“Anayasa”dan önce “Ana Kaynak”...
Yerel seçim öncesi sancılı süreç ve Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde görülen sıkıntılı noktalar, yeni bir anayasanın gerekliliğini daha net olarak gösteriyor. Başbakan Erdoğan’ın “halk başkanını seçecek” sözü, bu gerekliliğin önemini daha bir açığa çıkarmış bulunuyor.
Ancak, “kalıcı çözüm” ve ülkenin ihtiyacı olan “değişim” için, “anayasa”dan önce yeni bir “Ana Kaynak”ın belirlenmesi ve lazımdır.
Devlet, sadece “tüzel kişilik” olarak da kurulabilir ve ayakta durabilir, belli bir “sistem”i yürütebilir, “kurumsal organizasyon”u sürdürebilir; ancak böyle bir devlet sadece bu haliyle “toplumsal taban”a dayanıyor olamaz. Böyle bir devlet, “topluma sahip olan, toplumu mal edinen devlet”tir ve bununla “toplumun devleti” arasında temelde ve özde farklılıklar vardır. Bu noktada daha da “öz”e inersek, devlete ruh veren “ana kaynak”ın ne olması gerektiğini belirlememiz gerekiyor. Yani “toplumun devleti”nde ve sadece güç ve kurumsal organizasyona dayalı tabansız “devlet tüzel kişiliği”nde devletin dayandığı ana kaynağın ne olduğu belirlenmeli, bununla ilintili olarak “ideoloji” ile “inanç/düşünce” kavramlarının “ana kaynak”la alâkası kurulmalıdır.
“Devlet”in yaşayabilmesi için gerekli olan ruh, dayandığı “ana kaynak”tır. Her devlet, esas itibariyle kendine ruh ve beden veren “ana kaynak”a dayalı olduğu sürece yaşar, ondan uzaklaştığı sürece varlığı tehlikeye girer; “ana kaynak”ını inkâr ettiği andan itibaren de yıkılır, gider. Bu değişmez bir sabitedir; ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, “ana kaynak”ın niteliğinin ne olduğudur. Zira “ana kaynak”ın türüne göre, devletin hem niteliği değişecek, hem de “ana kaynak” ile “devlet” arasındaki ilişkinin mahiyeti farklılaşacaktır.
Bu kapsamda diyebiliriz ki, eğer devlet “toplumun devleti” ise, ana kaynak “toplumun kimlik ve kişilik değerlerini teşkil eden ve besleyen kaynak”tır; ki bunu “inanç/düşünce-kültür/gelenek” kavramıyla belirtebiliriz.
“Ana Kaynak”, alışılagelen hukuki terim olarak “anayasa” değildir. Devlet tüzel kişiliğinin işleyişine ve bu tüzel kişilik ile toplum ve birey arasındaki münasebetlerin dayandığı esaslara ilişkin çerçeveyi gösteren anayasa da aslında bir “Ana Kaynak”a dayanır. Ana kaynak, devlet ölçeğinde devletin dayandığı kurumsal ve hukuksal yapının olmazsa olmaz niteliklerini, başlıca esaslarını, devletin idari, siyasi, sosyal ve hukuki sisteminin dayanacağı temel ilkeleri, devlet tüzel kişiliğinin nasıl ve ne şekilde bir varlık olması gerektiğini belirler; toplum ölçeğinde ise önce toplumun teşekkül tarzını ve teşekküle esas alınan temel ilkeleri, toplumun maddi ve manevi bütün yönlerini, toplumsal ve bireysel davranış türlerinden hâl ve gidişe, düşünce ve inanç esaslarından yaşama ve davranış biçimlerine, bireysel yaşantının bütün hususiyetlerinden birey-toplum ve birey/toplum-devlet münasebetlerine kadar bütün hususları tayin eder ve biçimlendirir.
Demek ki Ana Kaynak, hem toplumsal bünyeyi, hem de unsurlarıyla bir bütün olarak devlet tüzel kişiliğinin oluşumunu sağlamaktadır. Bundan ötürüdür ki, “Ana Kaynak” olmadan ne bir devlet tüzel kişiliği tesis edilebilir, ne de bireysel varlıkları bir toplum bünyesinde organize etmek mümkün olabilir.
Bir toplum için olmazsa olmaz nitelikteki ana kaynak, asla “ideoloji” temelli olmamalıdır. Özellikle bizim gibi halkı müslüman olan bir devletin anayasasının dayanacağı ana kaynağın, “inanç/düşünce” olmazı şarttır.
Madem ki devletin vazifesi topluma hizmet etmektir ve bunun için de toplumsal kimlik ve kişilik değerlerine dayanmak, toplumun hak ve özgürlüklerini korumak ve yürütmek durumundadır; o halde ana kaynağın, toplumun inanç, düşünce, kültür ve kimlik değerleri olması gayet tabiîdir.
Burada “inanç” ile birlikte “düşünce”yi de zikretmemin sebebi, “inanca dayalı düşünce”nin gelişiminin ve sistemi belirlemesinin önemine vurgu yapmaktır.
Esas itibariyle, “inanç/düşünce” olan ana kaynak, toplum ve devlet üzerinde belirleyici ve düzenleyici bir role sahiptir. Yani “inanç” ve “inanca dayalı düşünce”, bir “hakim unsur” olarak devlete ve topluma biçim verir, devlet ve toplum tesis aşamasında buna göre kurgulanır, daha sonra aynı çerçevede geliştirilebilir. Devlet de, toplum da “inanç”a ve “inanca dayalı düşünce”ye müdahale edemez, onu biçimlendiremez. Biçimlendirmeye kalkıştığında, ana kaynaktan uzaklaşmaya da başlamış ve onu ideolojileştirmiş olur; ki bu durumda “topluma yabancı bir ana kaynak”a yönelme sözkonusudur.
Eğer anayasaların dayandığı “ana kaynak” olarak ideoloji eses alınırsa, “devletli hayat” sorunlu geçecek demektir. İşte bugünkü “sorunlu Devlet sistemi” böyle kurulmuştur.
Anayasadan önce “Ana Kaynak” belirlenirse, “2023 vizyonu” da, “2071 vizyonu” da sağlam temele oturtulmuş olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.