Recep Garip

Recep Garip

Tarihin tanıklığında sorgu

Tarihin tanıklığında sorgu

Tarih, geçmişin belgelerindeki aynadır. İnsanlığın ortak mirası, ortak kavgası, savaşı, huzuru, barışı ve antlaşmalarından oluşur. Tarih, asla unutmaz ve asla affetmez. Yaşanılmış olan olayların günü geldiğinde tezekkür edilmesiyle, sofraların açılmasıyla aynada var olan yansımalar tarihin bize taşıdıklarıdır. Tanıklıklar böyle bir anlamı da içinde barındırır. Yaşadığımız cemiyette var olan her olayın tanıklarıyız. Cemil Meriç “Tarih düpedüz ideolojidir” diyor.

Devrimlerin, değişimlerin, dönüşümlerin bizi bir yerden bir başka yere doğru taşıdığı muhakkak. Olan olaylara karşı duruş otaya koymak muhafazakârların işidir çoğunlukla. Devrim muhafazakârlığın gelişmesine önemli katkılarda bulunur. Dün, ondan önceki dün ve dünler topluluğu bu milletin yani milletimizin değerleriyle doludur. Buna yabancı kalınmış ise doğru ya da yanlış atılan adımların, devrimlerin sonucunda gelinmiştir.

Sorgu, insanı diri tutar.

Muhalif duruş insanı diri tutar.

İdealistlik insanın diri olmasını sağlar.

Geçmişi okuyamamak gelecek için doğru adımlar atamamak anlamlarını da taşır. Mandacılığın, dayatmacılığın, birilerine yaslanmacılığın kaybettirdiği zamanlar, nesiller belki de ifade tam da yerinde olacaktır atmış sekiz kuşağının getirdikleri de hem ülkemize hem de dünya insanlığına aydınlık bir zaman ve gelecek değil karanlıklarla dolu kıyımların, perişanlıkların, kardeşlerin birbirlerine düşürüldüğü idealist gençlerin dönemine işarette eder. Yalnızca bu değildir elbette.

Sayısız gençlerin toprak altında sızlayan kanları, sorguyu gerekli kılar.

Anadolu insanının yüreğindeki gözyaşları sorguyu kuşkusuz mecbur kılar.

Anadolu irfanının hırpalanması, ilim ve sohbet kapılarının bir bir kapatılması, zindanlarda, idamlarla, intiharlarla duran geçmiş zaman, sorguyu gerekli kılar.

Sorgu, içimizdeki imanın tezahürüyle anlam kazanır.

Mehmet Şevket Eygi’nin son sorgusu; “İslam Yazısı ve Osmanlı Türkçesi” 8 Ocak 2015Perşembe günü Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde konuşmasında Halide Edip Adıvar’ın “Ne Hitler Almanya’sı, ne de Stalin Rusyası’nda Türkiye’de olduğu kadar lisana ve alfabeye müdahale olmamıştır” diyerek “Bir İngiliz Shakespeare’i, bir Alman Schiller’i, bir İtalyan Cervantes’i bugün alıp aslından okuyabilir fakat biz 1927’de basılmış bir Ömer Seyfettin’i aslından okuyamayız. Çünkü Osmanlı Türkçesi’ne müdahale edilmiş.” dedi.

Bu anlaşılır bir sorgudur.

Dil bizimdir ve dilimizi öğrenmek bir mecburiyettir. Dün de bizimdir dünü yani tarihi bilmekle de mecburuz. Bir başka açıdan söyleyecek olursak eğer Osmanlı Cihan Devletinin isimlerinden birisi olan “Şiir Medeniyeti”nin şiiri olan Divan edebiyatını, şiirini de bilmekle mükellef olduğumuzu ifade etmeliyim.

Anadil, ana sütü kadar helaldir.

Medeniyette iki unsur öne çıkar. Birincisi tahayyüldür. Nasıl bir dünya düşündüğünüzün hayata yansımasıdır inşa hareketleri. İlk insanın yeryüzünde yaptığı ilk ibadethanenin Kâbe olduğunu biliyoruz. Kâbe, bütün yapıları hükmünü icra edebilecek düzeyde ve güçlülüktedir. Kıyamete değin bu güçlü inşa ameliyesi varlığını sürdürecektir. Kurulan hayaller doğrultusunda inşa gelişme göstermektedir. Projelerin, teknikerlerin, mühendislerin çizdikleri yapılar tamamıyla kendilerinden önce var olan değerlerin bir bakıma ya kopyasıdır ya alternatifidir. Genel itibariyle kopyadan ibarettir. Bulgucu beyinlerin doğurganlık yönleri yeni düşler peşinde sürekli koşmalarıyla yeni yapıların, inşaatların, dikilmelerini, yapılmalarını sağlarlar. Hayaller sürdükçe yenilenme de sürer. Hayaller biterse, bozulursa mahiyetlerde biter ve bozulur.

İkincisi ise tasavvurdur. Son yüzyılda vuku bulan modern algının yerleşik hayata yansıması özellikle Türk modernleşmesi başlığında ele alındığında içler acısıdır. Bu konuyu daha derinlemesine anlayabilmek için Şerif Mardin’in, Cemil Meriç’in daha ciddi okunması gerektiğini söylemeliyim.

 Fener Bahçe’nin Teknik Direktörü İsmail Kartal, geçenlerde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Kıymetli gazeteci yazar dostumuz Ömer Faruk Raca’nın “Acılar İçinde Başarıyı Yakalayanlar” kitabından “ilhamlar alıyorum” diye söz etmiş ya spor camiasının sağlam bedene sahip ama sağlam bir başa, beyne, gönle sahip olma düşüme ışık tutmuş olması beni müthiş umutlandırmıştır. Spor ile kültürün, sanatın, kitabın iç içe olmasında öylesine yararlar var ki bu konu Gençlik ve Spor Bakanlığı gündemine almalıdır. Profesyonel ve amatör bütün kulüplerin kültürel değerlerle ilgili bir altyapıya da ihtiyacının olduğu kuşkusuzdur.

 Geçenlerde Ankara Kredi Yurtlar Bölge Müdürlüğü’nün davetlisi olarak “Yedi Güzel Adam” gecesinde konuşmacılardan biriydim. Bölge Müdürü Kıymetli kültür sanat sevdalısı Sevban Yıldırım ve ekibinin gayretlerini, Genel Müdürün katkılarını da ifade etmeliyim. 2.000 kişilik Milli Eğitim Bakanlığı’nın Şura Salonunda gerçekleştirilen gecede gençler oturacak yer bulmayıp salondakiler kadarda geriye dönenlerin olduğu ifade edilmişti. O gece Rasim Özdenören ağabey onur konuğumuzdu. Nuri Pakdil ağabey gelememişti. Prof. Dr. Turan Karataş, Necip Evlice, Şeref Akbaba, Mahmut Bıyıklı, Bünyamin Yılmaz, Mustafa Aydoğan, Seyfullah Kartal, Mustafa Alcan,  Yedi Güzel Adam dizisi oyuncuları bizimleydi. Sanatçı dostlarımız Şair ve Bestekâr Selçuk Küpçük ve Aykut Kuşkaya Necip Fazıl ve “Yedi Güzel Adam”ın şiirlerinden konser icrasıyla katkıda bulundular. İsimlerini unuttuğum dostlar beni hoş görsünler.  Gençlik ve Spor Bakanlığının bu türden kültür sanat, edebiyat ve şiir programlarının bütün yurtta sürmesinin elzem olduğunu sinyaliyle teşvik ve katkıları için Sayın Bakan Çağatay Kılıç’ı tebrik ediyorum.

Tarihe tanıklık ettiğimiz kadar, tarihte bize tanıklık ediyor. Yaşadığımız cemiyette var olan olayların, yeryüzünde sürüp giden kargaşanın da tanıklarıyız. Kudüs (Mescidi Aksa), Suriye, Irak, Libya, Kırım, Türkistan ve içinde yaşadığımız bütün bu coğrafyada var olan her şeyden her bir düşünen insan, inanan insan, sorumludur. Her bir Türkiye’li sorumludur. Bu bilinç bize iman ettiğimiz dokuzuncu yüzyıldan itibaren veraseten intikal etmektedir.

Sorgu, birazda an itibariyle durduğun yerin idrakinde olmaktır.

Sorgu, mümin kardeşliğimizi inciten münafıkların, kâfirlerin, müşriklerin idrakinde olmaktır.

Sorgu, ölüm gelmeden kendini hesaba çekmektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Recep Garip Arşivi