşü olmayan bir yolculuk, akıp giden bir sudur. Hayata irademiz dışında geliyoruz, yolculuğa mecburen başlıyoruz. Bize, “hayata gelmek, hayat sürmek veya hayatta sürünmek istiyor musun?” diye soran olmadı. Kendimizi beşikler içinde, kundaklara sarılmış bulduk. İşte bu noktadan itibaren mezarlara, sonsuzluklara doğru yolculuğumuz başlamış oldu. Annemizin karnından geldik pazara. Almışız bir kefen gidiyoruz mezara. İşte bu yolculuğa hayat diyoruz. Hayat, doğumla başlayıp ölümle noktalanan serüvenin adıdır.
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk sûresi/ 2)
“Nefsini tanıyan Rabbini tanır” Böylece kul Rabbin yüce kudreti, ulûhiyyet ve rubûbiyyeti karşısında fakrini, aczini ve hiçliğini idrak edip ubûdiyet şuuruna erer. Bilinmelidir ki: Allah indinde en büyük rütbe rütbesizlik, yani hiçliktir. İfna olmayan, ibka olunmaz. çekirdeği görmez misin! Toprağın bağrında ifna olur da bir iken binler olur. Toprağın yumuşak rahminde hayat suyu ile sulanmayan hangi çekirdek neşvünema bulur, çiçek açıp meyveye durur?
Hayat; “camide doğup kiliseye mürid olmamak, haremde doğup puthânede ölmemek için, kesintisiz sabırla sürdürülen uzun soluklu bir mücâhede ve mücâdele”dir. Kişinin hayat kitabını okuması, bu uzun soluklu mücâhede ve mücâdelenin neresinde olduğunun farkında varması ve idrak etmesidir. Hayat; “gelen ağam, giden paşam” anlayışı değildir. Doğruyu yaşarken de, doğrunun mücâdelesini verirken de “yaşama sevinci”mizi sürdürebiliyorsak, hayat kitabını doğru okuyoruz demektir. Yaşamak, huşû ile kılınan namaz, içten okunan bir fâtiha, sıcak bir duâdır. Rüyaya benzeyen hayâtımızda iz sürüp iz bırakmaktır. Hayat; nefes alıp-vermek değildir. Hayat, duygu ve düşünce güzelliğidir. Bu güzelliği yaşama aktarma gayretidir. Bu gayretten doğan saâdettir. Evinde sinir gerginliği içersinde, öfleyip-pöfleyip duran veya sonu gelmez bezginlikler içinde vakit öldüren kişi sâdece nefes alıp-veriyordur da, oyuncakları arasında kendini unutan çocuk, hayretler içinde kitabına gömülmüş talebe yaşıyordur, vura-tuta çalışan işçi yaşıyordur. “En kolay iş severek yapılan iştir” derler. “Kadın erkeğin eşi, evin güneşidir” derler. Sevdiği meşru eşi ve meşru işi bulan kişi dünya cennetine girmiştir. Evet hayatı bir kitap olarak sayfa sayfa okuyanlar, dünyada cenneti bulanlardır. Hayat; mahşer sabahında tebessümle uyanabilmek için, dünya günlerini mertebe mertebe yükseltmenin ve güzelleştirmenin serüvenidir. Şurası bir hakikattir ki; hayatın çarkları ömür öğütür, Boşa geçen her an gaflet büyütür. Asrımızda basiretler köreldi, imanlar güdük, Mideler kocaman, beyinler küçük. Hayat kitabını okumayan kim olursa olsun çürük!
Gaflet perdesini yırtanlar, hayat kitabını okuyanlardır. Aynanın arkasından bakarsak hiçbir şey göremeyiz. Aynayı çevirirsek aynada bir dünya görürüz. Gözünü kapatan, kendini karanlığa mahkûm eder. ölüm, ötelerin vuslat bestesi. Bu dünyada konuştuklarımız, yaptıklarımız hayatın sesi. Hayat kitabını okudukça bize hayat verir Allah’tan gelmiş olan vahyin nefesi! Hayat kitabını doğru okuyan, “Rabbimi sevene canım feda, Rabbimi sevmeyene elveda” diyebilendir. Hayatta sevginin sesini kalbinde duy. Yanlışa değil doğruya uy. O zaman hayat kitabını anlarsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.