İki aile farkı
Maksadım ne cenaze töreni yarıştırmak ne de ölüm üzerinden bir ayrıştırma yapmak. Ölüm haktır. Ölüm geride kalanlar için hüzündür, acıdır. Fakat kaçış yok. Her fani ölümü tadacaktır.
Üstad Necip Fazıl, “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?” der amma... Mukadderata müdahale varsa, haince kumpas, kalleşçe kurulan tuzak varsa, tıpkı 12 Eylül 80 öncesinde olduğu gibi ihanet senaryosunu Anglosakson-Yahudi ittifakı yazdıysa; acısı farklı oluyor ölümün.
Gayri milli mihrakların kılavuzluğunda meşum bir “Gezi” başlatıldı...
Ekonomistlerce kümülatif değerle birlikte şu ana kadar olan kaybımızın 400 milyarı bulduğu kaydediliyor. Bu tutar neredeyse gayri safi milli hasılamızın yarısına denk.
Kaybettiğimiz canlar ise hiçbir maddi değerle ölçülemez.
Önce İstanbul’da MHP seçim bürosuna yapılan son derece planlı, organize bir saldırıyla görevi başındaki gazeteci Yusufiyeli Cengiz Akyıldız şehit edildi.
Önceki gün de acı haber yine İstanbul ve Tunceli’den geldi.
30 yaşındaki polis memuru Ahmet Küçüktağ Tunceli’de bir grubun taşlı, molotoflu saldırısına maruz kalınca kalp krizi geçirmesi sonucu şehit oldu.
Henüz 3 ay önce vatani görevini yapıp sılaya dönen 22 yaşındaki Alucralı Burak Can ise kahpe bir kurşunla katledildi.
Fakat planlı biçimde, hayatlarının baharında canlarına kıyılan bu insanların şahadeti ana akım medyada ancak satır aralarında yer alabildi. Eylemlerde kaza kapsülüne kurban giden Berkin’in cenazesine her saat başı canlı bağlananlar, ana sayfalarının tamamını ayıranlar, Yusufiyeli Cengiz Akyıldız’ı da, Uzman Çavuş Musa Somay’ı da, Alucralı Burak Can’ı da, polis memuru Ahmet Küçüktağ’ı da yasak savma kabilinden kerhen satır aralarına sıkıştırdılar.
Sansürlediler.
Neden acaba?
Gök kubbeyi inleten tekbir sesleri, arş-ı âlayı titreten dua yakarışları duyulmasın diye mi?
Yoksa Konak Camii’nin dar geldiği cemaatin, Kasımpaşa’ya sığmayan mahşeri kalabalığın vakur duruşu görülmesin diye mi?
Şehit yakınlarının acılarını yüreklerine gömüp büyük bir olgunlukla ilettikleri iki kelimelik “Vatan sağolsun” mesajı işitilmesin diye mi?
İyi ki sessiz çoğunluğun sesi olan medyamız var da; iki cenaze merasimi arasındaki fark iyot gibi ortaya çıkıyor.
Berkin’in cenazesinde yapılan istismarları, taşkınlıkları ve devlet malına verilen zararları burada sıralasam yazı uzayıp gidecek.
Bir yakını kafadan, “Benim evladımı tanrı almadı, Erdoğan aldı” suçlamasını yapabiliyor.
Ama şehit Küçüktağ’ın annesi sadece, “Rabbim alsın intikamını, Allah’a havale ediyorum” demekle yetiniyor.
Burak Can’ın babası metanetini koruyup, “Dört oğlum var. Dördü de feda olsun bu vatana. Vatanımız tek. Biz hep Türk milletiyiz. Bir ve beraber olacağız. Ülkeyi kimseye böldürtmeyeceğiz” demek zorunda hissediyor kendisini...
Geçen hafta Uludere’de PKK mayınıyla şehit düşen Uzman Çavuş Musa Somay’ın babası da Akit aracılığıyla, “Evladıma terör örgütü tarafından pusu kuruldu. Medya ilgisiz kaldı. Ama Devlet büyüklerimiz seferber oldu. Allah devlete zeval vermesin. Acımızı yüreğimize gömüp misafirlerimizle ilgileniyoruz” demeyi görev addediyor.
Ülkemin insanı bu işte...
Allah ebeden, daimen kendilerinden razı olsun.
Tabii sorumluluk konumunda bulunan Başbakan Erdoğan’ın miting meydanlarında Necip Fazıl Kısakürek’in şu sözleriyle verdiği sağduyu ve uyarı mesajı tekrar hatırlatmakta yarar var: “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!/Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak.”
Ayrıca MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin ülke selameti için Ülkücü gençliğe yaptığı şu tarihi çağrıyı da unutmamak gerek: “Seçimler gelip gidiyor. Kalıcı olan devlettir. Milletin birliğidir, kardeşliğidir, devletin bütünlüğüdür. Sağduyulu olmalıyız, sabırlı olmalıyız. Sokak karanlık ve kirlidir. Provokasyonlara gelmemeliyiz.”
Provokasyoncu kitleye son söz:
Şehitler kendilerine vadedilen tahtlarında Rabbe gülümserken siz o karanlığınızda boğulacaksınız.
Bu aziz vatanı bölemeyeceksiniz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.