Başbakan’ın Köln konuşmasında “Yeni Avrupa Politikası”-1
Dünyada, başka bir ülkede miting yapan kaç tane Devlet Başkanı ya da Başbakan var? Ben, bir tek ABD Başkanı’nın Mısır’da yaptığı mitingi hatırlıyorum. “Dünya gücü” olan ABD, “yeni Amerikan dış politikası”na ilişkin olarak “İslam coğrafyası”na vermek istediği “mesajlar”ı Mısır’da yaptığı miting ile duyurmuştu.
Ama “dünya gücü” olan bir devlet başkanının dünyanın herhangi bir yerinde miting yapması o kadar da dikkat çekici değildi. Asıl dikkat çekici olan, dünyada bu işi yapan ikinci kişinin, yani Başbakan Erdoğan’ın Almanya’nın Köln kentinde yaptığı miting oldu. Zira, Cumhuriyet kuruldu kurulalı vesayet altında tutulan bir ülkenin Başbakan’ının, gidip başka bir ülkede, hem de Avrupa’nın en önemli ülkelerinden birinde miting yapması görülmüş bir şey değildi. Nitekim başta Almanya olmak üzere pek çok ülke ürpererek, “Türkiye böyle nereye gidiyor?” diye endişelendi. Alman basınının o dozunu aşmış tepkisi başka neyle izah edilebilir ki?
Ama tepkilere aldırmayan Başbakan Erdoğan, gelinen nokta itibariyle “Türkiye’nin yeni tutumları”na dair “Avrupa’ya vermek istediği mesajlar”ı, Avrupa’nın kilit ülkelerinden olan Almanya’nın Köln kentinde yaptığı konuşmayla verdi. İşte bugün ve yarın, Başbakan’ın Köln konuşmasında verdiği, “Türkiye’nin yeni Avrupa politikası”na dair mesajlardan bazılarına dikkat çekmek istiyorum.
Evvela şunu söyleyeyim: Sadece böyle bir miting yapılmış olması bile, Türkiye’nin hem Avrupa’ya, hem de tüm dünyaya verdiği ilk ve önemli bir mesajdır. Bu mesaj şudur: “Biz artık dünya gücü olmaya adayız!” Nitekim bu mesajı ifade eden doğrudan cümleler, Başbakan’ın konuşmasında kullanılarak mesaja dair doğru algı pekiştirilmiş oldu. Hatta yeni Avrupa politikasının iç politikayla da entegre olarak sürdürüleceğine dair şu ifade dikkat çekicidir: “Biz iktidara manşetlerle gelmedik. İçeride ve dışarıda atılan manşetler de bize istikamet çizemeyecek, Türkiye’ye rota çizemeyecektir.” Böylece Başbakan, Türkiye’nin yeni rotasının ve bu rotanın niteliklerinin artık dışarıdan belerlenmeyeceğini vurgulayıp, bunu gidip Avrupa’nın ortasında ilan etmiş oldu.
Başbakan’ın Köln konuşmasında verdiği mesaj başlangıç mesajından ibaret değil. Daha ofansif, daha etkin ve kök salmış bir Avrupa Politikası, Avrupa’daki Türk işçilerine yaptığı teşekkürden de anlaşılıyor. Başbakan, Avrupa’da yaşayan Türk işçilerine seslenip diyor ki: “Millet olarak sizlere minnettarız, her birinize müteşekkiriz.” Bu cümlelerin arkasındaki mesaj, aslında şudur: “Siz, ülkemizin ve milletimizin Avrupa’daki akıncıları, uç beyleri oldunuz. Bu görevinizden dolayı sizlere müteşekkiriz.” Yani aslında bu mesaj gereği, Türkiye, Avrupa’daki vatandaşlarını o ülkelerde “Türkiye lehine lobi faaliyetleri” yapacak şekilde örgütleyecek demektir. Nitekim Avrupa’daki Türk varlığının 50 yılı geride bıraktığını vurgulayan Başbakan, bunun “geri dönülmez”liğine de işaret etmiş oldu.
Başbakan, konuşmasında “Soma faciası”nı unutmadı. Çünkü kendisini dinleyenler içinde önemli bir kitlenin, Avrupa’daki maden ocaklarında çalışanlar olduğunu biliyor ve bunun için de, maden ocakları üzerinden illiyet bağı kurarak, gönüllerin acılarını, yüreklerin endişelerini paylaştığını ifade etmek istiyordu. Nitekim konuşmasında, “Tayyip Erdoğan, kömür ocağının havasını bilir. Ben masada oturmadım, kömür ocağına indim. Kömür ocağının derinliklerinde 4-5 km gittikten sonra kömür çıkardık, madenci kardeşlerimizle birlikte orada yemeğimizi de yedik” diyerek, “içinizden biriyim” mesajı verip, teveccühün devamını sağlamaya çalıştı. Bu aslında, teveccühün devamı için gerekenin yapılacağına dair fiili taahhüdün yanında, Avrupa’da yaşayan maden işçilerine verdiği değerin de göstergesidir. Başbakan, Avrupa ülkelerinin en ağır işleri lâyık gördüğü Türkiyeli maden işçileri üzerinden, Avrupa politikasına dair yerleşik ve kökleşmiş bir senaryoya hayat kazandırılacağına işaret etmiş oldu.
Başbakan’ın, “Avrupa Birliği Parlamento seçimleri için buradan oy devşiremezsiniz. 17 Aralık, 25 Aralık’ta hopladınız oturdunuz. Benim Milletim size dersi 30 Mart’ta verdi” sözü, Avrupa’ya verilen mesajlar bakımından bence en derin manaları içeriyor. Çünkü, bunun satır arası mesajı şudur: “Ey Avrupa, siz ülkemizde yapılan farklı derin operasyonlardan istifadeyle üzerimizde etkinlik kurmaya kalkışsanız da bunu yapamadınız ve yapamayacaksınız. Ancak biz, sizde yaşayan vatandaşlarımızın oyları aracılığıyla, sizin parlamentolarınızda etkinlik kurabilecek güçteyiz ve bunu da yapacağız.” Bu, ofansif Avrupa politikasına işarettir.
Avrupa’nın vesayetine ve denetim yapma arzusuna reddiye bakımından önemli bir cümle de şudur: “Benim ülkemin halkının verdiği kararı bir yerlerin onaylamasına ihtiyacımız yok.” İşte bu “Milletimin verdiği karara başka birilerinin onay almaya ihtiyacı yok” cümlesi, artık Batı vesayetinin ülkemizde geçmediğinin, bağımsız politika belirlemeye geçildiğinin doğrudan ifadesidir. Başbakan’ın, halkla beraber olunduğuna dair örnekleri verirken kullandığı “Batı, bunu iyi anlaman lazım” cümlesi, artık Batı’nın vesayetinden ve denetiminden bağımsız olmaya dönük bir politika izlendiğinin açık göstergesidir.
Konuya yarın devam edeceğim inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.