AK Parti; liderini değil, genel başkanını seçecek...
Seçimin sonucu kadar sonrasında siyaset arenasının nasıl şekilleneceğinin tartışıldığı şu günlerde; farklı senaryo ve planlar ileri sürülüyor.
Türkiye ve dünyanın gündeminde; “çatı” oluşumunda yer alan siyasi cephede yaşanan hezeyanlarının ötesinde Recep Tayyip Erdoğan ve onun partisi var.
Partisinin oy oranının üzerinde destek alarak Reisicumhur seçilen R.Tayyip Erdoğan ile onun öncülüğünde başlatılan değişim ve çözüm süreci hem Türkiye’de hem de dünya başkentlerinde değerlendirilip tartışılıyor.
Bundan böyle temayüller gereği o fiilen parti dışında kalacak ve boşalttığı Başbakan koltuğuna bir başkası geçecek.
Ancak; kim AK Parti’de genel başkan, kim Başbakan olursa olsun, fiilen değilse de Reisicumhur Sayın Erdoğan’ın varlığı ruhen ve psikolojik olarak kendini hissettirecektir.
Diğer bir ifadeyle AK Parti; kurultayda yeni liderini değil, lider Erdoğan’ın başlattığı projeleri devam ettirebilecek birikim ve kabiliyette olduğu kadar samimiyeti ve mücadele azmiyle partisinde takdir toplayan bir partili yeni genel başkan seçecek.
Çünkü AK Parti; kulislerin, hesapların değil, ilkelerin, kural ve kurulların partisidir. Çıkarların değil, değerlerin temel esas kabul edildiği “Muhafazakar Demokrat” ideolojisinin öncüsü bir partidir.
Diğer bir ifadeyle; AK Parti sadece bir parti değildir, lideri ve ideolojisi belli büyük bir milli projenin siyasette vücut bulmuş halidir.
AK Parti, sadece ülkemizde değil, bölgemizde ve tüm İslam dünyasında milyonların gönül dünyasında karşılığını bulan bir dünya görüşüdür, bir sevdadır ve bir davadır.
Dünyada insanlığın acılarını dindirmek, adaleti, huzur ve güveni ile toplumsal barışı siyasetinin merkezine alan bu davanın ve bu büyük sevdanın lideri ise “Yeni Türkiye”nin yeni Reisicumhuru R.Tayyip Erdoğan’dır.
O, VE ONUN MÜCADELESİ
O, inandığı davasını ruhunun derinliklerinde şekillendirip önce kendi nefsinde yaşamış ve de kılcal damarlarına varıncaya kadar bu dava ve sevdanın ağır sorumluluğunu hissetmiş bir liderdir.
O, davası ile uyumuş, davası ile uyanmış ve rüyaları ile hayatının her anında onunla yaşayarak ömrünü adamıştır.
O, sevda ve o dava için yüreğinde acı çekmiş, gözlerinden yaşlar akıtmış bir mücadele adamıdır.
O, onunla gülmüş, onunla ağlamış ve duaları hep onun için olmuştur.
İnandığı o sevda ve o dava için mücadele ederken korkuyla arkadaş olmamış aksine; önüne atılan her engeli aşmak için sadece Rabb’ine sığınmış ve hep O’ndan yardım istemiştir.
Hiçbir zaman O’nun üstünde bir güç tanımamış ve O’nun dışında hiçbir kudret ve kuvvete boyun eğip teslim olmamıştır.
O, hangi inanç, etnik aidiyet, siyasi görüş ve yaşam tarzına sahip olursa olsun, herkesle, bir araya gelerek onlara davasını anlattı. Onları mücadelenin en ön saflarına davet etti.
Fikirlerini hiç korkmadan açık ve anlaşılır bir dille ifade etti ve inançlarında samimi insanlarla kader arkadaşlığı yaparak o büyük davanın kitlesel kabul bulmasına öncülük etmiştir.
Çünkü o, kurtuluşun bu davada olduğuna inandı ve kader arkadaşlarını inandırdı...
Bazılarına hayal gibi gelen birçok şeyi gerçekleştirmekte azimli ve kararlı oldu ve Allah ona güç verdi, onu muzaffer kıldı.
Siyasi mücadelesinde hep milli, manevi değerlere bağlı kalarak her yerde ve her zaman onları savunan oldu.
O, yüce değerleri ve insanları istismar etmedi. Emeği, insan şahsiyetini sahiplenerek vefalı olmayı hep ön planda tuttu.
“Muhtar bile olamaz” dedikleri en zor zamanlarda dik duruşu ve kararlılığı sayesinde parti başkanlığından belediye başkanlığına, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına kadar geldi. Girdiği her seçimden zaferle çıktı halkının takdirini kazanmayı başardı.
O şimdi; ülkemizde olduğu gibi hem bölgemizde hem de dünyada saygınlığı ve karizmatik liderliği kabul edilen bir Devlet Başkanı oldu.
Onun Reisicumhur seçilmesi aynı zamanda hem bir ilk hem de bir milattır.
Çünkü, 90 yıllık çağdışı, yasakçı ve dayatmacı despotçu sistemi, bizi biz yapan değerler doğrultusunda yeniden dizayn edecek ülkemizin her alanda güçlenmesini sağlayacak devrim niteliğinde reformlar gerçekleştirmiştir.
Bu sebepledir ki, 10 Ağustos 2014 tarihinde, sadece bir Reisicumhur seçilmemiş aynı zamanda onun Türkiye’yi yeniden inşa etme projesi olan “Yeni Türkiye” projesinin de kabulü anlamına gelen bir seçim yaşanmıştır.
Bu seçimle; vesayet ve apoletli dönemi kapanmış yerine halkın iradesiyle özgürlükçü demokrasi dönemine geçilmiştir.
Bundan böyle bazı güçlerin dayatması sonucu olması gereken değil, cumhurun olmasını istedikleri olacak.
SAYIN GÜL OYUNA GELMEDİ GELMEZ…
Bazı çevreler Sayın Gül’ün partiye dönüşüyle “Erdoğan ve Gül, taraftarları birbirine düşecek ve AK Parti’de Özal sonrası ANAVATAN Partisinde olanlar yaşanacak” diyerek AK Parti’nin dağılacağı hayalleri kurup senaryoları üretiyorlar.
Aralarında halef seleflik olsa da aralarında hiçbir zaman liderlik yarışı olmadı, olmaz. Sayın A.Gül, lideri Erdoğan’ı ve onun mücadelesini herkesten çok daha iyi biliyor ve onu hepimizden daha iyi tanıyor.
Bazı konularda farklı düşünseler de, birbirine düşmeyecek kadar dava samimiyeti ve hiyerarşi kültürü ile vefa, onların vaz geçilmezleri olmuştur.
Bu nedenle malum çevrelerin beklentileri boşa çıkacak ve sevinçleri kursaklarında kalacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.