Sanatın dili
Kültür ve sanat hizmeti medeniyet hizmetidir. Bu alanda varlık gösterebilmek, üretici olabilmek, sanatın bir alanında var olabilmek büyük çabalar, gayretler ister. Emek verdikçe sanatında sanatkârına emek verdiğini göz ardı edemeyiz. Mekânların, makamların bir ünsiyet içerisinde ülfete dönüştürülebilmesi bu çabalarla gerçekleşir. Verilen en küçük katkının bile bir büyük davanın, bir büyük idealin uğrunda, anlayışında verildiği muhakkaktır. Her bir adım diğer adımlarında öncüsüdür.
Sanat, asıl sanatkâra erişmektir. “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış / Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış” diyen Necip Fazıl bu duyuşu Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in sesinden, nefesinden, getirdiği insanlık öğretisinden-vahiyden- alır elbette. Aynı duyuş asırlar boyu şiir medeniyeti diye de ifade edilen Büyük Osmanlı şiirimizde de mevcuttur. Fuzuli’den de bu tılsım bizlere elbette ki ulaşmaktadır.
Sanat, insanda yaratma sıfatını kavratır. Sanatla var edilen nesnenin yine sanat olarak topluma farklı kazanımlarla, duygularla, hislerle ve yorumlarla yeni şeyler söylemenin teşvikçisi olur. Böyle bir alanda estetik dokunuşlarla, estetik söylemlerle ve estetik duyuşlarla insandan insana ve insandan yaratıcıya doğru bir yol alış denemeleri sürdürülür. Aslında, Allah’tan insana ve insandan insana doğru bir düşünce atmosferi oluşturulmaktadır.
Güzel sanatlarda var edilebilen bu tür üretimlerin en büyük belirgin özelliği; göze, gönle, duyuşa ve hissedişe estetik zenginlikle ulaşmaktır. Sanatkârın ömrünce sürdürdüğü bu çaba yeni şeyler söyleyebilmeyi denerken asla sanatından taviz vermeden bunu yapmanın peşindedir. Modern dünyanın ürettikleriyle geçmişten alınan değerlerin birbiriyle çatışmasından ziyade, birbirini hem tamamlayan, hem de aşan çabalar olarak görülmelidir. Böyle görüldüğünde sanatkâr yeni arayışlarını sürdürür. Değilse klasik anlayış içerisinde kalarak yeni bir şey söylememiş olur. Klasik çalışan sanatkârları incitme cümlesi değildir buradaki ifade. Bilakis klasik çabalarla bu güne gelinmiştir. Onlar yol açtılar bu güne taşıdılar sanatı ve sanatkârı. Onların izlerinden yeni şeyler söyleyebilmek, yeni kavrayışlar oluşturmak sanatı da sanatkârı da geliştirir.
Çağdaş sanat alanında var olan plastik sanatlar insana ufuk açmayı sürdürüyor. Düşündürücü sanat, konuları olan sanattır. Resmin soyut boyutuyla renkler içerisindeki dünyalara dalarak, bir gökkuşağı betimlemesine ulaşmak ve oradan farklı algılarla, farklı duyuşlarla ve farklı dokunuşlar yakalayarak eseri izleyiciye sunmak ressamın da istediğidir.
Ömrün sürdüğü anlar, dakikalar resme yansır. Onlarca verilen emek sonrasında kalbin, gözün ve gönlün onayladıklarıyla bir bakıma görücüye çıkma telaşıdır sanatkârdaki hareketlilik. Sanat kabiliyeti varsa, sanatın da var olması icap eder. Bunu ortaya koymak kadar insanların beğenisine sunabilmek de önemlidir. Beğeni, insani bir şeydir. Fıtridir dahası. Beğenilmek istemek her bir bireye ait bir unsurdur. Oysa sanatkâr ortaya koyduğu ürünlerinin ilgi görmesini, beğenilmesini, iltifat edilmesini özler daha çok.
Sanat kendi diliyle görücüye çıkmış ve gelenleri karşılamaktadır. Sanatın diliyle konuşmalı ki arada irtibat kurulabilsin. Sanat ile göz arasında oluşan metafizik bir akımın varlığı, kişinin ruhi durumuyla, tefekkür durumuyla ve kültürel birikimiyle ilgilidir. Kişi baktığında resminde kendisine baktığını görmektedir.
Resimle temas kurmak bir ayrıcalıklı zaman, ayrıcalıklı bakış istiyor.
Bir ressamın atölyesi, evi, bir yazarın yazıevinden farklı değildir. Düşlerin yaşandığı, kurgulandığı, dünyanın bütün yönlerine gözlerin çevrildiği mekânlardır buraları. Orada kurulan düşler renklerle dans ederek tuvalde kalıcı olmaya çaba harcar. Resmin ilhamı fırçaya dokunduğu andan itibaren ortada ressamdan iz kalmaz. Var olan resmin kendisini ressama çizdirmesidir, resmettirmesidir. Gözde var olan madde elde metafiziksel bir akımla renklenir. Bu da resmin yeryüzünde toparlanmış olan görsel malzemelerin tamamına işaret eder. Ressamın belleği sürekli hareket halindedir. Tıpkı şairin belleği gibidir. Uykudan uyandırarak, resme, şiire, musikiye yönlendirir.
Görmeyi arzu ettiğimiz resimlerle gördüğümüz resimler bizi aslında düşündürür. Bu düşünce kısa zamanda kaçışa yöneltir izleyiciyi. Beğeni, her resmin talebidir. Yalnızda sanatkârın beğenilme talebi değildir. Beğendiğimiz öylesine hoş, öylesine güzel, öylesine unutulmaz gün doğuşları, batışları vardır ki onu fotoğraflamak, hafızamızda mukim kalmasını sağlamak için çaba harcasak da o bir süre sonra kaybolur. Yenileri yerini aldıkça düşler de yenilenir. Tabiatı izlemek, insanları izlemek, her bir nesnede böyle bir var oluşu duymak sanatçının doğurganlığını artırır. Buradaki bu doğurganlık, üreticilik estetiğin terazisinden geçmek mecburiyetindedir. İşte izlenen her tabloda bu geçişleri görebilmeyi denemek kalıyor izleyenlere. İzleyeninde hazırlıklı gelmesi gerekir böyle bir sergiye.
Ruhun hazırlığı, ressamın hazırlığıyla örtüşmelidir. Şairin hazırlığıyla, şiirin de örtüşme mecburiyeti gibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.