Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Aşkı kaybetmemeli...

Aşkı kaybetmemeli...

Aşkı kaybeden toplumlar, hissiyatlarını ve hassasiyetlerini de kaybederler.

Hassasiyetlerini kaybetmiş toplumların üstüne ölü toprağı serpilmiştir. Ölü bir beden, ruhunu kaybetmiş bir cesettir. Onda, yüz anlamını kaybeder. Levinas çok güzel söylüyor: Ölüm, yüzün kaybolmasıdır. İnsan manasını yüzünde ifade eder. Yüzün kaybolması, insanın manasının kaybolmasıdır.

Aşk bir varlığa, yüce ve ideal değerlere ihtirasla bağlanma halidir. Bağlanma, beraberinde sadakati getirir. İhtirasla bağlanamayan için sadakatin manası yoktur.

Değerli bir varlığa, millete, vatana, dine, ahlaka, sanata, adalete bağlılık ve sadakat da, kaynağında aşk ister. Aşkı kaybeden, bütün bunlara bağlılığını ve sadakatini de kaybetmiş demektir. Çünkü aşk ile bağlanış samimiyet gerektirir. Samimiyet yoksa bağlanma ve sadakat da yoktur.

Aşk, menfaatsiz olmayı talep eder. Aşk, bağlanma konusunu araç haline getirmez. Aşk, işi bitenin yerine yenisi gelsin diye yedekte el altında alet gibi duran başka birini bekletmez.

Gerçek bilim insanı, sanatkâr, filozof, dindar, siyasetçi işine ihtirasla bağlı ıstıraba talip olmuş birer âşıktırlar. Çünkü ıstırapsız aşk olmaz. Aşkı kaybetmek, ıstırabın yerine hazzı ve uyuşukluğu ikame etmek demektir.

Aşkın ihtirası, insanı dünyanın nimetlerine bağlayan ve o nimetler için her yolu denemeye kendisini adamış olan gözü kararmış muhterislerin ihtirası değildir. Bu ihtiras, yüce değerler için kendisini unutmayı göze alan bir ihtirastır.

Allah âşıklarına, bedene ruh katan millet, toprağı maneviyat kokan vatan, ebed müddet olan devlet, iyi iradesi olan ahlak, güzelliği keşfettiğimiz sanat, en büyük erdem olan adalet âşıklarına, kısacası hak ve hakikat âşıklarına ihtiyacımız var. 

Aşkı kaybeden estetik duyuşunu, nezaket üslubunu, edep tavrını, alçak gönüllüğü, hoşgörü zihniyetini, sevme kabiliyetini de kaybetmiştir. Bunların yerine çirkin bir görüntü, kaba bir üslup, sahtekâr bir yüz, kibirli bir duruş, saldırgan bir hareket ve nefret eden bir çift göz ortaya çıkar.

Aşkı kaybeden, kendisini kaybetmiştir. Çünkü insanı kendisi yapan, samimiyetiyle bağlandığı aşkıyla dolup taşmasıdır. 

Toplum olarak aşkı kaybettik. Siyasetçimiz için yalan ve riyanın alışkanlık haline geldiği, akademisyen için intihalin önemsizleştiği, en kutsal makamlar için liyakatin yerini siyasetin aldığı, adaletin en tartışılan alanların başında geldiği, spor için fair play’ın adının bile geçmediği, idealin yerini projeci ekiplerin devlet kapılarında dolaştığı, millet iradesinin hiçe sayılmak için teşebbüs edildiği bir yerde aşktan nasıl bahsedebiliriz?

Emirin âlimin ayağına değil, âlimin emirin kapısına giderek makam beklediği bir toplumda hangi ilim aşkından bahsedebiliriz? 

Bizim, kaybettiğimiz aşkı yeniden icat etmeye ihtiyacımız var. Ve aşktan vazgeçmemeye ihtiyacımız var. Rimbaud gibi aşkı yeniden icat etmek, Marquez gibi aşktan vazgeçmemek gerek. Çünkü aşk insanı, toplumu, insanlığı genç, dinamik ve dikkatli tutar.  Çünkü aşk, bizden bizi hakikate bağlayacak hareketlerde bulunmamızı talep eder, sorumluluk iradesine uygun hareket ederek haksızlık, adaletsizlik, kötülük karşısında isyan etmemizi talep eder.

Bilim insanı, sanatkâr, ahlak kahramanı, siyasetçi isyan etmiyorsa, risk almıyorsa, dertlenmiyor ve varlığını hüzün kaplamıyorsa, hayatı herkesin hayatı gibi günlükleştiyse, bağlanma ve sadakatten uzaksa, sorumluluk duygusunu kaybettiyse onun hareketinde aşk yoktur. Hareketinde aşk olmayan, aslında hareket etmiyor demektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi