“Sıratı Müstakim” üzre “Ay Vakti” 15. yılında
Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Yakın Tarihimizin Belgesi Mehmet Akif Ersoy’un “Sıratımüstakim” Mecmuası (1908-1925 yılları arasında yayınlanmıştır. Din, Felsefe, Edebiyat, Hukuk ve Ulumdan Bahis Haftalık Risaledir), Bağcılar Belediyesi’nin bir kültür hizmeti olarak okuyucuya dahası ilgilisine ulaşması için kolları sıvamış, ilk iki cildini görücüye ulaştırmış bile. Eşref Edip Fergan, Ebulula Mardin tarafından çıkarılmaya başlayan dergide Mehmet Akif Ersoy büyük görevler üstlenir. Daha çok Akif’in dergisi olarak anlaşılır. Oysa bu türlü yayınlar, bütün Türkiye’yi ilgilendiren yayınlardır ve Kültür Bakanlığının bu hizmeti gerçekleştirmesi umulur. Kültür ve Turizm Bakanlığı da kuşkusuz değerlerle ilgili önemli çalışmalara imza atıyor. M Ertuğrul Düzdağ hocamızın rehberliğinde sürüyor. Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı beyefendiye bu ülke bu emekler için müteşekkirdir. Ciltler hazırlandıkça ilgililere ulaştırılması planlanmış. Kadim dost, kültür adamı Kenan Gültürk’ün katkılarını, gayretlerini biliyorum. Tacettin Dergahı ve Mehmet Akif Müzesi, Mehmet Akif Ersoy Kültür, Sanat Merkeziyle taçlandırılmış. Nihat Adıgüzel dostumuzda Belediyenin Kültür Müdürlüğü’nü yürütüyor şimdi. Güzel gördüğümüzü, bulduğumuzu söylemekten ve alkışlamaktan asla geri durmadık durmayacağız. Allah (cc) bizleri, ülkemizi, Ümmeti Muhammedi “Sıratımüstakim” üzere yaşamayı lütfetsin. Amin. On beş yıl önceydi birlikte yola çıktığımızda. Topu topu üç kişiydik. Nurettin Durman, Şeref Akbaba birde bendeniz. Şeref Akbaba ile Beykoz’un Anadolu Hisarı’na bakan tepesinde Yuşa (as)a gitmiştik. Akşamüzeri yürüyüş yaparken dergi ismi üzerindeki mütalaamız sürüyordu. “Yürüyüş” hep bizde var olan bir geleneğimizdi. İlk aklımıza eren “Yürüyüş”tü. Tavırlı, kavgacı, gençlik hevesine benzer bir isim diye de vaz geçmiştik. Azıcıkta “devrimci” duruyordu. Meşşai okulunda okumamıştık lakin derslerimizi, şartların gereği belki de hep yürüyerek çalışmak, ezberlemek, öğrenmek durumunda kalmıştık. Hayat boyu bizim için bu yolculuk böylesine sürüyordu. Sanatı, edebiyatı, şiiri önceleyerek sürüyor hayat. Kitabı, okumayı, yazmayı, düşünceyi, tefekkürü, teslimiyeti, mücadeleyi, direnişi, kalemi ve sorumluluğunu bir idrak şuuru içerisinde sürüyor yürüyüşümüz. “Ay Vakti” Edebiyat dergisi, on beşinci yılında 154. sayısıyla ilk heyecanını kaybetmeden, Üsküdar’daki merkez yazıeviyle sürüyor. Daha dün gibi endişelerimiz, sevinçlerimiz, hazırlıklarımız, ilgimiz, koşumuz, tavrımız, tarzımız her biri yepyeni, tazecik umutlarla yayınını sürdürüyor.
Aralıklarla toplanıp derginin durumunu değerlendiriyoruz bu üç kafadar şair.
“İnsan ve Nokta” “Ay Vakti” imzalı yazıda Editör Şeref Akbaba şöyle yazıyor; “..bir noktada kalamıyor insan. Ömrü hep noktayı aramakla geçiyor. Onu koymak için uğraşmakla. Oysa onun elinde nokta yok. Mesela benim elimde en çok soru işareti var. En çok ünlem işareti var. Ne çok sorup ne çok şaşırıyorum. Ne çok düşünüp sorular soruyorum;..” “Ay Vakti” kapağına “On beş yıldır Diyar-ı Gurbette Yaşar Kaplan” ile yapılan bir söyleşiyle dikkatleri çekiyor.
Okumak bir ödevdir, selam vermek, almak gibi, nefes alıp vermek gibi. Dergiler, toplumun nabzını tutan Anadolu’nun irfan sofralarına benzer. Samimi, içten, yürekten bir koşunun tarihsel besmeleleridir dergiler. Genç, kendinden gördüğü, yakın bulduğu dergiyi, dergiciyi ömür boyu yüreğinde taşır. Yazarın, şairin mahfili, menfezi, barınağı, sığınağıdır dergiler. Şiirin, çaya, aşka, kitaba, muhabbete, dosta, düşünceye, inanca, kavgaya, kaleme ve kaleye dönüştüğü dergâh mekânlarıdır dergi merkezleri. “Ay Vakti” de öyle dergilerden.
Elimdeki bir diğer dergi “Film Arası”nı Suat Köçer büyük titizlikle hazırlıyor. Her iki dergi merkezi de Üsküdar’da. Eskiler derlerdi İstanbul’da oturmak demek Üsküdar’da oturmak demektir. 5. Yılında ve 42. Sayısı masamda duruyor. Renkli kapak ve siyah beyaz sayfalarda sinemanın içinden geçtiği dehlizlere dalıyor Suat. “Sinema ve Müzik Özel Sayı” yapılmış. Sinemanın ihmalinin kuşakları kaybetmek anlamına geldiğini biliyor. Sinemada, tiyatroda, müzikte elhasıl cemiyetin ihtiyacı olan her yerde var olmak bir ödevdir diye düşünüyor “Film Arası”nda Suat Köçer. Bütün dergilere bereketli yıllar, çalışmalar diliyorum.
“Rozetini Satmayan AYNASIZ Frank Serpico- The Cop Who Never Sold His Badge” Ali Murat Güven’in son kitabı. Birlikte yıllar önce Hindistan’a gitmiştik. O gidiş dönüşümüzde öyle çok şey konuşmuştuk ki Muratla o söyleşileri açıkçası özlemişim. Ne çok gündemimize geliyordu Cemil Meriç, Sezai Karakoç. Ali Murat Güven’de Üsküdar’da mukim. Ömrünü o da sinema dünyasına hasretmiş dostlarımızdan. Yücel Çakmaklı, Mesut Uçakan, Mehmet Tanrısever, İsmail Güneş, Abdurrahman Şen, İhsan Kabil gibi.. “İyi bir polis, aynı zamanda iyi bir insandır” 2009 yılında Fransa yapımı “Müfettiş Bellamy” Filminden. Kitabın hazırlanmasında Prof. Dr. İbrahim Cerrah’ın büyük katkısı ve teşvikinin olduğunu söylemeden etmiyor Güven.
Aslında Serpico’nun Hikayesi’nin hepimizin hikayesi olduğunu da söylüyor. Kitabı “Güsam” hayata kazandırmış. Ali Murat’ın sinema eleştiri yazıları gazetelerde okunmasa da o durmuyor. Resmi kurum ve kuruluşlarda, üniversitelerde, liselerde sinema dersleri ve kurslarıyla film festivallerini sürdürüyor. Üsküdar’daki “Sinema Müzesi” görülmeye değer.
Kırk yılın Edebiyat günlükleri “Günlerin İzi” Nisan 2014 yılında Paradoks’ta yayınlandı. 11 Ağustos 1986 Yüreğir, Adana güncesinden kısa bir alıntı ile yazıyı sonlandırmak niyetindeyim. “Orhan Kemal Bulvarı’nda Yavuzlar’da oturuyorum. Romancımız Orhan Kemal’in adı verilmiş olsa da hiç kimse farkında değil. Nerede oturuyorsun sorusunun cevabı “Yavuzlar”dır...“ Oysa insan yaşadığı sokağın, caddenin adını, kendi adını biliyor gibi, içinde yaşayanların kimlerden müteşekkil olduğunu mutlaka bilmelidir. Karşılaştığınız insanlar, komşularımız, esnaflarla olan ünsiyetimiz ne kadardır? Bunların önemi büyüktür. Cemiyet, tepeden tırnağa bir vücuda benzer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.