Nerelerdesiniz muhteremler?
“Kim bu muhteremler?” demeyin. Onları herkes tanır. İki eski “Cumhuriyetçi”. Yani gazete cumhuriyetçisi! Biri darbecilikten liberalliğe, terfi etti, diğeri ABD’nin derin yapılarıyla işbirliğine. Gazeteciliğin kaşarlanmışlarından ikisi de. Sonunda ikisi bir hususta birleşti: Başbakan düşmanlığı. Elbette o bir sembol, asıl düşman Türkiye!
Türkiye’ye düşmanlıkta sınır tanımadıklarını yazdıkları son bir kaç yazıya bakarak kolaylıkla anlayabilirsiniz.
Bu ikili düne kadar, Diyarbakır’da kazara birisi yellense, “aman misk ü amber kokuyor, bronşlarımızı, ciğer loblarımızı dolduralım; alveollerimizi canlandıralım” diye soluğu orada alırlardı. Bu yellenmenin sosyo-politik yönlerini, stratejik vechelerini bütün ciddiyeti ile anlata anlata bitiremezlerdi. Oradan Rojava’ya geçer, mevzuyu bir de sınırın öbür tarafından tafsil ederlerdi.
Kaç gün oldu annelerin BDP-HDP fiyakasını yerle bir eden eylemleri başlayalı, Diyarbakır’da?
Ben saymadım. Bana kalırsa o anneler manen hep orada idi... Onlar bu milletin anneleri. İster Kürt deyin, ister Türk! Halis anneler. Örgütün besleyip üstümüze saldığı “hamam anaları” değil bunlar, gerçek anneler.
Hani örgüt adı “barış anaları” ya, icab ettiğinde İstanbul’da veya Hakkari’de barışçıl gösteri saldırganlıkları yaparlar, teröristlere zaman kazandırırlar ya... O fasileden değil bunlar. Bunlar hakiki anneler, gönülden anneler...
Çok tabii bir şeyi, çocuklarını istiyorlar!
Bu geleceği istemek. Gelecekte, çocukların terör örgütü tarafından kendilerine ve topluma karşı kullanılmamasını istemek. İnsanca barış içinde yaşamayı talep etmek...
Tamam siyaset, fikir, hayat tarzı... Farklarıyla, beraberlikleriyle, müşterekleriyle bütün Türkiye’yi istemek.
Bu insanî eylem en çok kimi rahatsız etti?
Sahte Selahattin’i. Adamın kimyasını bozdu. Bütün etnik söylemi yerle bir eden bir tezahür bu...
Etniklik onlara her türlü baskı ve zulümü örtme gücü veriyordu. Düne kadar bu böyle idi. “Kürt” dedikten sonra akan suları durduruyorlardı. Bir türlü “insan”a gelememişlerdi, bu anneler onları ya “insan”a getirecek ya da etniklik batağında debelenmeye devam edecekler.
Kötü olan devletti, askerdi, polisti... Hep zulüm yapmışlardı...
Zulmün gerçekte nereden geldiğini ifşa ediyor bu anneler. Siz sanıyormuydunuz ki, önceki yıllarda anneler çocuklarının dağa gitmesini tasvib etti?
Neden etsin ki?
Bu ülkede savaşsız yaşamak, barış içinde gelişmek ve güçlenmek varken?
Evet gerçek bir dönüm noktasındayız...
İşte bir muhteremlik daha: Çocuklarını isteyen anneleri yok sayan Zaman gazetesi, halkına açıkça ihanet etmiş Selahattin müptezelinden kahraman üretmekle meşgul...
Onların birinci sayfasını dikkatle takip edin. Sağa sola saldıran, küfürler yağdıran, tezleri iflas etmiş bir başkan eskisi değil onların pazarladıkları. Hani anneler “çocuğumuzu verin” diyor ya, onları istihbarattan para almakla suçlayan domuz derisi yüzlü Selahattin yok orada, başka kadınlarla çekilmiş ama sanki o annelerle çekilmiş görüntüsü verilen bir resim var.
Hey yavrum hey: Zamancılar, Selahattin yüzsüzü, Hasan Cemal, Cengiz kolkola halay çekiyorlar, hora tepiyorlar! Senin, benim, onun... himmeti ile hayat bulan gazetenin haline bak! Today’s Zaman vardı ya, bu da The Zaman Özgür Gündem!
Zaman’ın iflası iki müflis gazeteciyle birlikte okunursa, Türkiye’nin yanlışı görüp doğruya yönelmesinin ipuçları kolaylıkla bulunabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.