Akit-Zaman çatışması kime yarar?
Ak Parti ile Gülen Cemaati arasındaki anlaşmazlıkların çatışmaya döndüğü günden itibaren prensip edindiğim tavır şuydu: “Müslümanlar arası kavgada çatışmaya taraf olup kavgayı büyüten değil, sükûnete çağırıp kardeşliği koruyan bir yol izleyeceğim.”
Tutumumu hiç değiştirmedim. Çatışmanın zirve yaptığı günlerde, 19.01.2014 tarihli “Kavgaya taraf olmak...” başlıklı yazıda şunları yazmıştım:
“Gün gelir fırtına diner, sular durulur, kavga sona erer. Ama ‘kırılan gönüller’e ne olur, onu bilemem. Müslümanların arasına giren ‘güven bunalımı’ aşılır mı, onu da bilemem. Müslümanların birbirlerine karşı yürüttüğü ‘şedit kampanya’nın, ‘kirli propaganda’nın, ‘algı terörü’nün açtığı yaralar tedavi edilir mi, onu hiç bilemem. Bu hususta durduğum yeri biliyorsunuz. İki müslüman grup arasındaki kavgada, ‘birinin yanında olup diğerine karşı çatışma’yı doğru bulmuyorum....‘Müslümanların arasındaki kavgada taraf olma’yacağım. Müslümanların arasındaki sorunlardayangını körükleyen, barışa çomak sokan, çatışmaya malzeme sağlayan bir pozisyon almayacağım.”
Bu yazıya devam etmeden önce mezkur yazıyı bulup okumanızı ve sonra buradan devam etmenizi rica ediyorum. (http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/faruk-kose/kavgaya-taraf-olmak-4484.html)
En büyük korkum, bütün dünyanın İslam’la ve müslümanlarla savaştığı çağımızda, farklı müslüman kesimlerin, “ortak düşman”a karşı “birlik-beraberlik”i sağlayacak yerde, birbirleriyle çatışmaya girmesi. Bunu pek çok örnekte görüyordum da, işin Zaman ile Akit arasında fiili çatışmaya, daha doğrusu “Zaman’ın Akit’e fiilen/fiziken saldırması”na kadar varacağını düşünmemiştim.
Olayı biliyorsunuz. Akit muhabiri Mehmet Özmen, TÜYAP Kitap Fuarında, Zaman Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’ya soruyor: “Geçen gün ilginç bir röportaj verdiniz. Cemaat’in (Güneydoğu’da) BDP’ye oy verdiğini söylediniz efendim, bu bir itiraf mıydı?” Gayet nazik şekilde sorulan bu soruya -her nedense- sinirlenen Dumanlı ve korumaları, Mehmet’in üzerine yürüyor; tokat atılıyor, gömlek yırtılıyor!
Ben burada Akit’i ya da muhabiri Mehmet’i savunacak değilim. Çünkü zaten onu hem Akit, hem de Mehmet benden çok daha iyi bir şekilde yapar; bu konuda desteğe de ihtiyaçları yok. Benim üzerinde duracağım husus, aylardır söylediğim, “müslüman kesimler arası çatışma”nın aldığı vahim boyut. Öyle ki, bu zamana kadar her türlü dinsiz-imansıza karşı hoşgörüyle yaklaşan bir cemaatin (dikkat edin, hâlâ “paralel örgüt” demiyorum), şimdi, kurulduğu günden beri, herkesin sus-pus olduğu 28 Şubat gibi zorlu süreçlerde bile susmayıp müslümanların haykıran sesi olan Akit’e karşı hasmane bir tavır alması ve işi fiili saldırıya kadar vardırması, müslümanlar arası ilişkilerin ne kadar kötü bir noktaya geldiğini göstermez mi?
Şimdi Zaman okurları ve yöneticileri, “ama Akit bu zamana kadar cemaatimiz ve hocamız aleyhine pek çok yazılı saldırıda bulundu” diyecekler, ama siz de aynını yapmadınız mı?
Akit’in yayınlarında “doz aşımı” vardır ya da yoktur, bu bir yana; Zaman yöneticilerinin ve Gülen Cemaatinin ileri gelenlerinin bunu söylemeye hakları yoktur! Çünkü bir bölümüne bizzat şahit olduğum, hatta aracı olduğum bir hususu kısaca paylaşayım da siz karar verin.
Ak Parti ile Gülen Cemaati arasındaki kavganın başladığı güne kadar Akit’te cemaat ve Fethullah Hoca hakkında en küçük bir menfi haber çıkmadı. O zamana kadar Gülen cemaatinin bazı çalışmalarını “İslami duyarlılık” adına ben eleştiriyordum, ancak işte bilinsin diye söylüyorum, birçok cümlemi Mustafa Karahasanoğlu ağabeyin telkinleriyle yumuşatıyordum. “Yorum farklılığı olabilir, müslümanlara zarar verici yayın yapmayalım” diyordu.
Parti-cemaat çatışması başladığında da Akit olaya hemen dalmadı. Akit’in İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu’nun, “eline gelen belge ve bilgiler”i yayımlamadan önce, konuyu görüşüp netliğe kavuşturmak içinGazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil ile görüşmek için defalarca girişimde bulunduğunu biliyorum. Bu girişimlerin bazılarına şahidim. Hatta aracılık ettiğim de oldu. Nitekim Cemaat içinden görüştüğüm bir şahısla Mustafa Karahasanoğlu’nu buluşturdum. Çok düzeyli bir görüşme oldu ve o şahıs, Mustafa Yeşil ile irtibata geçip görüşmeyi sağlamaya çalışacağını söyledi. Ancak görüşme gerçekleşmedi; çünkü cemaat görüşmeye yanaşmadı.
Geriye tek şık kalıyordu: Demek ki cemaatin makul cevapları yoktu.Öyle ya, “hakkındakileri yayımlamadan önce görüşelim” diyorsun, ama adam yanaşmıyorsa, “verecek cevabı yoktur”dan başka ne anlam çıkar ki bundan? İşte bunun üzerine Akit yayına başladı. Ancak bu tarz yayından rahatsız olduğunu Mustafa Karahasanoğlu’ndan çokça duymuşumdur.
Lâkin, Zaman Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, Akit’e, yayınlarından ötürü kin biriktirmiş ve bunu, Akit muhabirine fiili/fiziki saldırıya geçecek noktada düşmanlığa dönüştürmüş!
Bu çok nahoş bir şey. Müslümanlar arasında anlaşmazlık olur, ama bunu karşılıklı çatışmaya, saldırıya kadar vardırmak müslümanın lehine olmaz. Bu çatışma hiçbir zaman müslümanların hanesine artı olarak yazılmaz. Bu çatışmanın sonu müslümanlar için iyi bitmez.
Başta görüşmeye tenezzül etmeyeceksin, yayınlar gelince bunu kin ve düşmanlığa dönüştürüp fiili/fiziki saldırıya geçeceksin! Adamlık bu mudur?
Gelin, Ekrem Dumanlı’nın bu vahim saldırısını, “düşmanlık”a son verip yeni bir diyaloğun başlangıcına dönüştürelim. Bunun için Dumanlı, çıkıp açıkça özür dilesin ve sulh görüşmesi talep etsin. Eminim Akit, uzatılan eli geri çevirmeyecektir.
Akit-Zaman çatışması sadece müslümanların işine yaramaz; başka herkes bundan kazançlı çıkar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.