İbrahim Tatlıses ve Ekmel’in mühendisleri
İbrahim Tatlıses (asıl soyadı Tatlı) 14 Mart 2011 günü suikasta uğramasaydı şu anda TBMM 24. dönem AK Parti Şanlıurfa milletvekiliydi. Gerçi bağımsız aday olsa da sonra çekildi.
2007’de peşine “Cem Uzan’lı Genç Parti” düştü. Tatlıses o dönem siyasete zoraki girdi. Uzanlar tarafından tehdit edilmeseydi siyasi arenaya gireceğini sanmıyorum. Tehdit araçları neler, buna iyi bakmak lazım ki cevap muhatapta! Küçük bir not: “Tatlıses’in ağlaması gerçek mi?” diye sorarsanız; evet birçok şeyi yapmacık bir proje olsa da ağlaması hep gerçek oldu.
Ramazan’da ezan okuyan ama her programına dansöz çıkaran Tatlıses neyin projesi?!
1924 Anayasası’nın 2. maddesinde “Devletin dini İslam’dır” denirken, halifelik lağvedilip “iş bittikten” sonra 10 Nisan 1928’de anayasadan bu madde nasıl da çıkarıldı!
Buyrun iki olayı “Çatı Güzeli” Ekmeleddin Bey’de toplayalım:
Ekmeleddin İhsanoğlu’nu anlamak için 1920’li yıllara bakmak gerekiyor, illa canlı izah gerekirse de İbrahim Tatlıses’e bakmak yeterli. CHP seçmeni müsaade etse “şeriatı” hem de Kılıçdaroğlu ile beraber ilan edecek, sonra “Nasıl da kandırdık?” havasında hafıza sıfırlamasına gidecekler!
Bay Ekmel’in ardındaki güçlerin kavramları nasıl da karıştırdığını görüyorsunuz değil mi? Birleştirici kurum isteyen bizler, IŞİD’in “halifelik” ilanına sevinemedik. Kafa kesenden halife olmaz, mazlumun gözyaşını dökenden gerçek mümin olmaz! Mesele şeriatın ilanı değil, şeriata uygun yaşamak! Şartlar oluşsa yeter! Dine dahletmeyecekler ve eğitime tamamen karışmayacaklar! Bu kadar, sonrası millete kalmış; neye layıksan öyle yaşarsın, nasıl layıksan öyle yönetilirsin!
Bir de TC’ciler var. Yıllarca TC diyenlere PKK’lı terörist yaftası vuruldu, sonra baktık birçok ülkücü kardeşimiz isminin önüne TC yazıyor. Tam bir toplum mühendisliği!
Kalabalıklar sel gibi akar, pişmanlıklar bireysel olur. Herkes kendi evine çekilince, kendi ellerinin arasında, kendi vicdanını sorgular. Sorgulamayanlar kozmik birer odun parçasıdır!
Tatlıses, yaşam tarzına ve şarkılarındaki “isyan” sözlerine onay vermediğimiz biri! Uzun hava okumaktaki yeteneği ise ona sanatçı namzetini verebiliyor. 1987 Almanya konserinde söylediği “Sadece sahnede papyon kravat takarım, onun dışında yakam bağrım açıktır” sözleri mühendislikteki son nokta! Devam ediyor: “Aklıma mı gelirdi Urfalı İbrahim, heee inşaat işçisi kıyıdan köşeden gelecek Almanya Köln’e, Dom Kilisesi altında program yapacak, kıyamet kopacak. Azmeden her zaman geleceği yere gelmiştir, bu da sizlerin sayesinde olmuştur.” Sözler güzel ve sonuç şahane(!) değil mi?
“Abuzer Kadayıf” filminde Tatlıses’in hayatı anlatılır. Esasında Tatlıses üzerinden nasıl “toplum mühendisliği” yapıldığı izah edilir. Filmin her sahnesini onaylıyor değiliz, ancak anlatılanlar ufuk açıcı. Peki bunca servetine rağmen Tatlıses mutlu mudur? Hayır, sadece bir planı gerçekleştirmiş, hedeflerine ulaşmış; ancak bu hedefler küçük bir grup dışında kimseye hizmet etmediği için toplumsal taban bulamamıştır. Yani Tatlıses projesi toplumsal kitleleri çökertmek üzerine değil “zenginleşme ve sömürü” üzerine kurulmuştur. Bu açıdan Tatlıses, mikro projedir ve zararı minimumdur!
Paralel yapı ve Monşer Ekmel projesi ise, tam tersine toplumsal egemenliği üstünlerin elinde tutma ve “fakirleştirme-zavallılaştırma” üzerine kurulu! Bu makro projedir, zararı maksimumdur!
Tatlıses, şarkılarındaki gibi yalnız ve mutsuz; geçmiş yaşamından el çekene kadar da maalesef böyle devam edecek. Elbet en iyisini Allah bilir, biz son hüküm verici değiliz! Maksadımız zaten onun şahsı değil, toplumsal etkisinin Ekmel “Abi” üzerinden incelemesidir!
Her devrin karakteri Ekmel Bey ise hiçbir zaman yalnız kalmayacak! Onu bir meta gibi sömürenler son nefesine kadar yakasını bırakmayacak! Örnek: Süleyman Demirel!
Bir hocamız “Yüzüne üflesen yağmur yağıyor sanan öğrenciler var” derdi. Bay Ekmel’e Monşer diyorsun, ya Rabbi şükür diyor! Monşer, Fransızca’da her ne kadar “azizim” demekse de bizim lügatimizde milleti aşağılayan; yağ-tüp-ekmek-ilaç kuyruklarında rezil bir hayat sürmüş vatandaşı önemsemeyen, öteleyen, tanımayan; düşene bir tekme daha vuran, ümmetin kanı akarken oturduğu sırça köşklerde hangi marka “ceketi” giyeceğinin hesabını yapanlar Monşer’dir!
Eh, Bay Ekmel kendisine Monşer denmesinden memnuniyet duyuyorsa bize de kerevetine çıkmak düşer!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.