Ergenekon sarmalı
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un suç duyurusu yoğun gündem içinde kaynadı gitti.
2015’in en önemli gündem maddelerinden birinin fitilinin ateşlenmesi anlamına geliyor oysa.
"Ergenekon" davası kapsamında müebbet hapis cezasına çarptırılmış bir isim olan Başbuğ, 29 Aralık günü Çağlayan Adliyesi’ne gelerek, gözaltına alınıp tutuklandığı dönemle ilgili sorumlular hakkında suç duyurusunda bulundu.
"Ergenekon" davası ve soruşturması kapsamında kimi sanıkların şikayeti üzerine açılan "kumpas" soruşturmasını yürüten Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Mesut Erdinç Bayhan'a dilekçisini sunan Başbuğ, ardından "müşteki" olarak ifade verdi.
Asıl meseleye gelmeden önce belirtmeliyim ki,
Suç duyurusunun bir gün sonra yani 30 Aralık’ta gerçekleşen Milli Güvenlik Kurulu toplantısı öncesine denk gelmesi tesadüf değildi bence.
Muhtemelen TSK içerisinden birileri ile organize bir şekilde yapıldı bu suç duyurusu.
Toplantıda bu konunun da gündeme gelmesinin yolu açıldı böylelikle.
Yapılan yazılı açıklamada, şöyle denilmişti:
“Paralel devlet yapılanması ile illegal oluşumlarla yürütülen mücadele hakkında Kurul’a bilgi arz edilmiş, mücadelenin yararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır.”
Bu konu başlığı görüşülürken, askerlerin Başbuğ’un suç duyurusunu da gündeme getirdiğini düşünüyorum.
Malum, Ergenekon’dan yargılanan isimlerin yanı sıra çok sayıda TSK personelinde “Ergenekon’un baştan aşağı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bir paralel kumpas olduğu” düşüncesi hakim.
Paralel yapıyla mücadele sürecinde ortayı çıkan bilgi ve belgeler bu düşünceyi güçlendirmiş görünüyor.
“Kumpas” ifadesini ilk dile getirenin de Hükümet kanadı olduğu düşünüldüğünde,
Tüm bunlar gerek Ergenekon’dan yargılanan isimlerde, gerekse TSK personelinde büyük bir beklenti oluşturmuş durumda.
Nedir bu beklenti?
“Ergenekon’un en hızlı olduğu soruşturma ve yargılama dönemlerinin sorumlularının üzerine gidilsin, hepsinden hesap sorulsun.”
En başa dönecek olursak,
2015 yılının önde gelen gündem maddelerinden birini oluşturacak olan bu meselenin, Yargı ve emniyet ayağı tamam da…
Peki ya siyasi ve medya ayağı ne olacak, ben onu merak ediyorum.
Eğer burada bir “kumpas” var ise,
Siyasilerimiz ve biz medya mensuplarını “aldandık” demek, kurtarır mı?
Hele hele, o gün “ya bu kadarı da fazla, bu işte bir iş var” dediğimizde;
Zaman, Bugün gibi gazetelerin tümden TSK’yı hedef alan “ateist” yazarlarına tepki gösterdiğimizde bizi bile “Ergenekonsever” ilan eden, bugünün sözde paralel yapı düşmanlarını, ne, nasıl kurtarır?
Mesele öyle birbirine girmiş durumda ki…
İşin içinden çıkabilecek olan varsa, beri gelsin.