Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Merhameti Kuşanma Vakti

Merhameti Kuşanma Vakti

Zaman akıp gidiyor… Mübarek “Üç Aylar”ın idrakinde miyiz? Şu duayı ne kadar tekrarlıyoruz?

“Ey Allah’ım! Bize Receb’i ve Şaban’ı mübarek kıl ve bizi Ramazan’a eriştir.”

Rahmet ve merhamet ayı olan Şehr-i Ramazan’a hızla yaklaşıyoruz… Receb ayını geride bırakıp Şaban ayına girmişken, gönüllerimiz Ramazan-ı Şerif’e ne kadar hazır? Zünnûn-ı Mısrî; “Receb ayı ekim, Şaban ayı bakım, Ramazan ayı hasat zamanıdır”der. Ramazan ayında verimli bir manevi hasat için gerekli ekim ve bakımı yaptık mı? Meselâ; bir Mîrâc gecesini daha idrak edip, Berat gecesine de yaklaşırken, her namazımızı “mîrâc” kılmayı sağlayacak bir namaz duyarlılığı kuşanabildik mi? Rükû ve secdelerimizin yansımalarını, yüzümüze, özümüze, kişiliğimize ve davranışlarımıza yansıtabildik mi?

“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onunla birlikte olanlar da inkârcılara karşı şiddetli, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükû edenler secde edenler olarak görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların belirtileri yüzlerindeki (benlik ve davranışlarındaki) secde izleridir.” (Fetih, 29)

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s) ve ashabı gibi, ilişkilerimize merhameti hâkim kılabildik mi?

Şu âyette buyurulduğu üzere, “İman edip birbirlerine sabır tavsiye edenlerden ve birbirlerine merhamet tavsiye edenlerden olmak” (Beled, 17) için gerekli çabayı ortaya koyabildik mi?

Merhameti ve sabrı tavsiyeyi de içine alan bir ilkeyle iyiliği emredip kötülüğü engelliyor muyuz?

Huzeyfe (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (s.) buyurdular ki: “Nefsimi elinde tutan Zat’a yemin olsun ki, ya ma’rufu (iyiliği) emreder ve münkerden (kötülükten) alıkoyarsınız veya Allah (c.c.)’ın katından umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez.” (Ebu Dâvud, Melâhim 17; Tirmizî, Tefsir Mâide, Fiten 8; İbn Mâce, Fiten 20)

En genel çerçeve ile insanları Kur’ân’la uyarıp, kınayanların kınamasından korkmayabiliyor muyuz?

“Siz haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Zikir’le (Kur’ân’la) uyarmaktan vaz mı geçelim?” (Zuhruf 5) ilahi ilkesi gereği, hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye etmekten geri durmayabiliyor muyuz?

“Kim Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için verir, Allah için engel olursa, imanını kemale erdirmiş olur.” (Ebû Dâvûd, Sünne 15) buyuruyor Efendimiz. Peki, sevgi ve nefretlerimiz, aldıklarımız ve verdiklerimiz, emrettiklerimiz ve engellediklerimiz yalnız Allah için mi? Başa dönelim:

“Ben Muhammed’im, ben Ahmed’im. Ve (ben) rahmet/merhamet peygamberiyim, tevbe peygamberiyim…” (Ahmed b. Hanbel, V/405) buyuran Efendimiz (s) gibi merhametli miyiz? Yine, O’nun gibi her gün yetmiş kere veya yüz kere yani çok çok tevbe ve istiğfar edebiliyor muyuz?

“İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Tevhid 2) buyuran “Merhamet Peygamberi”nin (s) ümmeti olarak; O’nun (s) “Şaban benim ayım” dediği şu ayda merhameti kuşanabiliyor muyuz? İnsanların birbirine merhameti, sevgiyi ve saygıyı kaybettiği şu merhametsiz çağda, Rahman ve Rahim olan Allah’ın bize olan merhametini kaybetmekten korkuyor muyuz? Allah’ın merhamet etmediği insanlar ebediyen mahvolmuş demek değil midir? Onun merhamet etmediğine kim merhamet edebilir? Efendimizin şu sözü kesin ve keskin bir uyarı değil mi?

“Küçüklerimize merhamet, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr 15)

Allah’ın merhametini kaybetmekten korkmayan, başkalarına nasıl merhamet edebilir? O halde:

“Nerede ve nasıl olursan ol, Allah’tan kork. Kötülük işlersen, hemen arkasından iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün. İnsanlarla güzel geçin!” (Tirmizî, Birr 55) diyen Efendimize iyi kulak verelim!

Ashabın “insanlar arasında yürüyen Kur’ân” olarak nitelediği Peygamberimize (s) şöyle soruldu:

-Ey Allah’ın Rasûlü! Kurtuluşumuz nasıl olacak?

Bu soruyu soran sahabeye Efendimizin (s) cevabı şöyle oldu:

“Dilini tut, evini misafire aç, günahlarına da ağla!” (Tirmizi, Zühd 61)

Evet, günahlarımıza ağlayabiliyor muyuz? Allah’tan gereği gibi ve gerçekten korkabiliyor muyuz?

Riyazü’s Salihin’de yer alan bir hadis-i şerifte: “İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz.” buyuruluyor.

Fudayl bin İyaz da; “Her şeyin bir zekâtı vardır, aklın zekâtı da âhiret endişesidir.” diyor.

Bu dünyada yapılanların hesabının tek tek görüleceği ve zerre kadar olsa hiçbir şeyin ihmal edilmeyeceği o Ahiret gününden endişe etmeyen bir insan akıllı olduğunu söyleyebilir mi?

İmdi, Şaban-ı Şerif’teyiz ve hızla Şehr-i Ramazan’a yaklaşıyoruz. Rabbim hepimizi o mübarek “hasat mevsimi”ne eriştirsin. Ahiret’e azık hazırlamaya, merhameti ve takvayı kuşanmaya bakalım, vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi