Şiirin Muştusu
Şiir, insandan insana içli bir sesin, dokunuşun, muştunun ulaşmasıdır. Şiir gibi bir ömre sahip olmak arzusu insanda vardır. Şiir gibi adam, şiir gibi kız tabirleri kullanılır. Şiir, hayatın sesini duymaktır.
Hayat, içinde yaşayıp durduğumuz, ömrümüzü geçirdiğimiz atmosferin tamamıdır. Bütüne baktığımızda şiirin kuşatmış olduğunu görürüz. Akşamın alacasında, gecenin Samanyolu’nun cömertliği, yıldızlardan her bir bireyin tutunduğu ömürlük yolculuklar, seherin muştusu, sabahın ışıltısı şiirdir.
Şiir, doğanın kendisi, insanın hasretidir. Yağan yağmur, çiseleyen yağmur, şiddetinden fırtınalara karışan yağmur, yaz yağmuru, ahmakıslatan da dâhil olmak üzere her biri şiirle doludur. Baharın muştusu, hayatın coşkusudur şiir.
Uykudan uyandıran ezan sabaha dair dirilişler dağıtır. Rızkın dağıtıldığı vaktin; ilmi de, irfanı da, ihsanı da, şiiri de artırdığını ifade edelim. Buna sebeptir ki er vakitlerde tılsımı yakalamalı, ilimde yol alınmalıdır. Henüz kuşların bile sessizliğini koruduğu bu vakit, ilhamın şairi aradığı vakittir.
Şiirin sunduğu muştu, insanın değerini idraktir. İnsan kendi değerini artırır ya da azaltır. Bütün eylemler bu iki çizgi arasında sirayet eder. Eylemler diri olursa hayatta diri olur. Diri olabilmesi için bir eylemin, hayata bakışının, hayatı algılayışının ve hayatı yaşayışının diri olması gerekir. Diriltici iksir, Kur’an’dır. Vahiy yani Kur’an, insanı canlı tutmak, diri yaşatmak için gönderilmiştir. Şiirin diriltici yönü de burada yatmaktadır. Şuara (şairler)suresi, bize şiirin gerçekliğini, şairin ödevini hatırlatması açısından da önem arz eder. Eğer şiir, hayatta bu kadar önemli olmamış olsaydı, ne şair ne de şiir olmazdı.
Şairler (Şuara) suresi 227 ayettir. Mekke’de inmiştir. Yalnızca son dört ayeti kerime şairlerden bahseder. 224. ayet şöyledir; “Şairlere gelince, onlara da sapıklar uyar.”
225-226. ayetler ise; “Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmedin mi?”
227. ayet surenin son ayetidir. “Ancak, iman edip iyi ameller işleyenler,
Allah’ı çok çok ananlar,
Ve haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunanlar müstesna;
Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akıbete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.”
Görüldüğü üzere Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim; edebiyatın, sanatın, kültürün en üst perdesinde yer alan şiir ve şairleri tasnif etmiştir. 224 - 225 ve 226. ayetlerde kötülenen, yalancı oldukları, yapmadıkları şeyleri yapmış gibi söyleyen şairlerden bahseder. O tür şairlerin varlığı böylece kanıtlanmış olmaktadır. Hayat devam ettikçe bu tür yalancı şairler, onlara sapıkların uyduğu toplulukların olacağından da bize haber etmektedir. Yaşadığımız âlem bunlarla doludur.
Bunlara karşı duran ve 227. ayeti kerimeyle ışık olan şairlerden övgüyle bahseder Kur’an. Onların vasıfları bellidir;
• İman edip iyi ameller işleyenler
• Allah’ı çok çok zikredenler (ananlar)
• Haksızlığa uğradıklarında kendilerini savunanlar
Görüldüğü gibi şairlerin bu tasnifi cemiyette var olan şairleri de, şiiri de tasnif etmiş oluyor. Şairlerin ödevleri haksızlık karşısında kendilerini savunmaları demek; bulundukları, inandıkları ilkelere sahip olmak demektir. Kendilerinden kast edilen aynı zamanda taraf oldukları cemiyete de, topluma da yön vermeleri demektir. Akıl sahibi olanlara Kur’an, doğru yolu göstermektedir. Bu nedenledir ki milletin geçmişindeki şiir, yani divan şiirimiz genel itibariyle iman eden şairlerin, hayırlı eylemlerde bulunan şairlerin, Allah’ı tespih etmekten geri durmayan şairlerin şiiridir.
Naatların, Mersiyelerin, Divanların, İlahilerin, Gazellerin bizim köklü şiirimizin soy ağaçları olduğunu ifade edelim. Tevhit üzere olan şiirler, nübüvvet şiirleri, Mevlidi şerifler bize tasavvuf edebiyatını da önümüze koymaktadır.
İman eden şairlerin zulme uğratılmaları her an mümkün olacağına da işaretler veriyor Kur’an. Hicvedenlere, alay edenlere ve haksızlık edenlere karşı mutlaka şair şiirini kullanmalıdır.Cumhuriyet dönemi şairlerinden en çok kabul gören ve reddedilen şair kuşkusuz Necip Fazıl Kısakürek’tir. Kabul görüldüğünde henüz istikameti belli değildi ve gençti. Yazdığı şiirleri Türk şiirinin gelmiş geçmiş en iyi şiiri olarak iltifat gördüğünde henüz 19 yaşındaydı. “Kaldırımlar” şiiri 225.226. ayetlerde bahsedilen gurup tarafından alkışlanıyordu.
Sonraki dönemlerde Allah’ın lütfu ile değişen dünyası şiirini de, hayata bakışını da, mücadelesini de değiştirmiştir. Diyebiliriz ki 227.ayette tarafı belli edilen şairlerden (yani iman eden, hayırlı ameller işleyen, haksızlık karşısında kendilerini savunanlar- “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” diyor peygamberimiz.) Abdullah b. Ravaha, Hassan b. Sabit, Ka’b b. Malik, Ka’b b. Züheyr’i sayabileceğimiz gibi, Yunus’u, Mevlana’yı, Fuzuli’yi, Şeyh Galip’i, Nabi’yi, Taşlıcalı Yahya’yı, Yahya Kemal’i, Mehmet Akif Ersoy’u, Necip Fazıl’ı, Arif Nihat Asya’yı, Sezi Karakoç’u, Nuri Pakdil’i, Cahit Zarifoğlu’nu, Mehmet Akif İnan’ı, Erdem Bayazıt’ı, Alaeddin Özdenören’i, Ali Ulvi Kurucu’yu, A Vahap Akbaş gibi bir sürü şairleri ilave edebilir, sayabiliriz. Peygamber efendimiz döneminde, hem peygamberimize, hem İslam’a ve Müslümanlara iftira eden kâfirlere, onların şairlerine karşı peygamber şairleri onların yalanlarını yüzlerine vurmuşlardır. Onlara cevaplar vermişlerdir. Onlardan sonra gelen İslam şairleri de aynı doğrultuda şiirin muştulayıcı mısralarıyla aynı ödevi yerine getirmişlerdir. Bizlerde aynı aşkla, aynı inançla aynı ödevle ödevliyiz. Buna sebeptir ki Filistin’de, Afrika’da, Suriye’de, Kerkük’te, Anadolu’da ve dünyanın her bir yerinde haksızlığa uğramış insanların, toplumların ve Müslümanların sözcülük görevi görevimizdir. Şiirinde, şairinde ödevi budur.
Kur’an-ı Kerim’i şiir, elçiyi şair veya kâhin diye ifade eden müşriklere ve müşrik şairlere karşı ayetlerle karşılıklar verilmiştir. Peygamber şairleri ve onları takip edenler de aynı görevi kıyamete değin üstlenmişlerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.