Müslümanların birliğinin/vahdetinin mahiyeti
Dün “İslam’ın egemenliği için Ümmet’in birliği şarttır” anafikri etrafında, bir bütünlük içinde oluşturulması gereken “vahdet tipolojisi”ne değinmiş, “birliğin/vahdetin üç esası”na dikkat çekmiştim: “Müslüman fertler arası birlik”, “İslami hareketin örgütlenişinde yapılanmanın temel dinamikleri arasında koordine” ve “düşünce, tavır ve eylem birliği.” Bugün bu üç esasın mahiyetine değineceğim.
1- Müslüman Fertler Arası Birlik:
Bu, “müslüman fertlerin aynı helallar ve haramlar üzerinde ittifak etmesi” ile mümkün olur ve müslüman fertlerin itikadda, amelde, düşünüşte, eylemde, velâyette, harekette, cemaatte, cihadda vs. birleşmelerini gerektirir. Bu, müslüman fertlerin sırf “iman ve İslam kardeşliği”nin gereği olarak birbirlerini sevmeleri, saymaları, kollayıp gözetmeleri, eylem birliğine hazır hale gelmeleriyle mümkün olur. Müslüman fertler arası birlik Allahu Teala’nın “mü’minler ancak kardeştir” emr-i ilahisinin sırrına erip bunun gereğini icra etmekle gerçekleşir. Önemli olan, fertlerin aynı esaslar üzerinde “gönül birlikteliği”ni sağlayabilmeleridir.
2- İslami Hareketin Örgütlenişinde Yapılanmanın Temel Dinamikleri Arasında Koordine:
Bir İslami Hareketin yapılanmasındaki olmazsa olmaz temel esaslar şunlardır: Atmosferi İhlas, vücudu Vahdet, mayası Kardeşlik ve Fütüvvet, tabanı Cemaat, çatısı/başı Velayet, ekseni İlim ve Salih Amel, beyni Müşavere, yansıması Tebliğ ve Nasihat, ufku Sabır ve Azim, yolu Hicret ve Cihad, ruhu Şehadet!..
İslami hareket, yapılanmasının bu esaslarını “insan unsuru”na dayanarak, “ortama göre” ve “aileler” üzerine bina ederse kalıcı nitelik kazanır.
“İhlas” atmosferi olmadan “Vahdet” vücudu oluşturulamaz, yaşatılamaz. “İhlas” atmosferinin soluk verdiği “Vahdet” vücuduna birlikteliği sağlayacak ve koruyacak mayayı veren ve ayakta tutan iskelet, “Kardeşlik ve Fütüvvet”tir. Bu vücudun ayakları/tabanı ise, ancak “Cemaat” olabilir. Böyle bir vücudun hareket esnasında yolunu şaşırmayacağı bir eksene oturtulması lazımdır, ki o da “İlim ve Salih Amel”dir. Hareketi bu eksende yürütecek “baş” ise “Velayet”tir. Velayet, hareketi doğru/hak bir eksen üzerinde, şaşmadan, sapmadan ve stratejik ataklarla ilerleyerek yürütür.
Buraya kadar olan şu: “Kardeşlik ve Fütüvvet” mayasıyla mayalanarak bir araya gelip “İhlas” atmosferinden soluklanarak “Cemaat” tabanı/ayakları üzerinde duran “Vahdet” vücudu, “Velayet” çatısı/başı altında “İlim ve Salih Amel” eksenine yerleştirilerek aksiyoner ve dinamik bir karaktere kavuşturuldu. Ancak buna, yönlendirip yöneten bir “beyin” lazım, ki o da “İstişare/Müşavere”dir. Böylece ortaya bir İslami Hareket çıkıyor. Ancak iki önemli unsura daha ihtiyaç var. Biri, dâvâyı başkalarına yansıtarak kemmiyeti ve keyfiyeti artırıp sürekliliği sağlayacak “Tebliğ ve Nasihat”, diğeri ise davayı ortaya çıkacak bütün engellemelere rağmen yolundan alıkoymayacak engin bir ufuk; “Sabır ve Azim.”
Artık ortaya çıkan hareket, kendi ekseninde tam bir hareket olmuştur. Ancak bunu zafere ulaştıracak bir yola koymak lazımdır, ki o yol iki aşamalıdır. Birinci aşamasında cepheler ayrılır, ki ona “Hicret ve Hicrat Şuuru” diyoruz. Sonra ise “küfür cephesi”ne karşı taarruz gelir, ki onu da “Cihad” olarak isimlendiriyoruz.
Bütün bunların varlığı tam bir İslami Hareket ortaya çıkarsa da, bu haliyle “ölü” bir hareket olur. Hareketi uyandırıp canlandıracak ruh ise, “Şehadet Şuuru”dur.
3- Düşünce, Tavır ve Eylem Birliği:
Birlik, “düşünüş, tavır ve eylem birliği” ile mümkün olur. Bu, “öz”de birlik demektir. Bir milyon kişi bir araya gelse, aralarında “özde birlik” yoksa, “düşünce, tavır ve eylem birliği” ile hareket etmiyorlarsa, bunlar “bir milyon tane bir kişi”den başkası değildir. Ancak bin kişi bir araya gelse, onların arasında “özde birlik” bulunduğu sürece her biri diğer bin kişinin gücündedir ve bir milyon kişilik kalabalıktan çok daha büyük bir güce sahiptirler. İslam’ın ilk devirlerinde sahabeden her birinin gücünün on kâfirin gücüne denk ve hatta biraz daha üstün olmasının sırrı budur işte.
“Özde birlik” oldu mu, yani “düşünce, tavır ve eylem”de birlik sağlandı mı, fertlerde “toplum” ve “cemaat” hakikati oluşmuş demektir. Fertlerde tecelli eden cemaat şuuru, her ferdi keyfiyette cemaat gücüne ulaştıracaktır; çünkü cemaat bütünlüğü, bir uzuv mahiyetindeki ferdin vücudu gibidir. “Öz”de birlik olunca, “birlik”i oluşturan her fert “güç” olarak birbirleriyle etkileşim içindedirler ve bu etkileşim, “güç birliği”ni zirveye çıkarır, enerjiler birleşip sinerjiye dönüşür. Özde birlik olunca fertlerin fert olarak bağımsız varlıkları ve hususiyetleri ortadan kalkmadığı gibi, aynı fertlerin “birlikte” oluşuyla yeni bir “cemiyet kimliği” ortaya çıkar. Fertlerle cemiyet arasındaki ilişkiyi ve ilintiyi sağlam temellere oturttuğumuzda, “İslam inkılabı”nın önündeki en büyük engel aşılmış olur. İşte bu sağlam temel denge, fertlerin, cemiyetin ve fertler ile cemiyet arasındaki ilişkinin “düşüncede, tavır koymada ve eylemde bulunmada birlik” esasına oturtulmasıdır.
Asgari bu mahiyeti taşıyan “müslümanların birliği/vahdeti” için, bu üç esasın bütünlük içinde, koordineli olarak gerçekleştirilmesi lazımdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.