Abdullah Şanlıdağ

Abdullah Şanlıdağ

Saray halkı ve hizmetçiler

Saray halkı ve hizmetçiler

İslam dünyasının en temel problemleri kimlik bunalımı, şahsiyet zedelenmesi, bilimde ve teknolojide geri kalış ve ekonomik kalkınmamışlıktır.

Devrim Yasaları ile birlikte İslam’a ait ne kadar kurum varsa kapatan, hatta evrensel Arap dilini yasaklayan bu ülkede; 87 senedir Batı’nın normları uygulanmaktadır. Avrupa’dan bünyemize sızmış bulunan virüslerden arınmamızın yegane yolu, yine Batı’dan kurtulmaktan ve kendi inancımıza, kültürümüze dönmekten geçmektedir. Batı kültürü en az iki-üç nesil yetiştirdi. Batı’nın normlarına göre yetişen neslin yeniden asli kimliğine döndürülmesi, uzun soluklu çalışmayı gerektirir. Genlerimize kadar kök salan modernleşme, batılılaşma ve demokratik kültürün yerine vahye dayalı ilkelerin hayata hakim kılınması, elbette kolay olmasa gerek.

Yanlış yoldan dönülür mü? Dönülür elbet. Raydan çıkan treni tekrar rayına oturtabilmek için bir çalışma gereklidir. Önce Batı’ya yönelen ve bu yüzden de raydan çıkan treni yoluna yöneltmemiz, sonra da ona yeni yol haritaları çizmemiz gerekmektedir.

Yol haritası çizecek olan aydınlar ve alimlerimizde şuur, kendini ve değerini bilme, dünya değerlerini tanıma gibi önemli dinamiklere vakıf olmaları gerekmektedir. Sadece ilmihal bilgisi düzeyinde ilme sahip, seküler ve küresel dünyanın gerçeklerinden habersiz şahsiyetlerin hiç kimseye verebilecekleri bir şeyleri yoktur. Teknolojinin geldiği seviyeyi hesap ederek dünyayı küçük bir köye benzetenlere katılmamak ne mümkün! Dünyanın efendisi (!)ABD, oturduğu yerden vuracağı hedefin koordinatını hesaplıyorsa, siz onları hangi güçle devirebileceğinizi zannediyorsunuz?

Çare ne? “Hastalığın teşhisi iyi de, tedavi olarak neyi tavsiye ediyorsunuz?” diyenleri duyar gibiyim. Bu işte en önemli kaynak, insanın bizzat kendisidir. İşlenecek en güzel maden insandır. İnsandan sonra sıra, işlenecek yer altı ve yer üstü servetlerine gelir. İnsanın kendisi güzel işlenir, düşünce yapısı sağlam olursa, işleyeceği madenleri de güzel işler. Tüm bunlara ışık tutacak ve yön verecek yol haritası Allah’ın kitabı ve Rasülünün sünnetidir.

Dünyanın yükselen değeri demokrasi, kendisi dışındaki tüm sistemleri etkileyerek egemenliği altına almıştır. Şuanda küresel gücün başını çektiği bu hareketi etkileyecek, kendi menziline yönelecek bir hareket mevcut değildir. Kısmi hareketler bunun müstesnasıdır.

İlkel kabileler ve çadırdan yönetilen devletçikler dahi demokrat kesildiler. Müslüman demokrat, Hıristiyan demokrat, Musevi demokrat, liberal demokrat vs. her türden demokratın olduğu bir iklimi yaşıyoruz. Bu nasıl bir sistemdir ki her dinden insanın ana unsuru olabiliyor, hepsine şekil verebiliyor. Katil Amerika dahi demokrasiye eklemlenerek gemisini yürütmektedir. ABD’nin Irak’ı işgal etmesi ve binlerce insanı öldürmesi de demokrasi adınadır. Tüm bunlar, bu yazının demokrasi düşmanlığı üzerine inşa edildiği anlamına gelmez. Benim kişisel tercihim İslam’ın bir bütün olarak egemenliğidir. Modern seküler dünyada diğer beşeri doktrinlere nazaran demokrasi ehven-i şerdir. Küresel sistem ve şartlar gözetildiğinde, demokrasiyi sahiplenmekten ve içeriğini insani değerlerle kuşatmaktan başka çıkar yol olmadığını söyleyebiliriz.

Allah’ın evrensel dini İslam’ın dışındaki bütün din ve sistemlerin demokrasiye eklenmesi, sentezleşmesi mümkündür. Doğası ve tabiatı gereği İslam’ın böyle bir şeye ihtiyacı olmadığı gibi, asla rızası da söz konusu olamaz. Kendilerini demokrat Müslüman olarak adlandıranlar, Allah’ın “Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin. (Ali-i İmran, 102) ayetini bilmezler mi?

Müslümanların demokrasi rüzgarına kapılmalarının en önemli sebebi modern ve konforlu bir dünya takdim etmesidir. Güzel bir kadının cazibesi neyse, demokrasi denen düzenin cazibesi de öyledir.

Demokrasinin merkezi ABD ve Batı dünyasıdır. Kitaplarda toz-pembe tarif edilen demokrasinin “d”si dahi ABD ve diğer Avrupa ülkelerinde yoktur. Sanatta, kültürde, ekonomide ve teknolojinin tüm dalında ilerde olmalarının sebebi demokrasi yanlısı olmalarından kaynaklanmıyor. Batı’nın üstünlük alanlarına bakarak bunun demokrasiden kaynaklandığını zanneden Müslümanlar paradoks yaşıyorlar.

Bendeniz, iki kutuplu bir dünyada yaşadığımıza inanıyorum. Yerliler ve yabancılar. Siz buna, saraylılar ve onların hizmetçileri de diyebilirsiniz. Cemil Meriç demokrasiyi ayak takımının despotizmi olarak tanımlamıştı.

Demokrasiyi saray halkının düzeni olarak kabul edebiliriz. Dünya halklarını sömürmenin en garantili yolu buradan geçer. Bu düzen, batılı olmayan kahir çoğunluğun varlığı ve emekleri üzerine inşa edilmiştir. Dolayısı ile saraylı olmayı sağlayan etken demokrasinin kendisi değildir. Şunu demek istiyorum: Saraya giden yol, demokrasiye sarılmaktan ve yerel değerlere yeni anlamlar yüklemekten geçmiyor.

Haşiye: Mahalli seçimleri de geride bıraktık. Acısıyla tatlısıyla; birbirimizi bazen üzerek, bazen nefret diliyle inciterek bir seçim atmosferi yaşadık. Herkes çıkarması gereken dersi çıkarsın. Cemaat mensubu kardeşler Kemalist CHP ile kol kola yürümenin yanlışlığını, CHP ise kendi tabanını hiçe sayarak dindar bir cemaatle ittifak yapmanın nelere mal olduğunu görmüştür. İktidar ise sırtında küfe taşımanın zorluğunu gördü, inşallah bundan sonra daha temkinli davranır.

Muhtarlık seçimlerinde yaşanan cehalet diz boyu… Harcanan, israf edilen servetle neler yapılmaz?.. Değer mi insanların birbirini öldürmesi, kan gözyaşı, husumet… Geriye ne kaldı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Şanlıdağ Arşivi