Siyaset, devletin yönetimi; adalet, kurumudur
Dünya hayatıyla sınırlı düşünce, ister istemez fani çıkarını aşamaz. Hakka, ahlaka özense de, kaynak ve maksat zıtlığı yolları ayırır. Değer ölçüsü maddede kalır. Onun için, Batılaşırken bize ezberletilen kalıplara dikkat gerekir. Siyaset, üç başlı değildir. Çıkarla şekillenmez. Fıtratta sahip olduğumuz adalet duygusu,Hakk ölçüsüolarak İslam’da, kurum olarak devlettedir. Adalet kurumu, siyasi karar yeri değildir. Yapısı ve işleyişiyle de, siyasetin tam zıddıdır.
Siyaset, şartları dikkate alır. İstişare zaruri olur, takdir hakkı doğar. Hükümet bir kararla, milyarlar harcar, yeni bir Van şehri kurar. Adalet,şartlardan ziyade Hakk edişe bakar. Hakimin takdir hakkı belli ve değişmez. Bir mahkeme, aynı konuda dünkü kararını, bugün tekzip edemez. Dün “Hak ihlali yok” dediği, “ baraja”, bugün “Hak ihlali” denmez.Kanun, seçime giderken seçim sistemiyleoynanmaz diye, siyasi yetkiyi dahi sınırlarken, kanuna göre hüküm vermesi gereken adaletin, kanunu yok sayması düşünülemez.
Çıkar hesabı yapan materyalist, çıkarı gerektirince, kendi koyduğu üç başlı siyaset yok oluyor. Sisi’ye, darbe yaptırıyor, yetkiyi tek elde topluyor; özerkkurum icat ediyor, yapıyor. Gerektiğinde de, “Yargı yaptı” diyor. Sistem,zayıfa,söz dilemeyene, baskı gerekçesi oluyor. Çok başlılık, şirkette, ailede bile yürümez. Sömürgeci dekurt gibi bulanık havayı sever.
Ulaşım, iletişim ve bilgi yaygınlığı yokken siyasi yapı, “Tümden gelim” yaniKral, meclis ve teşkilatını kuruyordu. Şimdi imkan var, “Tüme varım” oldu, siyasi teşkilatı, millet kuruyor. Değişen ne?Siyasi gücü, değiştirme hakkı millette kalıyor. Siyasi irade yine aynı, bölünmüyor. Ama, çıkarını istikrarsızlıkta arayanlar, “Neden Cumhurbaşkanı Başbakan uyumlu? Adalet engellemeli” diye bulandırıyor.
Cömertlik güzel. Aşırısı, saçıp savurmak, kötü. Krallıkta vezir vüzera, ayrı telden çalarsa kaos doğar. “Oy hakkı”diye, milletin oyu tozlaştırılıp, istikrar imkansız hale getirilirse, kaos yapılandırılır. İçinden çıkılmaz hal alır.
Milletlerin yaşadığı gerçekler, istikrarsızlıktan pay uman herkes için ibrettir, ikazdır. Oylar dağılıp, istikrar kaybolduğu zaman, bakan koltuğu verilip, milletvekili alınmıştır. Özel parti kurdurulmuş, imkan, korku veya tehditle parti değiştirilmiştir. Ülke, küçümsenemez karanlıklardan geçmiştir.
Milletimiz, parti bünyesini ve insani tavrı sarsan tercihli sistemden, milli bakiye sistemine kadar çok sistem gördü. Büyük devletler, D’Hond sistemini barajsız kullanırsa, tozlaşan milli irade, toparlanamaz. İstikrar hepten kaybolur.
Güçlü liderler, Kennedy gibi korunsalar da suikasta uğrayabiliyor. Özellikle İslam ülkelerine karşı dış güçler cinayetlerle, istikrarı imkansız kılan sistemlerle, terörle, darbelerle, kendilerine muhtaç bırakıyorlar. Sadece Rahmetli Özal ve Ecevit’in ölümü değil, Ragıp Gümüşpala’nın Van’da otel odasındaki vefatı sorgulanmadı? Okul kitabındaki şiiri okumayı, suç sayan hukuk,kapatılan partiler, ortada değil mi? Bütün bu ibretler, milletçe istikrara sahip çıkmamızı, en önemli ülke sorumluluğu haline getirmiştir.
Cihan İmparatorluğundan, tankımızın tamirini İsrail’e havale utancına gelmiştik? Allah’ın rahmeti, on yıllık istikrarla, dünyanın en gelişmiş 20 ülkesinde başa doğru ilerliyoruz. Nimete körlük, bahtsızlıktır. Şimdi, 70 Cente muhtaçtan, IMF’ye borç veren, yoksullara yardım eden Türkiyeyiz.Hala, şapka giymeyeneidam diyen bir anayasa ile devam edemeyiz. İstikrar istemeyenler, dünya medya ve siyasetinin desteğini alsalar da, fehmiyle, “Çarıklı Erkan-ı Harp” olarak nitelendirilen milletimiz, inşallah, bu seçimde, “Yeni anayasa” yapma ekseriyetini sağlayacaktır.Kara tren, beklentisinden, “Yüksek Hızlı Trene” geçmemizin ilk gereği de budur.
Devletimiz milletimiz el ele, Yeni Türkiye davasını, istikrarını sahiplendi, iki günü birbirine denk gün bırakılmıyor. Hamd Allah’a!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.