Duygusal sermaye ve sermayenin duygusallığı
Son günlerde bizim evde bir IQ tartışması yaşanıyor. Kızım ve oğlum internetten IQ yani zeka ölçümünü yapmışlar ve birbirine nispet yapıyorlar.
Haliyle onların haline gülen bir tecrübe ölçümü de var evde. Tecrübe zekayı yener.
Bir de EQ yani Duygusal Zeka dediğimiz duygu ölçümü seviyesi var. EQ'nun IQ'dan daha önemli olduğu söylenir. Başarı ve sürdürülebilir yönetimde duygusal beceri sahibi kişilerin toplumda, kurumlarda ve yaşamda daha önde oldukları biliniyor.
Liderler, öncüler genelde EQ üstünlüğü olan kişilerden çıkıyor. Öyleyse nasıl parasal bir sermayeden bahsedebiliyoruz, duygusal sermaye de söz konusu olabilir.
IQ doğuştan geldiği gibi EQ kazanılabilen bir şey. Elde avuçta bir sermayeniz olmasa da isteyince duygusal sermaye sahibi de olabilirsiniz.
Hatta Mehmet Söylemez adlı işadamımız "Duygusal Sermaye" adıyla bir de kitap yazdı. Söylemez, kitabında başarısında, yönetiminde ve iş ilişkilerinde ne büyük bir sermaye elde ettiğini anlatıyor. Tavsiye ederim.
Ancak bahsetmek istediğim o değil.
"Duygusal sermaye"den daha önemli bir sorunumuz "Sermayenin Duygusallığı"dır. Sermayenin duygusallığı önümüzdeki günlerde daha stratejik bir durum oluşturacak.
EQ'nun ne kadar fonksiyonel olduğunu da bilvesile hatırlatmak gerekiyor.
Sermaye de ürkektir. Ancak asıl amacımız dünyada dolaşan 1,5 trilyon dolarlık uzun vadeli yatırım sermayesinden pay alabilmektir.
Peki, biz ne kadar pay alabiliyoruz? UNCTAD Dünya Yatırım Raporu’na göre; Türkiye 2013 yılında 12,9 milyar dolar çekebildi. Unutmayalım ki bunun yüzde 30'u yurtdışından gelen gayrimenkul alımlarından oluşuyor.
Çin'in, Amerika'nın 100 milyar dolar yatırım çektiği bir ortamda Türkiye daha fazla pay almalıdır.
Bir de gelen paranın nereden geldiğine bakmak gerekiyor. YASED'in açıkladığı bilgilere göre uluslararası doğrudan yatırımlarda geçen yıl ilk beş sırada Hollanda, İngiltere, Rusya, Almanya ve İtalya yer alıyor.
Bir de yatırım alanlarına bakmak gerekiyor: Doğrudan yatırımlarda yüzde 55 ile sanayi sektörü ağırlığını korurken, yüzde 44 ile de hizmet sektörü bulunuyor. Tarım ülkesi iddiasında olan Türkiye'ye tarıma yatırım yüzde 1 oranında kalıyor.
Sanayi sektöründe de elektrik -elektronik başı çekerken, kimya ve eczacılık ikinci sırada ardından da gıda sektörü geliyor.
Türkiye, cari açığını üç şekilde kapatabilir: İhracat, turizm geliri ve doğrudan uluslararası yatırım. İhracatımız 2008 krizinden beri durgunluk içinde seyrediyor. Daha ilginci üretimde yeni rakiplerimiz de var.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), hafta başında ihracatla ilgili iyi sinyal vermedi. Ocak ayında Türkiye’nin ihracatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 9,8 düşüşle 10 milyar 804 milyon dolar oldu.
TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, Avrupa merkezli riskler devam ediyor, şeklinde açıklama yaptı.
Rusya ile Ortadoğu da malum...
Bu tabloya göre, yukarıda bahsettiğimiz doğrudan yatırımın gelişi, turist girişi ve ihracat artışı söz konusu olabilir mi?
Sermaye duygusaldır, ürkeklik yatırımda da turizmde de birincil saiktir.
İşte şimdi bir sınav veriyoruz. Ne kadar akıllı olduğunuz, ülkenin ne büyük potansiyelleri olduğundan daha önemli olan EQ seviyeniz.
Unutmayalım ki dünyada en fazla sermaye kaçışı Rusya'da yaşanıyor. Önceki yıl bu rakam 190 milyar dolar seviyesine yükseldi. Son on yılda 1 trilyon dolar paranın kaçtığı tahmin ediliyor.
Tarihi sınavların yaşandığı bir süreç yaşanıyor. Bakalım herkes üzerine düşeni yapabilecek kadar EQ sahibi mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.