Muhasebe diliyle
Aklı geveze, ruhu sersem eden bunca kargaşa içinde, asude bir iklime çekilerek kendimizi dinleyebilmek oldukça zor görünüyor. Ne ki böylesi bir muhasebeye, hele üç aylar gibi ilahi armağanların sökün edip başımıza üşüştüğü bir zaman diliminde, çok muhtaç bulunuyoruz. Zarfı değerli kılan mazruf; bu kıymetli zaman zarfında, bizim salih amellerimizden ve onlara apayrı değerler kazandıran iyi niyetlerimizden başkası olmayacaktır.
Efendimiz (a.s), bir hadislerinde, “hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin” buyurur. Olacağı muhakkak olan hesaba çekilme vaktinin ne zaman olacağı belirsiz olduğuna göre, her anımızı muhasebe ile geçirmek zorundayız. Çekileceğimiz hesabın envanteri, bahşedilen nimetlerin yekunu olacağına göre, alıp verdiğimiz her soluk, içtiğimiz her yudum su, yediğimiz her lokma, bizi derinden derine düşündürmeli; bütün bu nimetlerin şükrünü eda edip edemediğimiz hususunda birer uyarıcı olmalıdır. İçtiği bir bardak soğuk suyun ardından gözyaşlarına boğulan Hz. Ebu Bekir (r.a.)’in muhasebe şuuru hepimize örnek olmalıdır. Kendisine niçin ağladığı sorulduğunda: “Sonra, kesinlikle ve mutlaka verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz” (Tekasür, 8) ayetini hatırladım, onun için ağladım” diyecektir.
Yaratılış gayemizi unutturan her şey, önümüzde bir gaflet sarmalı gibi durmaktadır. Yaratılış gayemiz ise, Allah’ı bilip tanıma ve tanımamız ölçüsünde içimizi dolduran muhabbetin yönlendirmesiyle O’na samimi kul olmaktan öte bir şey değildir. Kulluğu bütün mahiyetimize yayarak yapmak ise ufkumuzu doldurması gereken en kutlu maksat, en ileri ideal olmalıdır. Başka emellere harcanmış dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar ve yıllar ise sadece kuru emek, zayi edilmiş ömür demektir.
Kulluğu kolektif hale getirmek ise, müminlerin dertleriyle yakından ilgilenen, müminlerin derdini kendine dert edinen diğerkam ruhların harcıdır. Bu seçkin ruhların yolu cihat yoludur; inandığı ve yaşadığı değerleri muhtaç olan bütün gönüllere taşıma ameliyesidir; aynı değerleri paylaştığı insanların tasa ve sevincine ortak olma şuurudur; İslam aleminin ve Müslümanların maruz kaldığı her türlü sıkıntıyı vicdanında duyma ve onları mevcut sıkıntılardan kurtarma uğruna can da dahil verilebilecek her şeyi verme, bütün mevcudiyetini bu uğurda seferber kılma cehdidir.
Mısır’daki toplu kıyım anlamına gelen idam kararlarını lanetlemeyen kişilerin, birer melun olarak huzuru ilahide hesap vereceği bu vesile ile bir daha düşünülmelidir. Beş yaşındaki Filistinli çocuğun, İsrailli askerin elinde kıvranışını içine sindirebilen herkesin ulu divanda birer zalim olarak yargılanacağı asla unutulmamalıdır. Suriye’de, Irak’ta, Arakan’da, Doğu Türkistan’da utanç verici işkenceler altında inleyen mazlumların arşı inleten “ah” larını duymazdan, görmezden gelenlerin, mahşerde körler ve sağırlar olarak haşir olacakları daim hatırlanmalıdır. “Müminlerin dertleriyle dertlenmeyenler bizden değildir” hadis-i şerifinin beyanı uyarınca, böylesi bir ilgisizliğin insanı nasıl bir cehenneme savuracağı bir fikri sabit keyfiyetiyle sürekli göz önünde tutulmalıdır.
Ortak çıkarları baz alıp, İslam düşmanlarıyla el ele vererek meşru bir hükümete, meşru bir devlete karşı kıyama kalkışan ve bu uğurda sefilliğin bütün serbest oyunlarını denemede misyon üstlenen “paralel örgütün” tüm aktif elemanları da idrak ettiğimiz bu güzel ayların ikliminden istifade ile kendilerini ve yaptıklarını bir daha muhaseben geçirmelidirler. İnanan toplumu ortasından ikiye bölmenin; anneyi babayı evlada, evladı anneye babaya düşman etmenin; kardeşi kardeşe, akrabayı birbirine kırdırmanın ne denli büyük bir vebal olduğunu; böylesi bir vebalden onları hiçbir kişisel amelin kurtaramayacağını, hukuk-i umuminin haklarını çiğnemiş bulunmanın hesap gününde insanı nasıl müflis ve menfur hale getireceğini gafletsiz bir kalple, cerbezesiz bir akılla, garazsız bir vicdanla tekrar tekrar tefekkür ve tezekkür etmelidirler. Kaybettikleri dünyadan çok, kaybetme ihtimali büyük ahretleri için yanıp tutuşmalı; mecalleri varsa hiç olmazsa ahretlerinin kurtulması adına Allah’a yalvarıp yakarmalıdırlar.
Bu günleri fırsat bilip, şimdiye kadar ölmesi için dua ettikleri “Uzun adama”, ömrünün uzun olması için dua etmelidirler bir de. Eğer o dik durmasaydı, onların şantajlarına boyun eğseydi, ülke bugün nasıl bir daha kurtulması imkansız sonsuz kaosa sürüklenirdi; bu kıyamdan, bu ayaklanmadan ümmet nasıl onulmaz darbeler alır, nasıl delik deşik olurdu, kaldıysa biraz şuurlarıyla bunları düşünmelidirler; ve böylesi korkunç bir günahı işlemeye fırsat vermediği için “Uzun adam”ın vesilesiyle Rabbülalemine şükretmelidirler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.