Şiire yöneliş terazisi
Zaman zaman okuyuculardan, genç dostlardan yazı, şiir, deneme üzerine mektuplar alırım. Gelen bir mektup söze şöyle giriyor; “geçen yıl yazdığım iki şiirim” ekte olan tek cümlelik mektubunuzu ve şiirinizi iki kez okudum. Şiirle ilgili bir şey söylemek ya da söylememek endişesiyle selam niteliğinde bir mektup yazmayı daha uygun buldum. Önce selam denilmiştir. Sözden önce selam faslıyla girilir meclislere. Selamsız sözün anlamı, kimliksizliği ve kişiliksizliği söz konusudur. Selamın rahmet, bereket, kardeşlik akdi her daim sözü tılsımlı hale getirir. Bu nedenledir ki “Selamı aranızda yayınız” buyrulmuştur. “Önce selam sonra kelam” denilmiştir.
Şiirle ilgili bir şey söylemek, emin olunuz ki zahmetli ve sorumluluk istiyor. Her defasında bin endişeyle şiiri yeniden okuyorum. Kaçırdığım bir şeyler olabilir diye. Haksızlık ve hata yapmaktan korktuğum için, yanlış bir söz ile yüreği incitmekten ürktüğümden okurum tekrar, tekrar. Kanaatim netleştiğinde de söylemem gerekeni, yazmam gerekeni hem söyler hem de yazarım. Bu da bir gerekliliktir. Kelimelerin şiire dönüşmesi için epey emek vermek gerekiyor.
“Aşk ki ezeli tanışıklıktır
Doğmadan önce başlamışlıktır” ”Sır Mektupları”nda böyle yazmıştım. Sır Mektupları, kırk yılın birikimiyle kaleme alınmış yol gösterici edebi mektuplardan oluşuyor. Şair ve yazar adaylarının geçip gideceği yollardaki çalı, çırpıların nasılda insanı oyaladığını, bunları kaldırmanın, ayıklamanın da bir iman ödevi olduğunu bilerek kelimelere ulaşmanın, dili düzgün kullanmanın yollarından haberdar ediyor genç okuyucuyu.
Necip Fazıl’ın “Çile” şiir kitabının sonunda yer alan “Şiir Poetikası”, Rainer Maria Rilke’nin “Genç Bir Şaire Mektupları”, İsmet Özel ile Ataol Behramoğlu’nun “Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar” ile Muhammet Nur Doğan’ın “Fuzuli Petikası” gibi eserler genç okuyucu için başucu eserler olmalıdır. “Sır Mektupları”nı, “Yedi Bilge-Yedi Güzel Adam”ı bir de “Günlerin İzi”ni önermekte sakınca görmüyorum.
Hayat nasıl emek istiyorsa, çocuk nasıl emek istiyorsa, alın teri için gayret nasıl emek istiyorsa şiirde öyle emek istiyor. Besmelesiz, emeksiz ekmeğin insan bedenine pek faydası yoktur. Yalnızca karnı doyurur. Ruhun açlığıysa sürer. Helal kazanç, hem mideye, hem ruha, hem de gönle şifa olur. Şiirde var olan iksirde bu menşe’le açıklanabilir. Şiire emek, şairin boynunun borcudur. Ne kadar kitap okursa, şiirini o kadar besliyor demektir. Çağdaşı olduğu yazarları tanıyor olmak yetmez onların özgün eserlerini de okumalıdır. Çağdaşı olmayan geçmiş asırların bilgelerinin de eserleri mutlaka okunmalıdır. Kişi kendisini ciddiye aldığı kadar toplum ciddiye alır. Kişiler ciddiye alır.
Şiir, herkese kendisini teslim etmiyor. Şiirinde aradığı kurallar var. Yalnızca şairin kuralları yok. Şiirinde ifade yerindeyse eğer ince eleyip sık dokuyarak şairini bulma gayretindedir. Şiir, öyle kolay kolay şaire teslim olmaz. Şairin onu hak etmesi, elde etmesi, şiirin idrakinde olması icap eder. Şiir, haktan gelen bir gök muştusudur. Şiir, sıcacık fırına saatlerce hazırlık yapan ekmek ustalarının emekleri, alın terleridir bir bakıma. Kelime kelime, seçerek dizelere ulaşmak her bir dizede şiiri yakalayarak diğer dize ile ünsiyet oluşturmak icap eder. Bu zordur. Kolay gözüken ama asla kolay olmayan zorluklarla zirveye direnerek, terleyerek, nefes nefese tırmanma eylemidir şiir. Gelinin duvağı, gülün uzaktan hissedilen kokusu, çalıların dibinde varlığını bildiğimiz ama görmeden kokusunu aldığımız menekşenin hissettirdiğidir şiir.
Şiir diye ifade ettiğin-iz dizelere yeniden bir kez daha baktıktan sonra bunların şiir olabilmeleri için Tolstoy’un“Anna Karenina”yı, “Karamozof Kardeşleri”ni beş kez okumanı önermem gerekiyor. Rilke’nin “Genç Bir Şaire Mektupları”nı de en az üç kez okumalı. Sonra “Bu Ülke”si rahmetle andığım Cemil Meriç’in, elden bırakılmaması gereken bir yerde duruyor. Kelimeler üzerindeki hassasiyetin delice, çılgınca ama hep velut bir doğuruşla ortaya koyan Cahit Zarifoğlu’nun şiir kitaplarını, günceleri olan“Yaşamak”ını döne döne okumalı diye düşünüyorum. Necip Fazıl Kısakürek Üstadın “İdeolocya Örgüsü” ile “Çile” çantamızdan ayrılmaması gerekenlerdendir.
Erdem Bayazıt’ın “Sebep Ey” asla unutulmayacak kadar önemlidir. Şiire tutunacaksak eğer, bizden öncekilerin nereden nereye doğru koştuklarını, dile, kelimelere ve kitaba nasılda yaslandıklarını unutmamak icap ediyor. Mehmet Akif İnan şiiri ise daha da kökleri itibariyle divan şiirimize yaslanmış kadim kültürün dün bu gün çizgisinden doğudan batıya doğru akmakta olan insanın sorgusu gibi dururken iç hesaplaşmanın vazgeçilmezliğini de bize haber veriyor. Bizi önce “Hicret” duygusuyla “Edebiyat ve Medeniyet”e ulaştırmak istiyor.
Kıymetli kalem, her kelimenin yerli yerinde olması için çok kitap okumadıkça yazınında, şiirinde, edebiyatında yüzeysel olacağından kuşkumuz yoktur. Edebiyatı derinleştirmenin yolu, hafızanın pişmesine, birikmesine, dilin düzgün telaffuzuna ve gönül değirmeninde öğütülmesine bağlıdır. Bunu da en çok direnenlerin, gayret içinde ömür sürenlerin eriştiğini ve asla ana kitap Kuranı anlama adına yazılan bütün eserlere yakın olmakla mümkün olduğunu ifade etmeliyim. Kelimeler şairi, yazarı ele verir. Seçtiğin her kelime seni, inancını, itikadını, savunduklarını direnişini haber verir. Şiir, direnmektir.
“Sanki burnum değdi burnuna yokun” diyen Necip Fazıl’da ki kavrayış, deha çaplı bir beynin yakalayışı ve şiirdeki üstün iradenin ve dile olan hâkimiyetin ispatıdır. Söz şiirden açıldı ve şiiri, aşkın dili olarak tanımladık. Aşkın dili olan şiir, sorumluluk istiyor. Sorgunun ve sorumluluğun ifadesidir şiir.
Buradan asıl itibariyle “Büyük Doğu” dergisi ve düşüncesine oradan “Diriliş” üniversitesine ve “Edebiyat” kulesine ulaşmak gerekiyor. Bu üç derginin Türk yazın hayatında önemli kaleler inşa ettiğini, köklerde var olan değerleri yeniden keşfe çıkarak büyük Anadolu insanının var oluş bilincini uyandırdıklarını ve evrensel son din İslam’ın vazgeçilmez bir imanla, aşkla hayatı kucakladığını şiirde, yazıda, eserlerle var ettiklerini göstermişlerdir. Bu nedenledir ki seksen öncesi yıllar toplumun vurgun yediği yıllardır. Yeniden uyanış mektepleri olan dergâhların, dergilerin büyük görevlerle insan ulaştıklarını söylemeliyiz ki hak yerini bulsun.
Şiir ve dergiler üzerine bu yazı sürecek Mavera’ya öyle ulaşılacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.