Hasan Aksay

Hasan Aksay

Çözüm süreci

Çözüm süreci

Çözüm süreçlerini, herkes anlar da, asıl anlaması gerekenlerin anlamakta zorluk çektiği tarihi bir hakikattir. Bilgi ve görgünün, sathi de olsa yaygınlaştığı bu dönemde; özellikle Ortadoğu’da bunca tecrübe ve felaketlere rağmen çözüm sürecini kısaltmanın değerini görmemekte direnenleri anlamak imkanı yoktur. 

Dikta, sömürge ve darbe dönemlerinden sonra, bu yönetimlerin tahrip ettiği devlet düzeni ve sosyal yapının düzeltilip işler hale getirilmesi için, devlet ve milletçe yapılan yapıcı gayretlere verilen çeşitli adlardan biri de “Çözüm süreci”dir. Burada önemli olan, devlette bu iradenin doğması, milletin destek vermesidir. İyileştirmenin sonu olmadığı için, bu süreçte durak yoktur. “İki günü müsavi olan zarardadır.” 

CHP’nin tek Parti diktasından sonra, 1950’de DP ile bir normalleşme süreci, ağır da olsa başladı. Ezan yasağı kalktı bütün ülkede. Şimdi bir bölgeye özel iyileştirme gayretine, “Çözüm süreci” dendi. Aslında Türk’ü, Laz’ı, Kürd’ü, çerkez’i, bu devletin asli unsudur. Özel süreç hoş değil. İyileştirme bütünde, bütün için devam ediyor.

 Kürd, Türk herkesin kızı, inancını yaşayarak okuma hakkını aldı. Kalkınmada ayrım mı var? Yeni Anayasa, bütün milleti daha da ferahlatacak. Sömürgeci fitne merkezleri, parçalayıp yutmak için beyinsiz arıyor? Türk, Kürd, bin yıldır tek devlet. Fıtratta bir, dinde kardeş. Kaynaşmış bir milletin ve güçlü devletin sahibi. Şehit kanıyla sulanmış, tekrar sulanmaya hazır ülkede sömürgeciye de, maşasına da yer olmaz.

Ortadoğu’daki ayrılık yangınlarının doğurduğu ibretler ve istikrar kazanan Türkiye’nin vadettiği maddi, manevi kalkınma ve kardeşlik, gösteriyor ki, bilerek, bilmeyerek gaflete düşenlerin hüsranının telafisi yoktur.

Evet, CHP tek parti diktası ve CHP destekli (1960-2002) darbe dönemleriyle Türkiye manen ve maddeten kuraklaştırılmış, milyonlarca evladını, iş için yurt dışına göndermek zorunda kalmıştı. Böyle halde çıkarını ayrılıkta arama yanılgısı, hiçbir yanılgıya benzemez. Lekesi dahi çıkmaz. İnsanı, iki cihan bedbahtı, vatan haini yapar. Kaldı ki, su tekrar yatağını buldu. Yeniden cazibe merkeziyiz. 

Büyük devletlerin, fetret devirleriçetin geçer. Ama uzun sürmez. Bambu tohumunun toprak altı süresi gibi oluşum devri uzuncadır. Çünkü düşman, milleti, diri kılan değerlerinden mahrum etme savaşını, medya ve her vasıtayla kesintisiz sürdürür. Ama vahdetle, istikrar; istikrarla, şanlı tarih yeniden gelir, geldi. Hamd Allah’a!  

“Müslümanlıkları biçarelerin öyle büyük bir günah ki, cezalar ona nispetle küçük” demişti Akif’imiz. Asrı aşan bir ibret ve dehşet tecrübesi yaşadık. Kızlarımız, inancıyla okuyup yaşama hakkına yeni kavuştu. Teker tümseği aştı. Ufkun aydınlığı, geçen acıların büyüklüğünden çok daha önemli. İnsanlık kazanacak!  

Ulaşım, iletişim ve bilgi akımından yoksun eski çağlarda dükalar, ağalıklar, beylikler gibi, şehir ve bölge diktatörlükleri oldu. Bunların, o şartlarda dahi kayda değer ömrü olmadı. Sınırların şeffaflaştığı, dünyanın küçüldüğü bu çağda, devletler dahi tek başına yeterli değil. Birleşiyor, dayanışıyorlar. Ne var ki sömürgeci, sömürüde ısrarlı. Darbe, fitne ve işgalle, devletleri parçalayıp eşkıyayı, unvanlı baş yapıp, sömürü hortumu olarak kendine bağlayacak. Eski ağa, bey ve diktatörlerin çoğu asildi. Sözü sağlamdı. Düşman destekli darbeci, terörist değildi. Sırtını sömürücüye dayayan zalimin, (Esat, Sisi gibi) zulmüne payan olmaz. Ayrılıkçı aklını başına al! 

Ülkede iyileşmenin hızlanması, öncelikle yeni anayasa gerektirir. Seçim bekleniyor. Milletçe sabır ve gayret gerek. İyilik, kısmi değil, herkese olmalı. Kısmi çözümden hayır gelmez. Rahmet, bir ve bütün olmakta, kardeşliktedir. 

Demokrasilerde devletlerin en acil işi, doğu, batı, tüm ülkede, vicdanları eşkıya tehdidinden kurtarmaktır. Kobani bahaneli vahşette, Hüda-Par’lıların Müslüman diye öldürülmesi, tehdidin doruğudur. Gereği elbette yapılacaktır.

Milletsiz devlet, devletsiz millet olmaz. Milletin, devletine; devletin, milletine  güvenmesi, her işin başıdır. Güven, iman, ahlak, edep ve irfanla inşa edilir.

Yeni Türkiye, yalnız kendine değil, inşallah dünyaya barış getirecek, insanlığın en önemli imkanı olacaktır. Sözümüzü, İstiklal Marşı şairimiz bağlasın:

“Gel ey Peygamber’in fevka’l-beşer fıtratta evladı,

Uyansın, gel ki, mızrabınla Şark’ın dalgın eb’adı!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hasan Aksay Arşivi