Suriye’deki Firavun’un Türkiyeli sihirbazları(2)
Türkiyeli mücahid alim Said Nursî (Rh.a.) “Firavun Yasası”nın değil, “Asâ-yı Musa”nın dersini yaptı. Said Nursî (Rh.a.)’den “Asâ-yı Musa” dersini alanlar bilir ve inanırlar ki; “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez.” Din koymada, hayat sistemi belirlemede Allahû Teâla’yı yetersiz görüp insanlar için kendi heva ve heveslerinden yeni bir din ortaya koymaya, hayat sistemi belirlemeye kalkışanların Firavunlukları tartışılmaz. Beşşar Esed, Kur’ân’da gündeme gelen Musa (as)’in zamanındaki Firavun’dan öte kanlı bir katildir. Evlad babayı, torun dedeyi geçmiştir. Çünkü Firavun sadece İsrailoğullarını öldürüyordu. Beşşar Esed ise herkesi öldürüyor. Musa, Firavun’un sarayında büyüdü ve bir süre sonra Firavun’u da saltanatını da alaşağı etti. Allah ihmal etmez imhal eder yani mühlet verir. Şimdilerde kedi, köpek etinin fetvasını sormak mecburiyetinde kalan Suriyeli mazlumlara, mahrumlara giden yardımları engelleyenler, Suriye dramını Türkiyeli Müslümanların gündeminden düşürmek suretiyle Suriye’deki Firavun’u destekleyen Musa’nın çocuklarına bir sözümüz var: “Her Firavun’a bir Musa muhakkak bulunur.” Firavun’a karşı Musa’nın yanında değilseniz, ya Firavun’un sihirbazlarındansınız ya da onun askerlerindensiniz. Çağın Firavunları tarafından öldürülen her Müslüman, İslâm ümmetinin bir parçasıdır. Firavunlar karşısında mazlumları, mustaza’fları sahiplenip savunmak yerine Firavunları sahiplenip savunanlar, Müslümanlıklarını ve insanlıklarını kaybedenlerdir. Amerika’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın ve İsrail’in tutum ve yorumlarına odaklanmış hazır kıta bekleyenlerden hiçbir insana, hiçbir Müslümana hayır gelmediği gibi, Suriyeli mazlumlara, mahrumlara da hayır gelmez.
Firavunlar ve sihirbazlar, zulmün ve zalimliğin garantileridir. Firavun; zulüm, işkence, baskı, zorbalık ve despotizmin simgesidir. O yeryüzünde kendinden başka kanun koyacak ve itaat edilecek hiçbir güç, sözü dinlenecek hiçbir kimse kabul etmez. Onun kabul ettiği tek şey; kendisinin “La yuhti ve La yüsel/hata etmez ve hesap sorulmaz” olmasıdır. Tarih boyunca, bazı dönemlerde tek bir şahıs, bazı devirlerde de bir topluluk, bir sınıf ya da bir klik tarafından temsil edilen Firavunluk, mutlak hâkimiyet iddiasındadır. Bu mutlak hâkimiyeti tek insanın devam ettirmesi mümkün değildir. Dolayısıyla da, Kur’an, Firavun ile birlikte “mele” adını verdiği işbirlikçilere dikkat çeker. “Mele”, Firavun’un etrafındaki aristokrat sınıf, büyük sermaye sahipleri, kaba kuvvet temsilcileri, üst düzey bürokratlar, halkı idlal eden aydın görünümlü fikir adamları, heva ve heveslerinin esiri bazı sanatçılar, sözde din erbabı ve onlarla çıkar ilişkilerine girmiş olan ve kendilerine Bel’am denilen kimselerden müteşekkil bir topluluktur. Firavun, ilahlık davasında, zulüm ve zalimlikte yalnız değildir. Firavun kadar ona icraatlarında yardımcı olan Karun, Haman, Samiri, Bel’am ve sihirbazlar da sorumludurlar.
Sihirbazlar, Firavunların muhafızlarıdır. Firavunların keyfî, küfrî ve cebrî iktidarlarını sağlama almak ve sürdürmek için kullandıkları taifelerden birisi de “sihirbazlar”dır. Sihirbazlar, Firavun dönemi Mısır’ın din adamlarıdır. Dini inanışın temeli ve delili, sihre dayalıdır. Sihir ise, zihin kontrolü ile, olmayan bir şeyin var gibi, olan bir şeyin yok gibi gösterilmesidir. Rabbimiz haber veriyor: “Sihirbazlar Firavun’a geldi ve ‘Eğer yenersek büyük bir ödül var değil mi’ dediler. Firavun ‘Gayet tabi en iyi mevkilere geleceksiniz’ dedi.” (A’raf Sûresi/ 113-114) Asırlar ve nesiller değişse de Firavunların ve sihirbazların karakterleri değişmiyor. Mesela asrımızda ortaya çıkmış olan gücün medyası, Firavun’un sihirbazı hükmündedir. Firavun’un sihirbazları hep “Bize ne var” ona bakarlar. Onlar çıkarları için yola çıkmış çakallardır. Bölgesel ve küresel Firavunların nezdinde değer kazanmak için çalışanlar, onlar tarafından verilen bahşişlere ulaşmak için çaba ve gayret sarf edenler, Firavunların sihirbazlarıdır.
Sağımızı ve solumuzu bölgesel ve kürsel Firavunların sihirbazlar sardı. Ülkemiz bir madrabazlar ülkesine dönüştü. Anın vacibi, Müslüman kalabilmenin mücadelesine katılmaktır. Biz Müslümanlar bir bütünüz. Gün safını ve sınıfını belirleme günüdür. Türkiyeli Müslümanları “Şantaj ve montaj kasedleri” ile meşgul ettirerek kedi, köpek etini yemenin fetvasını sormak mecburiyetinde kalan Suriyeli Müslümanların dramını, çilesini Türkiyeli Müslümanların gündeminden düşürenler, “Suriye’deki Firavun’un Türkiyeli Sihirbazları”dır. Çağdaş Firavun’ların çağdaş sihirbazları, dünya Müslümanlarını sahiplenmeyi ve savunmayı Müslümanlara unutturanlardır. Müslüman olarak bizi birbirimize düşürenler, bizi birbirimizden habersiz kılanlar, Firavunların işlerini kolaylaştıranlardır. Müslümanların zekilerini ve zenginlerini çalarak küresel Firavunların işlerini kolaylaştıranlar, bu çağın sihirbazlarıdır. Bunlardan kurtulmanın çaresi, Müslüman olarak kendi Musa’larımıza sahip çıkmamızdır.
Müslümanlar, “Musa”larını Firavun’ların saraylarından kurtarmadıkları müddetçe sihirbazların belirledikleri gündemlerle günlerini geçirmekten kurtulamazlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.