Ateşe dayanabilmek
Müslümanlar, dünya hayatını oyun ve eğlenceden ibaret görürler. Oyun ve eğlence yeri olmasına rağmen ahirete hazırlanmanın ve Allah’ı razı edebilmenin yolu buradan geçmektedir. Bütün kervanlar bu yolu kullanmışlar; Rasüller, Nebiler, ilim erbabı ulema ve daha nice Allah dostlarının hepsi de bu yoldan gelip geçmişlerdir. Bu manada dünya bir konaklama yeri görevini üstlenmiş gibi görünüyorsa da, amaca ulaştıran önemli bir sebeptir.
Hayatın hedefi, kişinin dünya görüşü ve inancına göre şekilleniyor. Allah’a ve O’nun bildirdiği hakikatlere inanan kişiye göre dünyaya gelmekten maksat, Yüce Allah’a kulluk yapmak ve O’nun rızasını kazanmaktır. Eğer dünyaya gelmekten maksat, yemek ve içmekten ibaret olsaydı, hayvanla insan arasında hiçbir fark olmazdı. Düşünen ve tefekkür eden bir insan (inancı ve dünya görüşü ne olursa olsun) hayatın bir hedefinin olduğunu idrak eder.
İnanan insan için, yaşanılan bu hayatın bir gün hesabının sorulacağı mutlak olduğundan, “Ateşe dayanabileceğiniz kadar günah işleyiniz” mealindeki hadisi şerifin önemi büyük önem arz eder.
İslam’ın yaşanması ve yaşatılması noktasında mü’minler birbirlerine yardımcı olurlar.
“Doğrusu takva sahipleri (Allah’ın emirlerine uygun yaşayanlar) gölgelerde, pınar (baş)larında, hem de canlarının istediği meyveler içindedirler.” (Mürselat, 41-42)
“Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü’minlerin misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler.” (Buhari, Edeb )
Bu yazıyı kaleme alırken, tasavvuf ehlinden Şakik-i Bel-hi’nin tavsiyeleri aklıma geldi. Konumuzla birebir örtüştüğü için, aynen aktarayım:
“Beş şeye yapışınız ve onlarla amel ediniz. Kendisine muhtaç olduğunuz kadar Allah’a kulluk ediniz. Dünyada olan ömrünüz kadar dünyadan alınız. Azabına dayanacağınız kadar günah işleyiniz. Kabirde duracağınız kadar dünyada hazırlık yapınız. Cennette istediğiniz makama göre, cennet için çalışınız.”
Kelam-ı kibarda denir ki, gerçek dost istersen Allah yeter. Kâinatın Rabbi olan Allah’a muhtaçlığımız ne kadardır? O’na muhtaç olmadığımız husus var mıdır? İdrak ve iman sahiplerine göre Allah’a ihtiyacımızın olmadığı tek bir saniye bile yoktur. Her an alıp verdiğimiz nefeste, atan kalbimizde, soluduğumuz havada, tükettiğimiz nimetlerde Allah’a muhtacız. O’nun iradesi, merhameti ve gücü olmaksızın adımımızı dahi atamayız. O halde O’na hiçbir şeyi şirk koşmadan ibadet etmeli ve rızasını kazanmaya çalışmalıyız.
Dünyada ne kadar kalacağını hiç kimse bilemez. Bilinen bir gerçek varsa o da, bu fani dünyanın bir gün sona ereceği ve her canlının Allah’a kavuşacağıdır. Dünya kadar servetimiz olsa, ne fayda! Kabre götüreceğimiz, birkaç metre kefen ve salih amellerdir. Çıkınını boş şeylerle dolduran ve ömrünü hoyratça tüketenlerin kabre ne götürecekleri malumdur.
Bir kez denemeye kalkıştım, başaramadım. Kibrit çöpünün yanıp sönmesi ne kadar zaman alır? Nazik tenlerimizin ve tatlı canlarımızın buna bile dayanma gücü yoktur. Peki cehennemin azabına nasıl tahammül edeceğiz?
Issız bir adaya veya karanlık bir mekâna hapsedilseniz, ne kadar dayanabilirsiniz? Dedem rahmetli, “Oğlum, yalnızlık Allah’a mahsustur” derdi. Kabrin karanlık bir çukur olduğunu bilenlerdeniz. Amellerimizle baş başa bırakıldığımızda, acaba “Berzah aleminde” ne yapacağız?
Kabri; cennet bahçelerinden kılabilmenin yolu, dünya hayatını İslam’la şekillendirmekten geçmektedir. Üç günlük dünya hayatı için, ebedi olan uhrevi hayatı katledenlerin sonu hüsrandır.
Hayatın hedefi, yalnızca Allah’a kulluktur. Kulluğun reçetesi Kur’an’dadır. Kur’an’a tabi olanlar, nurlu yolun muttaki- takva şahsiyetleridir.
Allah, yarattığı kullarını peygamberler vasıtası ile uyarmış, yol haritasını bizzat kendisi çizmiştir. Mü’mine düşen, yol haritası çizmek değil, çizilen haritaya uymaktır. Allah’ın belirlediği kanunlara tabii olmayanlar, mutlak surette başka kanunlara tabii oluyorlardır. Bazen kişinin kendi heva ve hevesi dahi belirleyici etken olmaktadır. Kur’an böylelerini, heva ve hevesini ilah ittihaz etmekle suçlar. Heva ve hevesin ilah kabul edilmediği yerde, bir başkalarının talimatları gündeme gelir ki, bu da onları Rab ve ilah kabul etmek demektir.
İşte ateşin dokunacağı kişiler bunlardır. Allah’tan başkasını Rab ve ilah kabul edenler, tabii oldukları tağutları suçlayarak, kendilerini saptıranların onlar olduğunu söyleyecekler ama, karşılıklı suçlama sahnesinin her iki tarafa da faydası olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.