“Devlete paralel tüm yapılanmalar”
İşte buraya yazıyorum. Bugün için pek çok kişinin hoşuna gidiyor olsa da, 30 Ekim 2014 tarihli MGK kararlarında gündeme gelen “devlete paralel yapılanmalar” tanımlaması, yakın gelecekte “İslami duyarlılıkları yüksek kişi ve kesimler”in başına bela olacaktır. Bu tanımlama “İslami hareketler/çalışmalar”ın önünü kesecek, yapanları tasfiye edecektir. “Hükümet’in ne şekilde uygulayacağı”nı bilmiyorum, ama “İslami çalışmalar/hareket” için çok “tehlikeli bir viraj”a girildiğini söyleyebilirim.
MGK toplantısında alınan kararlara dair yapılan açıklamadaki şu ifadelere dikkat ediniz: “Milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır.”
Bu ifadelerdeki “legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar”tanımlamasını hiçbir “gerçek hukuk devleti”nde bulamazsınız. Bunun uygulamada ne tür “keyfilik”lere yol açacağını sanırım herkes görebilir. Zira “devletli hayat”ta çok farklı “siyasal, sosyal, kültürel vb. oluşumlar” olabilir. Bunlar içinde “illegal” olanlar da bulunabilir. Ancak sormak istiyorum:
Legal bir yapılanma, hangi durumlarda illegal sayılacak? Bunun “somut veriler”i neler olacak? Alternatif ya da rakip bir oluşum, gücü/iktidarı bir şekilde eline alan bir yapılanma tarafından veya başka mercilerce illegal ilan edilerek, “keyfi” bir şekilde, “hukuk dışı yöntemler”le veya “hukuk kılıfı geçirilmiş adaletsiz yaklaşımlar”la illegal ilan edilirse ne olacak? Böyle “müphem, yoruma açık ve keyfiliğe müsait bir tanımlama” nasıl MGK kararı olarak alınır ve hadi alındı, Hükümet bunu nasıl sahiplenebilir?
MGK’da “değişen tehdit tanımlaması”na uygun karar alınıp “paralel yapılanmalarla mücadele”nin bu kapsamda değerlendirilmesinde ittifak edilmesi, “İslami hareketler/çalışmalar” için karanlık bir geleceğe işaret etmiyor mu?
Gelinen noktada, “İslami haklarımız”ı birer birer alıyoruz zannındayken, birden bire karşımıza “İslami cemaatlerin hedef tahtasına konması” çıkıveriyor. Peki, bunu nasıl makul ve sükûnetle karşılayacağız?
Başka bir endişe konusu şöyle: Bir süredir iktidarları sarsılan “eski derin statüko”, yeniden mi ipleri eline geçirdi? Laik-Kemalist kadrolar yeniden mi eski güçlerine kavuşuyor, eski konumlarına yerleşiyor? Toplumun umutlandığı “İslami toplum ve yaşam biçimi” hayalde mi kaldı? Dindar nesil ne olacak; cemaatler olmadığında, Laik-Kemalist devlet mi dindar nesil yetiştirecek? “Laik-Kemalist Devlet sistemi”ni koruma adına “İslami yapılar”ı illegal sayıp “tehdit” ilan edebilecek bir kapı niçin ve nasıl açılabilir? Hem de eski “derin statüko”nun iktidarını sarsan bir Hükümet’in eliyle...
Daha vahimi şu: Hükümet’in uygulayacağı politikalarla, İslam’la alakası olmayan Laik-Kemalist devlet karşısında hiçbir örgütlü İslami güç bırakılmayacak mı? Bu yapılırsa, kime hizmet edilmiş olunur?
Şimdi “İslam” diye bir derdi olan, “Allah’ın hükümlerine göre bir yaşam biçimi”ne önem veren tüm iman sahiplerine sormak istiyorum:
“Allah’ın yasaları”na ve “İslam’ın öngördüğü yaşam biçimi”ne zıt, aykırı ve hatta düşman bir devlet sistemini “toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ne uygun hale getirmek için, güçlü bir çalışma grubu, cemaat vb. yapılanmalara gitmek gerekmez mi? “Müslümana uygun olmayan bir devlet”i uygun hale dönüştürmek için “paralel bir devlet yapılanması”na gitmeyi suç sayabilecek kapıyı açmak, “Laik-Kemalist rejim”i önceleyip onu koruma ve yüceltme adına “İslami yapılanmalar”ı bitirmek olmaz mı? Bu, İslami olur mu? MGK kararını uygulayacakların, önce bu husustaki yerini ve safını belirlemesi lazım.
“Devlet” ve “devlete paralel yapılanmalar” kapsamında “müslümanın duruşu”, İslami olmayan devlet düzenini değiştirmek değil de, korumak mı olmalı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.